İsmail Müftüoğlu, "Yazsak ne olur, yazmasak ne olur..." başlıklı bir yazı kaleme aldı.
İnsanlarımızın birçoğu, maalesef et kuyruğunda, zeytin kuyruğunda, askıda ekmek için kuyrukta. Buna rağmen yapılan anketlerde hâlâ AK Parti'yi desteklediklerini görünce, insan saçını başını yolacak gibi oluyor. Bu hal ve görüntüler bizleri ziyadesiyle düşündürmektedir.
Bu görüntüler iktidardan korkulduğu için mi yoksa akıl tutulmasından mı oluşuyor, bizce meçhul. Kendisini aç-biilaç bırakan böyle bir zihniyeti onaylamak aklın alacağı iş midir? Bu hal, bir nevi insanın ‘cellâdına âşık’ olmasına benziyor. Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için Fahrettin Altun ile İtalyan arasında geçtiği ileri sürülen diyalogu aktarmak istiyoruz:
Fahrettin Altun’dan İtalya’ya;
“Diktatör arayan İtalyan tarihine baksın.”
İtalya’dan Fahrettin Altun’a:
“Siz bizim diktatörlerimizi tarih kitaplarında okuyorsunuz, biz sizinkini akşam haberlerinde görüyoruz.”
Kararı okuyucularımız takdir edecektir.
Hem her an pahalılıktan şikâyet edecek, hem yoksulluktan dem vuracaksın, hem de bunu yapan yöneticileri alkışlayacaksın. Böyle bir mankurtlaşmayı bugüne kadar hiç görmedik. Bu olumsuzlukları oluşturan bir iktidarı hâlâ desteklemek, aklın alacağı iş midir?
Bizim bu çaresiz insanlar için mücadele vermemiz de, bence akıl tutulmasıdır. Biz üzülüyoruz, ayrıca kendilerini müşkül duruma sokan zihniyeti hâlâ alkışlayan, destekleyen insanlara şaşıyoruz. Bu manzaralı seyrettikçe ‘aman ya Rabbi’ diyoruz.
Okul masraflarından dolayı şikâyetler ziyadeleşti, alınan ücretlerin azlığından avazlar her gün biraz daha artıyor. Kirasını, elektrik, su, doğalgaz borcunu ödeyemeyenlerin bu aymazlığını bir türlü anlayamıyoruz.
Ulaşımdan, sağlık hizmetlerinden şekvadar olanlar, böyle bir iktidarı hâlâ alkışlıyorsa ve sahipleniyorsa, bu insanlara yardım etmek, sadaka vermek caiz midir, bilemiyorum.
Ülkenin ekonomisi çökmüş, palyatif tedbirlerle destekleniyor. İç-dış borç tavan yapmış, faiz ödemekten bunalmış bir ekonomi içinde debelenip, duruyoruz. Dış krediler için ülke ülke gezip, duruyoruz. Buna rağmen bizlerin hâlâ külliyelerde, konaklarda, villalarda, muhteşem sofralarda zevk ü sefa içinde yaşayanları hesaba çekmek yerine, alkışlamamız efsunlanmaktan ileri geliyor.
Türk lirasının değeri yerlerde sürüklenmekte, yabancı paraların karşısında her gün biraz daha eriyor, değersiz bir para haline geldi. Artık 100-200 TL para simit-çaya bile kâfi gelmiyor. Alışveriş için tomarla para taşımak durumuna geldik. Buna rağmen hâlâ abra-kadabra ile torbadan kuş çıkartıyoruz. Ne gülünç bir durum…
Hemen hemen her gün gazete, mecmua fiyatı artıyor, insanlar evlerinde tek kalemle işini gücünü yürütüyor. Sigara fiyatları her gün artıyor, bütçeyi sıkıntıya sokuyor ama içilmemesi çok iyi.
Bütün bu aksaklıklar ‘Adil Düzen’ uygulanmadığı için ve muhalefet partilerinin beceriksizliğinden meydana geliyor. Kapitalist ekonomi, liberal ekonomi çare olmadı, tam aksi her türlü sıkıntıya neden oldu. Ama insanlar bunlardan vazgeçmiyor, bunalmaya devam ediyor.
Malum, Abdullah Öcalan 1999 yılında, MHP-ANAP-DSP koalisyon hükümeti döneminde, ülkemize iade edilmişti. Daha önceden de yazdığımız gibi, teslimi şartlara bağlanmıştı:
1- Abdullah Öcalan asılmayacak
2- Siyasi gelişmelere göre önce tecride alınacak
3- Şartlar elverdiğinde de seçimlerde aday olması sağlanacak.
Bugün bu şartları realize etmenin tamamlanması çalışmaları yapılmaktadır. Birilerinin yüzüne tükürülmesi gerekmiyor mu?
Biz de bu şartlarda, çaresizce, yazsak ne olur, yazmasak ne olur diyoruz, vesselam.
Rahman ve Rahim,
Kadir ve Muktedir,
Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.
Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47). 24.10.2024