Ülkemizde Başkanlık Sistemine geçilmeden önce, CIA’nın Ankara büro şefi Paul Henze, 2006 yılında Beyaz Saray’a sunduğu raporda, aynen şöyle diyor: “Türkiye’nin bu şekliyle Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız.

                                   Ülkeyi kuranlar denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis, Meclisi ikna ettiğimizde ordu, orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza çıkıyor.

                                   Eğer Amerikan çıkarı Türkiye’de bir federal devlet kurulması ise mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, Meclis ve hükümeti tek elde toplayan Başkanlık rejimine geçilmelidir.

                                   Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır. Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz.

                                   Bu rapordan sonra ne yazık ki ülkemizde siyasi hareketlenme başlıyor. 16 Nisan 2017 tarihinde referanduma gidiliyor. Arkasından 24 Haziran 2018 tarihinde ülkede seçim yapılıyor. 9 Temmuz 2018 tarihinde Sayın Tayyip Erdoğan ilk defa Başkan olarak yemin ediyor ve ülkemizde Başkanlık sistemi uygulamasına geçiliyor. Böylece ABD’nin talimatına uyuluyor.

                                   Tarihlere baktığımızda olayın nasıl kurgulandığını görüyoruz. Maalesef başkanlık sistemine geçilmesini isteyen milletimiz değil, ABD yönetimi olmuştur. Zira parlamenter sistemde Amerika’nın istekleri bu kadar kolay realize edilemezdi. Çünkü Anayasamızda aşılması zor olan Anayasal kuruluşlar vardı. Bu kuruluşların beli kırılmadan ABD’nin istekleri kolay kolay yerine getirilemezdi.

                                   Ama gördüğümüz manzara, ‘Başkanlık Sistemi’ne geçildikten sonra ABD’nin ülkemiz üzerindeki baskıları ziyadeleşmiştir. Zira ABD hem dış politikamıza, hem de iç politikamıza müdahil olmaktadır. Nitekim ülkemizin hudutlarını korumaya yönelik askeri harekâtlarımızı durdurmak için Güneydoğu’da PYD gibi terörist bir yapıyı kurdurmuş ve böylece mani olmaya çalışmaktadır.

                                   Suriye meselesinde de yakamızı serbest bırakmamaktadır. Maalesef bizimkiler de bir nevi ABD’den talimat beklemektedir. Oysa ABD Suriye için planlarını tamamlamış ve Suriye’yi üçe bölecek veya böldürecektir. ABD’de bu plan eskiden beri vardır. Onun için bizim Suriye’de ABD’nin müsaade etmeyeceği bir çözümümüz olabilir mi? Son 20 sene içinde, bugüne kadar ABD, Türkiye’den istediği her şeyi almıştır. Çünkü Başkanlık Sistemini ABD istedi, bizler de realize ettik.

                                   Bu hal, şahsiyetli dış politika anlayışını terk ettiğimiz için başımıza gelmektedir. Onun için dış politikada sözümüz geçmiyor, sadece oyalayıcı gezilerle kendimizi tatmin etmeye çalışıyoruz. Yalnızca slogan atıyor, derde deva girişimlerimiz maalesef olmuyor. 

                                   İç politikamızda hilafı hakikatler revaçta, dış politikada da sınıfta kalmış durumdayız. Gazze için beklenen sesi çıkartamadık, Lübnan’da yerimizde saydık. Suriye’de de oyalandık. Ne olur merhum Erbakan’ın “Bana ne Amerika’dan, bana ne Amerika’dan” dediği gibi, bir sefer de Sayın Erdoğan siz söyleyin, milleti soluklandırın, korkmayın.

                                   Çünkü Allah buyuruyor ki: “Ey inananlar, siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olduğunuz takdirde, sapan kimse(ler) size zarar veremez.” (Mâide/105)                 

Rahman ve Rahim,

                                   Kadir ve Muktedir,

                                   Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.          

                                   Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47). 16.01.2025