Yapılan mahalli seçimler münasebetiyle, milletimizin her nedense, belki de dünyevileşme sebebiyle olsa gerek, doğru yolda olanları değil, daha çok sömürenleri tercih ettiğini görüyoruz. Denenmişleri bir sefer daha denemek yanlışlığına düştüğünü anlıyoruz. Oysa bu denenmişlerin ardında ziyadesiyle söylentiler vardır. Buna rağmen mürailere itibar edilmesi, bizim eleğimizin yanlış elemesinden kaynaklanmaktadır.
Denenmişi denemek, akıl tutulması değil de nedir? Yanlışı yine işbaşında tutmak neyin nesidir? Ülkemizde mürailerin, münafıkların yerine değerlendirilecek insanlar yok mudur ki, inâdî bir tutumla aynı tas aynı hamam diyoruz.
İşler yaver gitmeyince de önce feryat eden yine biz oluyoruz. Aklını, vicdanını, inancını kullanmadan oy vermenin neticesi başımıza gelecek olan aksaklıkların, felaketlerin sorumlusu seçilenler değil, onları seçenlerdir. Emaneti ehli yerine, taassupkârane bir siyasi anlayışla naehil insanlara tevdi etme yarışına girenlerin vahlanması, onları mesuliyetten asla kurtarmayacaktır.
‘Milli Görüş’, ‘Adil Düzen’ mücadelesiyle bilinen, ‘Önce ahlak ve maneviyat’ diyen, yaygın sanayileşmeyi hedefleyen, devlet-millet kaynaşmasını ön planda tutan, dış politikada şahsiyetli bir yol izleyen Saadet Partisine seçimler münasebetiyle gösterilen alaka son derece üzücüdür. Demek ki milletimizin tamamı olmasa da büyük bir bölümü, gözü var, doğruyu göremiyor, kulağı var duyamıyor, gönülleri mühürlenmiş olduğu için de yanlışın peşinde koşup, duruyor.
Geçmişinde siyaset karnesi pekiyi notuyla dolu olan ‘Adil Düzen’cilere yardım edilmesi gerekirken, tam aksi kese dolduranlara alaka gösterilmesi, haram lokma yenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu hal, uçuruma yuvarlanmaya sebebiyet verir.
Zira Allah doğru olanlarla birlikte olmayı emretmektedir. Bizler Müslüman’ız diyoruz ama O’nun talimatlarına asla uymadan, nefsimizin taşkınlıklarına uyarak hareket ediyoruz. Ondan sonra da her namazda el açıp, utanmadan yardım talebinde bulunuyoruz.
Hemen belirtelim ki, herkes kendi fiilinden sorumlu tutulacak, ne kadar yaşarsak yaşayalım bir gün öleceğiz, ne yaparsak yapalım yaptığımızın hesabını mutlaka vereceğiz. Bunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız. Aksi hal, hüsrana sebebiyet verir, manen ve maddeten çökeriz. Onun için feryada sebebiyet verecek davranışlardan uzak durmalıyız. Nitekim seçtiklerimiz imdada asla yetişemeyecektir. Zira onlar da nefsi nefsi diyerek kendileri için imdat talebinde bulunacaklardır.
Dünyanın cezbedici dolaplarına düşmeden, ferasetimizi, basiretimizi diri tutmaya mecburuz. Aksi halde longoza düşmemiz mukadder olur. Nitekim her seçimde, dikkat etmeden oy verenler, bu longoza düşmektedir. Ondan sonra da dertlenmeler başlar, vahlar ziyadeleşir ama Bağdat harap olduktan sonra feryadın kimseye faydası olmaz. Tahribatların önlenmesi de mümkün olmaz. Böylece kişiler yaptıklarının ceremesini öder.
Nitekim kuruluşundan beri tarik-i müstakim olan ‘Adil Düzen’in tek savunucusu gerçek Milli Görüşçülere her nedense milletimiz şaşı bakmakta ama Allah onları bütün tertip ve tuzaklardan korumaktadır.
Onun için ‘Adil Düzen’i savunanları destekleme yerine gayrı milli ve manen kuraklaşmış insanları içinde barındıranlara, her türlü suiistimalle anılanlara yardımcı olunması aklın alacağı iş midir?
Yazsak olmuyor, yazmasak olmuyor…
Rahman ve Rahim,
Kadir ve Muktedir,
Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.
“Ya Rabbi bu haftayı bize hayırlı ve bereketli kıl. Hayırlara yakın, şerlere uzak eyle.”
Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47).
Beylerbeyi – 08.04.2024