Başta iktidar partileri olmak üzere, siyasi partiler, var olan sorunları çözmek, muhtemel sorunların önünü kesmek, toplumda birlik ve beraberliği, huzur ve barışı, vatandaşlar arasında eşitlik ve adaleti, sevgi, saygı ve kaynaşmayı sağlamak için vardır. En azında hepsi bunu iddia etmektedir. Bunun için de, her siyasi parti, diğer siyasi partiler, farklı cemaat, grup, STK, ırk ve inanç gruplarıyla konuşmak,  istişare etmek ve diyalog kapısını açık tutmalıdır.

İktidar ve diğer siyasi partiler, ne kadar diyalog, istişare, ortak akıl ve siyaset alanını genişletme, barış dilini kullanırsa, o kadar sorunların kaynağı, daha doğru ve erken, tespit edilecek, hakka dayalı ve kalıcı çözümler daha kolay bulunmuş olacaktır. Bu aynı zamanda her türlü şiddet ve bölünme fikirlerinin de önüne geçecektir.

Eğer, siyasi partiler,  toplumu etkileyen kurumlar, gazeteciler, Tv'ler…  kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, kin ve nefret dilini sürekli kullanırsa, bu dil, bütün toplumu etkiler ve vatandaşlar arasında, ön yargılara, kin ve nefrete sebep olur. Öyle ki vatandaşlar, bir birine selam vermeme, alışveriş yapmama noktasına gelir. Bu da, topluma ve ülkeye verilebilecek en büyük zarardır. Hiçbir siyasi parti, kurum veya kişinin bunu yapmaya hakkı yoktur. 

Yine hiçbir parti, varlığını toplumu kutuplaştırma, ayrıştırma ve diğer siyasi partileri yok etmek üzerine kuramaz/kurmamalıdır. Maalesef Cumhur ittifakı ve bileşenleri bunu ısrarla yapmaktadır. Ekonomiden sağlığa, tarımdan dış politikaya, söyleyecek sözü kalmayan Cumhur İttifakı, iktidarda kalmak için, tek umut olarak kutuplaştırmayı görmektedir. Bu siyasi üslup belki kendilerine milliyetçi kesimden biraz oy getirebilir, tabanlarını konsolide edebilir, fakat ülkenin birlikteliğine, huzur ve barışına büyük zarar verir. Bu dil ve üslup diyalog kapısını kapatmakta ve uzlaşı kültürünü yok etmektedir. Son yıllarda vatandaşlar arasında agresif çıkışlar, öfke, tahammülsüzlük ve şiddet olaylarının artmasında, kullanılan bu kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı dilin, büyük pay sahibi olduğunu düşünüyorum. Birçok yerde şahit olduğumuz gibi, partilerin tabanlarını karşı karşıya getirme gibi ciddi bir tehlikeye de zemin oluşturmaktadır.

Cumhur ittifakı, iktidarlarını sürdürmek için Muhalefeti “zillet, illet, dış güçlerle işbirlikçi, hain, terörist, terör örgütleriyle irtibatlı” gibi ağır itham ve iftiralarla suçlamakta, tüm muhalefet partilerini hedef göstermekte, vatandaşlar arasında korku, kin ve nefret oluşturan söylemleri, hiç çekinmeden ve Allah korkusu taşımadan kullanabilmektedir. 

