Ülkemizde uzun zamandan beri bir diploma krizi, gündemden hiç düşmüyor. Sanki her şey diploma ile hallediliyor. Bizim gibi geri kalmış ülkelerde diploma baş çekiyor. Ama diplomanın yanında ehliyet aranmıyor. Onun için de diploma münakaşaları bitmiyor.
Siyasette ehliyet değil, diploma ve biat aranıyor. Oysa diploma bir kâğıt parçasıdır. Ama ehliyet sahibi olmak için gereken, tecrübe, bilgi, birikimin yanında bir de diplomanın varlığıdır. Ancak bazen diplomaya da çok önem verilmiyor. Zira diplomasızlar rahatlıkla makamlara gelebiliyor. Üstelik bazı makamlarda diploma şartı koşulduğu halde, bu makamlara atanmak veya gelebilmek için bile diploma dikkate alınmıyor.
Aslında diploma, bilgi ve birikim belgesidir. Çünkü: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer/9) buyrulmaktadır. Bilen için diploma bir nevi güvence meselesidir. Ama bu mesele bile ülkemizde hâlâ halledilebilmiş değildir. İthamlar, şikâyetler, haberler gırla gidiyor. Ama muhatapların kılı bile kıpırdamıyor. Yani diploma ele alınarak milletin önüne bir türlü çıkılamıyor, varlığı ispatlanamıyor.
Onun için gündem konusu olmaya devam ediyor. Bunun sebebi ya gerçekten diploma yok, onun için ortaya çıkarılamıyor veya var olan diplomalar gerçeği yansıtmıyor, gerçekler gizleniyor. Böyle olunca diploma münakaşaları gündemden düşmüyor. Bu davranışların kanuni müeyyidesi var. “Gelir bir Süleyman, bunun hesabını sorar.”
Hemen belirtelim ki, gelişmiş ülkelerde böyle meseleler gündem oluşturmaz. Zaten talepkâr olanlar meziyetlerini konuşturur, diplomalarını gizlemek gibi bir mazeretle milletin önüne çıkma cesaretinde bulunamaz. Diploma ya vardır ya da yoktur. Bunu kamufle etmeye çalışmak millete saygısızlıktır.
Kaldı ki geçmişte nice diplomasızların başarıdan başarıya koştuklarını okuyoruz. Nicelerinin kahramanlıklar gösterdiklerini biliyoruz. Bunların çoğu alaylı idi. Diplomaları yoktu ama ehliyetleri vardı. Bunlar feraset sahibi oldukları gibi basiret sahibi de idiler. Şimdikiler ise feraseti ve basireti bağlanmış gibi hareket ediyor. Diploma sahte ise, yok ise, düzenlenmemişse yiğitçe bunu söyleme cesaretinde bulunma erdemini göstermek veya işte benim diplomalarım diyerek diplomalarını millete göstermek suretiyle, diplomanın gündem oluşturmasına son verilmelidir.
Böylece haksız iktisap edilen makamlardan ayrılma cesareti gösterilmelidir. Aksi halde her türlü dedikodular, isnatlar, ithamlar devam edecektir. Diplomasızlar-diplomalılar münazarası bitmeyecektir. Birileri diğerini diplomasız diye itham ederken, diğerleri de birinin elinde bulunan diplomanın sahte düzenlendiğini ifade etmeye devam edecektir. Maalesef böyle bir durum ülkemizde yaşanmaktadır.
Bunun çözüm yeri adliyedir. Ama tarafsız adliye, siyasallaşmış adliye değil. Başka türlü diploma meselesi gündemden hiç düşmeyecek, millet kuşkulanmaya devam edecek, makam sahiplerine de kızıp duracaktır. Doğrunun olmadığı yere, yalan yılan gibi çöreklenir.
Çünkü yalan ile iman bir arada bulunmaz. Nitekim yalan, nifak üretme kapısıdır. Ayrıca; “Yalanın faydası bir defa içindir, gerçeğin ise sonsuzdur.”(Diderot)
Onun için denir ki:
Yalancıda vefâ olmaz, ne de âr
Ne semtine uğra, ne yanına var
Zira: “Yalan kadar insanı alçaltan bir şey yoktur”, ayrıca: “Yalanın bin yüzü vardır, gerçeğin tek” denir. Yalanın semeresi geçicidir, doğrunun ise ebedidir.
Sonuç olarak deriz ki, yalanla payidar olunmaz. Çünkü yalancılıkla yaşamaktansa, doğruluk yolunda ölmek daha hayırlıdır. Ama görüyoruz ki, yalan bazılarının ağzına yuva yapmış gibi durmadan konuşuyorlar. Ama hiçbirisi diplomasını gösterme cesaretini gerçekleştiremiyor. ‘Kem-küm’ edip duruyor. Unutmamak gerekir ki, yalancının ömrü kısa olur ve sözleri de değersizdir.
Sonuç olarak Ziya Paşa’nın dediği gibi;
Âyînesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz.
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
Rahman ve Rahim,
Kadir ve Muktedir,
Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.
“Ya Rabbi bu haftayı bize hayırlı ve bereketli kıl. Hayırlara yakın, şerlere uzak eyle.”
Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47). 03.03.2025