İsmail Müftüoğlu, "Yalancıda vefa olmaz..." başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Yalan konuşan siyasetçiler utansın, çünkü yalancıda vefa olmaz. Maalesef ülkemiz siyasetinde yalan konuşmak revaçtadır. Çünkü çıkınında doğru sözü olmayan, yalana tevessül eder. Böylece çıkmazdan kurtulmak ister. Yalan konuşmanın prim yaptığını anlayan politikacı da kesenin ağzını açarak, yakası açılmamış yalanları etrafa savuruverir. Kendince milleti avutmuş olur.
İstisnası olmakla birlikte, partilerin genel başkanları yalan politika tezgâhını açan oldular. Bunlara bende olanlar da kulluk görevini yerine getirmek için, bunları alkışladılar. Dünyanın geri kalmış ülkelerinde bile, bizim kadar yalan konuşan politikacı yoktur.
Konuşanlar bilgi, birikim sahibi olmadıkları için yalan sermayesini kullanırlar. Ayrıca söz konusu konuşmalarını kabul ettirmek için de yalanlarını tekrar ederler. Günümüz siyasetinde böyleleri ziyadedir. Ama unutmamak gerekir ki, yalancının mumu çabuk söner, ortam karanlık içinde kalır.
Son dönem hariç, eski dönemlerde yalan konuşanlar ayıplanır, hatta partilerden atılırdı. En azından parti adına konuşmaları yasaklanırdı. Şimdi gördüğümüz, parti sözcülerinin, kadınlı erkekli yöneticilerinin tamamına yakını, başkanlarına şirin görünmek için bukalemun gibi yalanın her rengine bürünmektedirler.
Bu hal siyasetimizi kirletmiş durumdadır. Bu yanlış, yalan tavırları sergileyenler, bir türlü taltif edilmektedir. Onun için gurup başkanları da, genel başkanlar da bir nevi yalanı meslek haline getirmiştir. Çünkü yaptıkları konuşmaların kısmı azamisini yalanla süslemektedirler. Doğruyu dillendirmeye çalışanlar ise gurup disiplini diyerek susturulmaktadır.
2000’li yıllara gelinceye kadar, siyasette üslup önem taşırdı. Hiç kimse yalan konuşmaya cesaret edemez, çünkü Meclis oturumlarında yuhalanır, sıra kapaklarına vurularak protesto edilirdi. Parlamentoya üye olarak gelenlerin büyük bir çoğunluğu torpille değil, ehliyetleri sayesinde geliyordu. Onların birikimleri ziyade idi. Konuşurken temkinli davranır, Meclis üyelerini rahatsız edici, fanatik tavırlardan uzak, çelebice kürsüye çıkar, sözünü söyler, edep dışı elfazı asla kullanmazdı. İşte o zaman da konuşanlar, her parti mensubu tarafından alkışlanırdı.
Ama günümüzde siyasetçilerimizin kahır ekseriyetinde tahrik edici konuşma moda haline gelmiştir. Her partide bunların sayısı çoktur. Nezaket kurallarına dikkat etmeden ve genel başkanlarına yaranmak için ağızlarına geleni konuşmaktadırlar. Maalesef bunlarla selamın kesilmesi yerine, alkışlandığı cümlenin malumudur.
Hele hele devleti yönetenler tüm konuşmalarını dokuz boğumdan geçirmeden konuşmamalı, konuşurken de konuşmasında istikrar olmalı, her konuştuğu kalıcı olmalıdır. Ama bizimkiler bugün konuştuğunu, bir sonraki konuşmasıyla nakzetmektedir. Oysa zikzaklı konuşmalar güvenin nasırlaşmasına neden olur. Bu sebeple yöneticiler konuşmalarında temkinli olmalı ve yaptığı konuşmaları daima hatırlayarak konuşmalı, tezada düşmeden derdini ifade etmelidir.
Yani merhum Süleyman Demirel gibi ‘Dün dündür, bugün bugündür’ denmemeli, siyasetçi ve bürokrat saygınlığını ihlal edici konuşmalardan uzak durulmalıdır. Bu açıdan mevcut siyasetçilerimizin ve bürokratlarımızın kahır ekseriyeti maalesef sınıfta kalır kanaatindeyiz. Çünkü okumayan, araştırmayan, lisan bilmeyen insanların kadroları işgal ettiği cümlenin malumudur.
Hemen belirtelim ki, yalan hangi şekil ve kıyafette olursa olsun, kendisini vicdanlarda saklayamaz, zira söyleyen huzursuz olur. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil der ki; “Yalan söyleme; yalan söyleyen yakalanmak korkusu içinde yaşayan hırsız gibidir.” Çünkü korku içinde ve her dem paniktedir. Yalan kadar insanı alçaltan herhangi bir şey yoktur. Zira yalan kişiye yüz karalığı getirir, değersiz kılar, yalan söyleyen utanç içinde kıvranıp, durur.
Yalan konuşanın itibarı olmaz. Çünkü yalan toplumu ifsat eden bir mikrop gibidir. Fenelon der ki; “Yalan söyleyebilen bir kimse insan sayılmaya, susmayı bilemeyen bir kimse de baş olmaya layık değildir.” Bu gibiler genel başkan, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olmaya layık değildir. Çünkü yönetimden sorumlu olanlar bunlardır. Denir ki:
Âteşe yansa da beyt-i kezzâb
İnanub kimse getirmez ana âb.
Çünkü yalancı doğru söylese de kimse ona inanmayacak ve ona el uzatmayacaktır. Kendi haline terk edilecektir. Denir ki:
Gönül ölmedinse uyan, bu metrûkiyete inan
Yan istediğin kadar yan, ne arayan var, ne soran
Yani yalancı köşesinde yalnız kalmaya mecbur kalacak, alkışlayanı da kalmayacaktır. Çünkü yalancı her yerde ve her şeyde yalnızdır. Alkışlayanları etrafından uzaklaşır, kendini yalnız hissettirir.
“Elvedâ diyeceğim; Fakat bilmem ki kime?
Kimsem yok ki diyeyim; Vedâ ettim kendime”
demek zorunda bırakır.
Sonuç olarak:
Yalancıda vefâ olmaz, ne de âr
Ne semtine uğra, ne de yanına var
Söylersen yalanı, bulursun cezanı vesselam…
Rahman ve Rahim,
Kadir ve Muktedir,
Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.
Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47). 23.01.2025