Kıl tevbe seyyiâtına gözler kapanmadan
Vaktiyle gör hesâbını defter kapanmadan
(Huldî / Bursalı Mustafa)
Ömür ebedi değildir, bir dönemi içerir, sonra biter. Baki olan sadece yaratan Allah’tır. Malum, her insan yaptıklarından dolayı hesaba çekilecektir. Onun için insan hesaplaşmayı ahirete bırakmamalı, hayatta iken arınmaya çalışmalı, böylece vicdanını rahatlatmalıdır.
Dünyevi heveslerle gayrı meşru zeminde bulunmamalıdır. Çünkü bu iştiha, insanı selamete değil, felakete sürükler, meşru olmaktan uzaklaştırır. O zaman da insanı firavunlaştırır. Emrini dinlemeyenlere ağır cezalar uygulatır.
Zira naehil idareci nefsine itibar eder, ihtirasları ziyadedir. Onlara nasihat kâr etmez. Nitekim Lebîb-i Âmidî der ki:
Maarif arz edenler bî-şuûr insan-ı nâdâna
Gül-âb-efşâna benzer cîfe-i bed-bûy-ı hayvana
Yani akılsız (naehil) bir cahile bir şeyler öğretmeye çalışanlar, kokmuş bir hayvan leşi üzerine gül suyu serpenlere benzer. Çünkü aklını kullanmayan insanlara, yöneticilere iltifat etmek, affı mümkün olmayan bir harekettir. Yıllarca icraatlarıyla milletine faydası olmayan, sadece kendine ve ailesine hizmet için gayret gösteren idarecilere alâka duymak, akıl şaşkınlığıdır.
Devlet adamı kariyerini, maalesef elde edemeyenlere iltifat, ülkelerde moda haline gelmiştir. Bu hal bir nevi tiranlaşmaya sebebiyet vermiş ve değişmez tabu haline getirmiştir. Onlara karşı hakkı savunanlar ise hücuma uğramakta, hatta lanetlenmektedir.
Oysa Lebîb-i Âmidî der ki:
Kemâl erbâbı arayişle asla iftihâr etmez
Değildir hürmeti Mushaflara cild-i mutallâdan
Yani fazilet ve irfan sahibi olanlar, zahiri süslere ehemmiyet vermezler, onların Kur’an-ı Kerim’e karşı olan hürmetleri, cildinin yaldızlı süs ve nakışları için değildir.
Önemli olan, işin aslına sahip olmaktır. Zira taşıma su ile değirmen dönmez. Ehliyet yoksunu insanlardan da hizmet beklenmez. Onun için tekeden süt sağılmaz. İnsanın faydalı olabilmesi için, bilgi ve birikim sahibi olması gerekir. Hayatında ciddi ve muhtevalı herhangi bir kitap okumayandan devlet adamı olmaz.
Onun için Nâbî der ki:
Hûy-ı bed, âdet-i bed, meşreb-i bed
Eder erbâbını merdûd-ı ebed.
Yani, kötü huylar, kötü adetler ve kötü tabiatlar, insanı ebediyen dostlarının meclislerinden mahrum eder. Görülüyor ki, kötü huylu insanlardan, haram yemekten çekinmeyen, millete ait olanları ceplerine indirenlerden medet ummak, sadece cinnetten ileri gelmektedir.
Yıllardan beri muktedir olmaya çalışanlar başarılı olamadılar. Çünkü bunlar sadece milleti üzen, sıkıntıya sokan, aşağılayıcı konuşmalar yapanlardır. Makamlara oturdukları günden itibaren sadece kendilerini ve çevrelerini zenginleştirmek için gayret gösterenlerdir.
Buna rağmen milletleri efsunlamayı becerebildiler. Bir başka ifade ile milletleri manipüle edebildiler. Onun için de milletler hâlâ gafletten uyanabilmiş değildir, hâlâ ülkelerindeki beceriksiz yöneticileri alkışlamaktadır. Bu sebeple de yöneticiler, tabandaki şikâyetleri dikkate almamaktadır. Bunlar sadece kendini övmekte, mazlumları düşünmemektedir.
Nâbî der ki:
Lâf eyleme zebân-ı tefâhür-feşân ile
Bâlâ-yı bâma akma çürük nerdübân ile
Nâbî, sadece kendini överek, konuşmaktan sakın, diyor. Zira çürük merdivenle kiremitliğe çıkanların akıbetine uğrarsın, yerle yeksan olursun. Makamlar, paralar, arabalar hiç kimseyi kurtarmaz.
Onun için yine Nâbî der ki:
Ne kadar câhın olursa âlî
Dâmenin bûseden olsun hâlî
Yani, (ey makam sahipleri) mevkiin ne kadar yüksek olursa olsun, kimseye etek öptüreyim deme. Çünkü makamlar gelip geçicidir. Böbürlenme, millete meydan okuma, millete yalan söyleme, milletin hakkı olana el uzatma. “Nefsine dön, nefsindeki faziletleri ikmale çalış, çünkü sen nefsinle değil, ruhunla insansın.” (Mevlana)
Onun için şimdilik kızıma söylüyorum, gelinim anlasın diye…
Rahman ve Rahim,
Kadir ve Muktedir,
Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.
“Ya Rabbi bu haftayı bize hayırlı ve bereketli kıl. Hayırlara yakın, şerlere uzak eyle.”
Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47). 09.12.2024