İktidarın, kelime anlamı “bir işi yapabilme gücü, başarabilme yetkisi ve yeteneğidir.” Ve bu yetkiyi vatandaş Ak Partiye 20 yıldır vermiş bulunuyor. Bu süre zarfında, ülkemizde ciddi sıkıntılar yaşandı ve yaşanma devam ediyor.
Adalet mekanizmasının siyasal baskı altına girmesi, yolsuzluk, rüşvet, torpil, israf, savurganlık, üretim yerine hizmet alanlarına yatırımların öncellemesi, işsizlik, hayat pahalılığı, enflasyon, tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlı hale gelme, borç-faiz-kur döngüsüyle vatandaşlar yoksullaşırken belli bir avuç sermaye sahiplerinin sermayelerini astronomik olarak artırmaları, iş kazaları, sel ve deprem … gibi.
Elbette, bu ve benzer tüm sorunların giderilmesi, önlenmesi, yatırımların doğru yapılması planlanması ve vatandaşların güvenli, adil bir yönetim ve refah seviyesi yüksek bir ülkeyi meydana getirmek iktidarın görevi ve sorumluluğudur.
Ama 20 yıldır tek başına iktidar olan Ak Parti ve Yürütmenin başı olan Sayın Erdoğan, “her şeyden sorumlu ama sorumluluğu olmayan” bir konumda kendisini görüyor. Vatandaşlar olarak merak ediyoruz, Ak Parti iktidarı, ne zaman ve hangi konularda sorumluluğu üzerine alacak?
Ak Partili yöneticilerinin, çok konforlu bir iktidarları var! Olumlu bir gelişme ve başarı varsa, sahibi ve yapanı Ak Parti, ama başarısızlık ve olumsuzluklarda, sorumlu kader, dış güçler, korona veya muhalefet partileridir. Yani kendileri hariç herkes...
Ve son acımız;
Bartın Amasra, 41 işçinin hayatını kaybettiği grizu patlaması.
Erdoğan “Biz kader planına inanmış insanlarız, kader planına inandığımız için de bunun ne dünü ne bugünü ne de yarını hiçbir zaman olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım.” Dedi.
Biraz daha geriye gidelim:
Yine Sn. Erdoğan:
- Yıl 2010, Zonguldak Karadon, 30 işçi can verdi. “Bu mesleğin kaderinde bu var.”
- Yıl 2014 Manisa Soma, 301 işçi can verdi. “Literatürde iş kazası diye bir olay var. Bunun fıtratında olan şeyler.” Sel ve deprem felaketlerinde de benzer yaklaşımlar ve ifadeler.
Önceki felaketlerden sonra, bu kadar can kaybına rahmen, siyasi bir sonuç oldu mu? Hayır. Halbuki bu kadar can kaybı sonrası, bırakın Bakanın istifa etmesi, iktidarın istifa etmesi gerekirdi.
Ancak siyasi sorumlu yürütmenin başı Sn Erdoğan: “Literatürde iş kazası diye bir olay var. Bunun fıtratında olan şeyler.” Halbuki bu felaketler sonrası Sn. Erdoğan işi kadere bağlamak yerine; "Bu patlamada kimin ihmali varsa, idari sorumlulardan hesap soracağımız gibi, siyasi sorumlu olarakta bana ne düşerse gereğini yapacağım" demeli idi.
Şimdi vatandaşlar olarak bu felaketleri biraz sorgulayalım;
Maden ocakları gerekli teknoloji ile donatılmayacak ve belki yeterince denetleme yapılmayacak, ama sorumlu maden ocaklarına izin veren iktidar, ilgili bakanlık, ocağı çalıştıran firma ve denetlemeyi yapan müfettişler değil, sorumlu olan kaderdir öyle mi?
Yine aynı şekilde;
Dere yataklarına imar izni verilecek, sel baskınlarında doğal olarak can ve mal kaybı olacak, ama sorumlu oraya imar izni verenler değil, sorumlu kaderdir öyle mi?
