Hemen belirtelim ki, bir ülkenin ayakta kalabilmesi için, öncelikle milletin devletiyle kucaklaşması gerekir. Devletin güçlü olabilmesi için de ağır sanayini geliştirmiş olması lazımdır. Diğer taraftan ülke, şahsi kanaatlerle değil, hukuk kurallarıyla ve Anayasasına göre yönetilmelidir.
Çünkü adaletin olmadığı yerde kanunsuzluk, yalan-dolan hâkimiyet kurmaya başlar. Bu hal de haksızlıkların zirve yapmasına neden olur. Böylece ihkak-ı hak moda haline gelir, hukuki ihlaller ziyadeleşir. Yoksa gücü olanlar her konuda kanuni, hukuki engelleri kolaylıkla aşabilir, gücü olmayanlar haklı olsa da her türlü engele tabi tutulur. Bu gibi insanlar hükümet kapılarında bekletilir, işleri savsaklanır.
Devletin düzenli işleyebilmesi için, önce ahlak ve maneviyatın güçlenmesi gerekir. Aksi halde çalanlar, sömürenler, sömürtenler, günümüzde olduğu gibi, ziyadeleşir, böylece helal lokma yerine haram lokmaya iltifat edilir. Haram payidar olunca da insanın vücudu rahatsız olur.
İbn Haldûn toplumların çöküşünü intaç eden sebepleri, aşağıda belirtildiği gibi, sıralamaktadır:
1- Ülkede dayanışmanın yok olması: Bugün ülkemizde tesanüt ve teavün dip yapmış durumdadır. Çünkü maalesef ülkemizde insanlar birbirinin kuyusunu kazmaktadır. Kucaklaşma yerine itişmeler, kakışmalar revaçtadır. Adeta her konuda düşman haline getirildik. Merhamet damarlarımız kurumuş gibi acımasız hale geldik. Onun için de hep bana, hep bana diyoruz.
2- Ülkelerde meydana gelen tüketim azgınlığı: Bu azgınlığı karşılayabilmek için haram lokmaya iltifat edilmekte, böylece elde edilen birikimler insanlarımızı şımartmakta ve her türlü israfı kendilerine helal saymaktadırlar. Peygamber efendimizin “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” buyruğu göz ardı edilmektedir.
3- Üretimin zayıflaması: Bizim ülkemizde üretim buharlaşmış durumdadır. Çünkü A’dan Z’ye kadar her şeyi ithal etmekteyiz. Böylece zürramız atalet içinde statikleşmiştir. Bu hal köylerin boşalmasına, şehirlere göçün artmasına sebebiyet vermiştir. Bundan dolayı da şehirlerimizde, yoğunluk sebebiyle, her konuda sıkıntıya girilmiştir. Trafik yoğunlaşmış, ulaşım zorlaşmış, kiralar zirve yapmış, işsizlik ziyadeleşmiştir. Neticede sokak kabadayılığı meslek haline gelmiştir.
4- Vergilerin artması: Ülkemizin yöneticileri vergi koymada şampiyon durumdadır. Maalesef hükümetler açıklarını kapatmak için vatandaşını vergilerle bunaltmaktadır. Çözüm olarak israfı azaltacağı yerde, her konuda israfı artırmakta, külliyelerin, sarayların, konakların günlük masrafları her gün biraz daha artmaktadır.
Onun için vergi mükellefleri inim inim inlemektedir. Zira aldığımız nefese bile vergi konmak üzeredir. Buna rağmen ülkemizi yönetenler, ülkemizin kalkınmakta olduğunu, sosyal adaletin teminat altına aldığını söyleyebilmektedir. Böylece aç-biilaç kimse kalmayacak diyerek kendilerini avuttukları için, mahalli seçimlerde büyük oy darbesi aldılar.
5- Liyakatin dikkate alınmaması: Hemen belirtelim ki, bir ülkede yönetici kadrolar naehil olursa, ehliyet ve liyakate önem verilmezse, o ülkenin selamete, saadete ulaşması mümkün değildir. Ehliyete önem vermek, insani ve manevi bir mükellefiyettir. Bir memlekette ehil olmayanlar makamlara taşınırsa, o ülkede çıkmazlar ziyadeleşir. Zaaflar hükümran olur, başarısızlıklar tavan yapar, istikrar bozulur, ülkeler kaosa düşer. Onun için Allah: “Emaneti ehline veriniz” (Nisâ/58) buyurmaktadır.