İşin garip ve acı tarafı, düne kadar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın; İsrail, Suudi Arabistan, BAE, ABD gibi “katil, darbe finansörü ve terör örgütü destekleyicisi” diye itham ettiği ülkelerle, diyalog kurabiliyor ve işbirliği yapabiliyor, ama kendi insanı olan muhalif siyasi parti, basın, sendika ve STK’larla bir araya gelemiyor, istişare edemiyor ülke ve millet yararına olacak şekilde, istişare ve ortak kararlar alamıyor. 
Burada vatandaşa da büyük bir görev ve sorumluluk düşmektedir. İktidar tarafında muhalefet partileri aleyhinde oluşturulmaya çalıştığı algıları yıkmak ve ezberletilmişleri bozmak için, muhalif partilerin liderlerini, sözcülerini ve mensuplarını da dinlemeli ve takip etmelidir. Bu dinleme ve takip etme, doğru bilgiye ve kanaate ulaştıracağı için, toplumdaki huzur ve barış ortamının sağlanmasına büyük bir katkı sağlayacaktır. Tüm vatandaşlarımız,  şahıs veya partiler hakkında, iktidar ve yandaş medyanın oluşturmaya çalıştığı algılarla değil, “kişiyi kendisinden, sözü sahibinden” dinlerse, daha doğru bilgi ve doğru kanaat sahibi olmuş olurlar. 

Siyasiler verdikleri mesajlarda, vatandaşa, kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, ötekileştirici, şiddet, hedef gösterme, nefret ve kini değil, diyalog, istişare, işbirliği, eşitlik, hak, hukuk, adalet ve kangren haline gelmiş sorunları çözümden yana, barışı, umudu, iyiliği, doğru ve faydalı olanı aşılamalıdır.

İçerde ve dışarda yaşadığımız bu zor süreçte, bütün partiler ve siyasetçiler, diyalog içinde olur ve istişare ederse, her türlü, adaletsizlik ve hukuksuzluğa, hak gaspı, hırsızlık ve yolsuzluğa, israf ve savurganlığa, ırkçılık, inkar, asimilasyon ve şiddette beraber karşı çıkarsa, üretim, istihdam, ihracat, hak, hukuk, adalet, bağımsız yargı, insan hakları, siyasi nezaket ve diyaloğa, siyaset alanının genişletilmesine beraber destek verir ve dayanışma içinde olurlarsa, işte o gün ülkede; üretim, adalet, eşitlik, huzur, barış, sevgi, başarı, birlik ve beraberlik hikayeleri çoğalmış olacaktır.

Başta iktidar partileri olmak üzere, siyasi partiler, var olan sorunları çözmek, muhtemel sorunların önünü kesmek, toplumda birlik ve beraberliği, huzur ve barışı, vatandaşlar arasında eşitlik ve adaleti, sevgi, saygı ve kaynaşmayı sağlamak için vardır. En azında hepsi bunu iddia etmektedir. Bunun için de, her siyasi parti, diğer siyasi partiler, farklı cemaat, grup, STK, ırk ve inanç gruplarıyla konuşmak,  istişare etmek ve diyalog kapısını açık tutmalıdır.

İktidar ve diğer siyasi partiler, ne kadar diyalog, istişare, ortak akıl ve siyaset alanını genişletme, barış dilini kullanırsa, o kadar sorunların kaynağı, daha doğru ve erken, tespit edilecek, hakka dayalı ve kalıcı çözümler daha kolay bulunmuş olacaktır. Bu aynı zamanda her türlü şiddet ve bölünme fikirlerinin de önüne geçecektir.

Eğer, siyasi partiler,  toplumu etkileyen kurumlar, gazeteciler, Tv'ler…  kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, kin ve nefret dilini sürekli kullanırsa, bu dil, bütün toplumu etkiler ve vatandaşlar arasında, ön yargılara, kin ve nefrete sebep olur. Öyle ki vatandaşlar, bir birine selam vermeme, alışveriş yapmama noktasına gelir. Bu da, topluma ve ülkeye verilebilecek en büyük zarardır. Hiçbir siyasi parti, kurum veya kişinin bunu yapmaya hakkı yoktur. 

