İsmail Müftüoğlu "Herkesin sözüne itibar edilmez..." başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Şahs-ı nâ-merde temelluk etme, dökme âb-ı rû

Hâhiş-i feyz etme bir boş çeşmeye tutma sebû

Âgâhî (Şâkir Efendi) yukarıda alıntıladığımız beyitinde der ki: Namert insanlara yaltaklanıp yüzsuyu dökme! Kuru çeşmeye testi tutup da ondan su bekleyen zavallı insan durumuna düşme! Çünkü namert olandan dost olmaz.

Sosyal ve siyasal bazı meselelerin, birilerinin anlayabilmesi için, açıklanmasında fayda vardır. Bunun için öncelikle devleti tarifle başlayalım.

Devlet nedir?

Devlet siyasi ve merkezi bir teşkilata sahip olan bir toprak parçası üzerindeki insan topluluğuna verilen addır. Ayrıca kudret ve hâkimiyet demektir.

Bir başka ifade ile bir kanun altında toplanıp, birleşen ve bu kanunu icraya memur bir hükümeti olan, umumi menfaatleri gözeten, milletin birliğini gözeten bir kuruluştur.

Anayasaya gelince;

Devletin temel kuruluşunu ve fertlerin hak ve hürriyetlerini düzenleyen temel kanundur. Buna eskiden Kanun-i Esasi denirdi. Bilindiği gibi, günümüzde Anayasaya aykırı kanuni düzenlemeler yapılamaz. Kanunlar ancak Anayasaya uygun olduğu zaman geçerliği olur.

Onun için Anayasalar günübirlik heyecanlarla değiştirilemez, tadil cihetine gidilemez. Anayasa devamlı düzenlemeye tabi tutulursa, meri olan tüm kanunları yeniden gözden geçirmek mecburiyeti hâsıl olur. Bu değişikliklerin de yapılacağı yer, demokratik ülkelerde, parlamentolardır. 

Onun için aklına gelen konuşmamalı, bilenler konuşmalıdır. Hele hele hukukçular yerine doktorlar, mühendisler vs konuşmamalıdır. Zira hukuki düzenlemeler ve bilgilendirmeler, hukuk tekniğine muhtaçtır.         

Aksi halde hukuki kaos oluşur. İşler içinden çıkılmaz hale gelir. Yani hukukçunun tıp doktoru, mühendis, edebiyatçı, tarihçi vb.nin yerine konuşmaması gerektiği gibi, doktor, mühendis, edebiyatçı, tarihçi vb de hukukçu yerine konuşmamalı, herkes haddini bilmelidir.

Kanunlar hukuki alan içinde düzenlenmelidir. Zira çıkarılacak kanun, herkesin uyması için devletin teşri kuvveti tarafından konulan her türlü meşru nizam, kaide, emir ve yasakları ihtiva eder. Kanun da Anayasaya uygun olması halinde geçerli olur.

Aksi halde hukuki karmaşa oluşur. Onun için Anayasa değişikliğini istemek ve Anayasa değişikliğini ikide bir gündeme getirmek, hesabi bir takım işlerin sonucudur. Bazılarını koruma adına Anayasada değişiklik istemek ise gaflettir, ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Çünkü Anayasalar ancak ülkenin selameti için değiştirilebilir veya tadil edilebilir, şahısları korumak için değil. Bu devran da böyle devam etmez, zira devletin sevdalıları vardır.

Son dönemlerde tesadüfen ve siyasi menfaat temin etmek suretiyle makam sahibi olanların, Anayasa hakkında ahkâm kestiklerini haberlerden öğreniyoruz. Elbette ki bu kimselerin konuşmalarına itibar atfedilemez. Çünkü bu nevi aykırı konuşmaları yapanların, milli ve manevi hasletleri çoraklaşmış demektir. Bunlar, devletin bekasını değil, kendi makamlarını koruma altına almak için, konuşmaktadırlar.

Bunlardan birisi de, ABD’de 1990-1993 yılları arasında, maalesef Yahudi kuruluşu olduğu ifade edilen, Cornell Üniversitesinde görev yapan Numan Kurtulmuş’tur. Numan Kurtulmuş, bazılarını korumak için, gündem değiştirmeye çalışmıştır. Yoksa milletin hayrını düşünmek için konuşmamıştır. Çünkü Anayasa ile ilgili yaptığı konuşma asla hukuki değildir, siyasidir. Onun için de, medyanın bombardımanı sonucu, Milli Görüş gömleğini değiştirdiği gibi, sözünün çarpıtıldığını ifade ederek, konuşmasından çark etmiştir.

Bilindiği gibi, bazılarının siyasi menfaat için zikzak çizmeleri, vazgeçilmez huylarıdır. Bu gibi bazıları maalesef hiçbir konuda dirayet göstermez, emir almaktan hoşlanır, menfaati için kapıların eşiklerinde bekleşir, el-etek öper, dönme dolap gibi dönerler.

Bir kere daha belirtelim ki, devleti bilmeyenin, akademik hüviyeti ne olursa olsun, milletine faydası olmaz. Zira böyleleri sadece alıştırılmış papağanlar gibi konuşturulur, böylece ülkenin gerilmesine zemin hazırlarlar. Numan Kurtulmuş’un da yaptığı budur. Zira milletin sinir uçlarıyla oynamaktadır.

Yiğit adam, ciddi devlet adamı düşünmeden konuşmaz. Konuştuktan sonra, kıyametler kopsa dahi, sözünden dönmez, çark etmez. Çünkü devlet adamı diplomattır, duruşu istikrar arz eder. Siyasi söz söylemeden önce düşünür. Dış meselelerde konuşurken temkinli olur, iç politikada da güdümlü olmaz, ağzına geldiği gibi konuşmaz, edep eder.

 Ama resimde görüldüğü gibi, öyle veya böyle siyasi makam sahibi olanlar, kendilerini dev aynasında görmeye başlar, konuşurken de mangalda kül bırakmaz. Ne var ki tepki görünce de söylediklerinin aksini ifadeden çekinmez.

Onun için hemen belirtelim ki, Numan Kurtulmuş’u ve yaptığı konuşmayı ciddiye almak caiz değildir. Çünkü siyasi çizgisi son derece güvenilmezdir.

Son sözü Esad Muhlis Paşa’ya bırakalım. Paşa der ki:

İstikamette gerektir reviş-î sıdk u sebât

Kademin merkeze koy, devrede perkârın ucu

Yani, bir dairenin çizgisinin çok muntazam olması, perkârın (pergelin) ayağını merkeze koyarak ve hiç oynatmayarak çizilmesiyle mümkün olur. İnsanoğlunun da işlerinin düzgün olması, ancak hal ve gidişinin doğru, dürüst olması ve bu gidişatta sebat etmesi ile mümkündür.

Gerisini düşünmek okuyucumuzundur. Herkesin sözüne de itibar edilmez.                       

Rahman ve Rahim,

 Kadir ve Muktedir,

Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.                                       

Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47). 17.10.2024