6- Adaletsizliğin yaygınlaşması: Bir kelâm-ı kibarda (Hz. Ömer’e ait olduğu söylenir): “El-adl-ü esasül mülk, vez-zulmü fesadül mülk” denmektedir. Yani adaletin olduğu her yerde sükûnet vardır. Çünkü herkes kendini rahat hisseder, kendisine adaletle muamele edildiği için mesrur olur.
Adaletin olmadığı yerde boğuşmalar, cinayetler zirve yapar. Adalet siyasallaşırsa güveni azaltır. Güçlü olanlar zayıfları ezer. Adaletin olmadığı yerde zulüm yılan gibi topluma çöreklenir. Ama adaletin hükümran olduğu yerde ‘kurt ile kuzu’ bir araya gelebilir. Adaletin tam uygulandığı yerlerde huzur ve sükûn alan bulur. Böylece herkes hayatından emin olur, çatışmalar, itişmeler azalır. İnsanlar birbirine karşı tahammül gösterir, ikramda yarışır, egoizmden uzaklaşır, paylaşımcı olur.
7- Ülkelerde göçün hızlanması: Bir ülkede sosyal, siyasal ve ekonomik durum bozulursa, insanlar göçe mecbur bırakılıyorsa bunun tek sorumlusu ülkeyi yönetenlerdir. Çünkü insanlar bulundukları yerde doymuyorsa, göç mecbur hale geliyor. Bu hal de şehirlerin nüfus açısından yoğunlaşmasına sebebiyet veriyor.
Disipline edilemeyen göçler sonucunda sıkıntılar artmaktadır. Dıştan gelen göç dalgalanmaları ortamı germekte, böylece suç işleme oranı her gün biraz daha artmaktadır. Böylece ülkede güven bozulmakta, olaylar ziyadeleşmektedir.
8- Ülke yöneticilerinde gurur ve kibrin bulunması: Bu iki husus insanları şımartan esaslardandır. Allah gurur ve kibir sahiplerini sevmez. Onun için insanlar arada bir aynaya bakmalıdır. Güzelim, boyum, posum yerinde mi diye değil, insan mıyım diye bakmalıdır. Allah buyuruyor ki: “Gururlanmayın, arşa ulaşamazsınız, kibrederek yürümeyin, arşı delemezsiniz.” (Rahmân/33) Zira herkesin sonu kara topraktır. Ama bunu gel, başta yönetici olanlara, sonra da nadan olanlara, anlat anlatabilirsen.
Unutmamak gerekir ki, gurur nefsin tatminsizliği ve taşkınlığıdır. Kibir de gururun asasıdır. Bu iki husus birbirinin yardımcısıdır.
9- Gösteriş: Ülkemizin her kademesinde, hatta halkın büyük bir bölümünde gösterişin dik âlâsı vardır. Giyimde, yemek sofralarında, kullanılan alet ve edevatta, alınan arabalarda, ikamet için alınan konutlarda gösteriş adeta hastalık haline gelmiştir.
Onun için “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” prensibine göre hareket eden yönetici, meslek erbabı, siyasetçi acaba var mıdır diye sorulacak olursa, sınıfta kalacak olanlar çoğunluktadır. Çünkü insanlarımız dünyevileşmiştir, ahiret düşüncesi buharlaşmıştır.
10- Riyakârlık: Ülkemizde manevi çöküntü sebebiyle riyakârlık tavan yapmıştır. Sözümüzde, özümüzde, işimizde riyakârlık moda haline geldi. Riyakârlığın ziyadeleşmesi için de maalesef her türlü düzenlemeler yapılmaktadır. Ama biliyoruz ki riyakârlık insanın şahsiyetini eritir, yok eder.
Bu hususlara ilaveten deriz ki; ülkelerin batmasında ahlakın dibe vurması, hırsızlığın moda haline gelmesi, güvenin buharlaşması, yabancılara toprak satışlarının artması, maneviyatın buharlaşması da etkendir. Toplumun çöküşünü hazırlayan bu hususların tamamı maalesef ülkemizde bulunmaktadır. Arz olunur.
Rahman ve Rahim,
Kadir ve Muktedir,
Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.
“Ya Rabbi bu haftayı bize hayırlı ve bereketli kıl. Hayırlara yakın, şerlere uzak eyle.”
Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47).
Beylerbeyi – 29.04.2024