Fay hatları üzerine imar izni verilecek, konutlar depreme uyumlu yapılmayacak veya gereği gibi denetlenmeyecek, ama sorumlu, imara izin verenler ve denetleyenler değil, sorumlu olan kader öyle mi?
Eğer patlamalar, seller ve depremler kader ise, sorumluları bulmak için neden savcıları görevlendiriyorsunuz? Soruşturma başlatarak, Allah'ın kaderine karşı mı geliyorsunuz?
Ekonomiyi, doğru yönetemeyecek, ehliyet ve liyakat sahibi kişilere teslim etmeyeceksiniz sonra çıkıp sorumlu “dış güçler ve korona” diyeceksiniz öyle mi?
Kaldı ki Sayın Erdoğan meydanlarda “ Ekonominin sorumlusu, “Benim ben”, yine meydanlarda “siz bu kardeşinize yetkiyi verin, "dövizle/faizle nasıl mücadele edilir” görün demişti. Demek ki sorumlu dış güçler değil kendisidir.
Yukarda saydığımız sıkıntıların sorumluluğundan kaçan iktidar sakinleri, şayet bir başarı olursa, ellerini göğüslerine vura vura, "biz yaptık biz" diye sahiplenmesini de biliyorlar.
Ey iktidar sakinleri! Siz de biliyorsunuz, vatandaş ta. Güzel ve doğru icraatlar sizin hanenize artı yazıldığı gibi, yaşanan sıkıntı ve hatalı kararların olumsuz sonuçları da, sizin hanenize yazılmaktadır. “Dış güçler veya Kader” demekle, kendinizi sorumluluktan kurtaramazsınız.
Eğer, meydana gelen bütün iş kazalarında gerekli tedbirler alındığı halde, yine de kazalar ve felaketler yaşanmışsa diyecek bir şey yok, kader deriz, ama gerekli yasal düzenlemeleri, teknolojik yatırımları ve gerekli denetimler yapılmadan, “kader” deniliyorsa, bu tamamıyla sorumluluktan kaçmaktır.
Madem ki, bu tür kazalar ihmalkarlık değil de, “kaderdir” o zaman neden soruşturma dosyaları açılır?
Diğer dünya ülkelerinde, neden kazalar az olur veya can kayıpları olmaz, kader onlar için de geçerli değil mi? Kader sadece Müslüman ülkeler için mi geçerli?
Eğer her şeyi kadere bağlayacaksak, neden Sayın Erdoğan’ı yüzlerce, Bakan ve Valileri onlarca koruma ordusu korur?
Her şey kaderse, 2023 seçimlerinde aday olduğunu açıklayan Sn. Erdoğan, o zaman hiç bir seçim çalışması yapmasına gerek yok, kaderinde varsa zaten kazanacaktır.
Kaldı ki “kader” konusunda Akait imamlarımızdan Mâtürîdî: " Allah’ın takdiri, kulu bir şeyi yapmaya zorlamadığını, kulun sorumluluktan kurtulmak için kader ile ihticâc (istidlal) etmesinin mümkün olmadığını belirtir. “Kazâ ve kader insanları bir şey yapmaktan men etmediği gibi onları bir şeyi yapmaya da zorlamaz” (Mâtürîdî, Te’vîlât, III, 196)
İtikadi Mezhepler arasında farklı görüşler olsa da, Ehl-i sünnet alimleri, “hem Allah’ın takdirini, ilmini ve iradesini kabul ederek, O’nun Vahdâniyyet ve Ulûhiyyetine halel getirmeyecek şekilde Kader’i bir iman esası olarak görmüş, hem de kulun mükellefiyetini ve sorumluluğunu dikkat çekerek, onun fiillerinde iradesinin, tercihinin ve kesbinin olduğunu belirtmiştir.”
“Başkanlık Sistemiyle” öyle bir sistem Türkiye'de uygulanır hale geldi ki, Cumhurbaşkanı her şeyden sorumlu, ama hiçbir şeyden sorumlu değil!
Vesselam