Yine hiçbir parti, varlığını toplumu kutuplaştırma, ayrıştırma ve diğer siyasi partileri yok etmek üzerine kuramaz/kurmamalıdır. Maalesef Cumhur ittifakı ve bileşenleri bunu ısrarla yapmaktadır. Ekonomiden sağlığa, tarımdan dış politikaya, söyleyecek sözü kalmayan Cumhur İttifakı, iktidarda kalmak için, tek umut olarak kutuplaştırmayı görmektedir. Bu siyasi üslup belki kendilerine milliyetçi kesimden biraz oy getirebilir, tabanlarını konsolide edebilir, fakat ülkenin birlikteliğine, huzur ve barışına büyük zarar verir. Bu dil ve üslup diyalog kapısını kapatmakta ve uzlaşı kültürünü yok etmektedir. Son yıllarda vatandaşlar arasında agresif çıkışlar, öfke, tahammülsüzlük ve şiddet olaylarının artmasında, kullanılan bu kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı dilin, büyük pay sahibi olduğunu düşünüyorum. Birçok yerde şahit olduğumuz gibi, partilerin tabanlarını karşı karşıya getirme gibi ciddi bir tehlikeye de zemin oluşturmaktadır.

Cumhur ittifakı, iktidarlarını sürdürmek için Muhalefeti “zillet, illet, dış güçlerle işbirlikçi, hain, terörist, terör örgütleriyle irtibatlı” gibi ağır itham ve iftiralarla suçlamakta, tüm muhalefet partilerini hedef göstermekte, vatandaşlar arasında korku, kin ve nefret oluşturan söylemleri, hiç çekinmeden ve Allah korkusu taşımadan kullanabilmektedir. 

İşin garip ve acı tarafı, düne kadar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın; İsrail, Suudi Arabistan, BAE, ABD gibi “katil, darbe finansörü ve terör örgütü destekleyicisi” diye itham ettiği ülkelerle, diyalog kurabiliyor ve işbirliği yapabiliyor, ama kendi insanı olan muhalif siyasi parti, basın, sendika ve STK’larla bir araya gelemiyor, istişare edemiyor ülke ve millet yararına olacak şekilde, istişare ve ortak kararlar alamıyor. 
Burada vatandaşa da büyük bir görev ve sorumluluk düşmektedir. İktidar tarafında muhalefet partileri aleyhinde oluşturulmaya çalıştığı algıları yıkmak ve ezberletilmişleri bozmak için, muhalif partilerin liderlerini, sözcülerini ve mensuplarını da dinlemeli ve takip etmelidir. Bu dinleme ve takip etme, doğru bilgiye ve kanaate ulaştıracağı için, toplumdaki huzur ve barış ortamının sağlanmasına büyük bir katkı sağlayacaktır. Tüm vatandaşlarımız,  şahıs veya partiler hakkında, iktidar ve yandaş medyanın oluşturmaya çalıştığı algılarla değil, “kişiyi kendisinden, sözü sahibinden” dinlerse, daha doğru bilgi ve doğru kanaat sahibi olmuş olurlar. 

Siyasiler verdikleri mesajlarda, vatandaşa, kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, ötekileştirici, şiddet, hedef gösterme, nefret ve kini değil, diyalog, istişare, işbirliği, eşitlik, hak, hukuk, adalet ve kangren haline gelmiş sorunları çözümden yana, barışı, umudu, iyiliği, doğru ve faydalı olanı aşılamalıdır.

İçerde ve dışarda yaşadığımız bu zor süreçte, bütün partiler ve siyasetçiler, diyalog içinde olur ve istişare ederse, her türlü, adaletsizlik ve hukuksuzluğa, hak gaspı, hırsızlık ve yolsuzluğa, israf ve savurganlığa, ırkçılık, inkar, asimilasyon ve şiddette beraber karşı çıkarsa, üretim, istihdam, ihracat, hak, hukuk, adalet, bağımsız yargı, insan hakları, siyasi nezaket ve diyaloğa, siyaset alanının genişletilmesine beraber destek verir ve dayanışma içinde olurlarsa, işte o gün ülkede; üretim, adalet, eşitlik, huzur, barış, sevgi, başarı, birlik ve beraberlik hikayeleri çoğalmış olacaktır.

Vesselam