Allah (cc) dünyada yaşayan bütün insanlara yetecek kadar yer altı ve yer üstü zenginlik kaynakları yaratmış, adil bir paylaşım olması durumunda, herkes hak ettiği payını almış olarak huzur ve barış içinde yaşaması mümkündür. 

Ama ABD, Avrupa ülkeleri, dünya Siyonizm’i, bunlarla bağlantılı çok uluslu şirketler veya kişiler sahip oldukları gücü kullanarak, doymak bilmeyen bir iştahla, kurdukları sömürü düzenlerini devam ettirmek için terör, savaş, işgal ve soykırım gibi her türlü insanlık dışı yollara başvurarak, dünyayı kendileri için cennet, diğer insanlar için cehenneme çeviriyorlar.

Bu ülkeler planın en acımasızını, İslam coğrafyasında uyguluyorlar. Ve hiç kuşkusuz bu planlarını, işbirlikçi iktidar ve liderlerin desteğiyle yapıyorlar.

Erbakan Hocamız, bunu bir timsaha benzeterek; 
“Timsahın üst çenesi ABD, alt çenesi Avrupa Birliği, kuyruğu İsrail ve gövdesi İslam ülkelerindeki işbirlikçi iktidarlar, liderleri, medya, iş adamları ve finans sahipleridir.” demiştir.

ABD ve Batılı ülkeler, 1948 yılında İsrail’i İslam coğrafyasına yerleştirmek suretiyle, İslam coğrafyasının kalbine bıçağı saplamış ve fitne tohumunu bırakmıştır.  O gündür bu gündür İslam coğrafyası rahat yüzü görmemiştir.

İsrail, 1948 yılından bu yana, son Gazze soykırımına devam ettiği gibi 75 yıldır sistematik bir şekilde Filistin’i işgal ediyor, Filistin halkını katledip zulüm yapıyor. Yetmiyor, mahallenin kabadayısı, bölgenin haydudu, Batının şımarık ve gayrimeşru çocuğu olarak istediği zaman komşu ülkeleri işgal ediyor, bombalıyor ve suikastlar yapıyor. Tabi bunların hepsini baş terörist ve baş haydut olan ABD ve Batılı ülkelere güvenerek ve tam destekleriyle yapıyor. Bütün bunları “Büyük İsrail Devletinin” kurulması için yapıyor. ABD ve diğer batılı ülkeler de İsrail’in bu hedefine ulaşması için yardımcı olmayı kendilerine bir görev olarak görüyor.

İsrail, 7 aydır Gazze’de soykırım uyguluyor, bebek, çocuk, kadın yaşlı demeden katliam yapıyor, Gazze’yi haritadan siliyor, yetmiyor Lübnan’ı bombalıyor, yetmiyor uluslararası teamüllere aykırı olarak İran’ın Suriye konsolosluğunu bombalıyor ama yine de ABD ve Batılı ülkeler, İsrail’e şartsız destek vermeye devam ediyor. G7 toplanıyor İsrail’e tam destek açıklıyor. BM İsrail aleyhine karar alamıyor, alsa uygulayamıyor…

Diğer yanda İslam ülkeleri başsız, dağınık, işbirlikçi iktidar ve liderin elinde bütün bu vahşetlere sesiz kalıyor, bir şekilde, sıranın kendilerine gelmesini bekliyor. Bu yetmezmiş gibi Türkiye gibi bazı ülkeler, İsrail’le ticaret yaparak maalesef yaptığı zulme destek veriyor.

Peki İslam ülkeleri emperyalist devletlerin bu yaptıkları vahşet, zulüm ve işgallere karşı boyun eğmeye ve zillet içinde yaşamaya devam mı etmeli, yoksa yaşanabilir adil bir dünya için gerekli adımları mı atmalıdır?

Saadet Partisi Müslüman ülkelerin tekrar izzet ve şereflerine kavuşması ve yaşanabilir adil bir dünyanın mücadelesini yapmaya devam ederken, yılarca İslam Birliği diyen Erbakan Hocamız 11 aylık iktidarının ilk fırsatında D-8’i kurdu. D-8'i kısaca hatırlatacak olursak;

D-8 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ya da (İngilizce: D-8 Organization for Economic Cooperation), Bu sekiz ülke, Bangladeş, Endonezya, İran, Malezya, Mısır, Nijerya, Pakistan ve Türkiye olup 54. Türkiye Hükûmeti Başbakanı Necmettin Erbakan Hocamızın önderliğinde kurulmuş olan
bu ülkeler, tabii kaynakları, kalabalık nüfusları ve potansiyel pazarlarından ötürü, her biri kendi bölgesinde önemli konumda olan bu sekiz ülke arasında ekonomik, siyasi, kültürel, turizm ve askeri alanlarda işbirliği yapmayı amaçlamıştır.

D-8' ülkeleri şu altı temel ilkeyi hedeflemiştir;
1)    Savaş değil, barış,
2)    Çatışma değil, diyalog,
3)    Çifte standart değil, adalet,
4)    Üstünlük değil, eşitlik.
5)    Sömürü değil, âdil düzen,
6)    Baskı ve tahakküm değil, insan hakları, hürriyet ve demokrasi.

Bugün D-8'e ne kadar da ihtiyaç var değil mi? Saadet Partisi iktidarda olsaydı, D-8 aktif olacak belki daha da büyümüş olacaktı. Ve İsrail Gazze'de bu vahşeti yapamayacak, ABD Irak, Suriye ve Libya gibi ülkeleri işgal edemeyecekti. Çünkü ABD ve İsrail haktan, hukuktan ve kanundan anlamaz ancak ve ancak GÜÇTEN anlar.

Ama gel görün ki, bir lider düşünün, 20 yıldır tek başına iktidarda ve ürettiği tek şey "dünya beşten büyüktür" sözü olmuştur. Bu sözü söylerken; 
•    ABD ile beraber, Afganistan’a girmiş,
•    ABD ile beraber, Libya’ya girmiş,
•    ABD'nin Irak işgalini çok yönlü desteklemiş,
•    ABD'nin Suriye işgalini desteklemiş ve aktif rol almış,
•    BOP Eş Başkanı olmuş,
•    Yahudilerden üstün cesaret ödülünü almıştır.
Bütün bunlara rağmen “dünya beşten büyüktür” sözünü ve hamaset dolu farklı sözleri söylemeye de devam etmiştir!  Ama ne yazık ki, yirmi yıllık AKP iktidarı sürecinde, “dünya beşten büyüktür” sözünün gerçeğe dönüşmesi için, Müslüman ülkelerin işbirliğini güçlendirecek ve emperyalist ülkelerin sömürü ve işgal düzenine karşı durabilecek, D-8'i canlandırmayla ilgili bir gayreti olmamıştır. 

Dikkat edilmesi ve düşünülmesi gereken bir nokta; İslam ülkelerindeki işgaller ve İsrail’in en rahat olduğu dönem, son 20 yıllık AKP iktidarı döneminde olmuştur. Buna rağmen ne gariptir ki “dünya lideri” diye iç ve dış kamuoyuna PR çalışması yapılmıştır.

İslam Coğrafyasında akan kan ve gözyaşının dinmesi, sömürü ve işgallerin engellenmesi, Gazzelerin tekrarlanmaması için “İslam Birliğine” inanan ve bunu sağlayacak inanç ve kabiliyetine sahip olan Saadet Partisini iktidara taşımamız lazımdır. 

Unutmayalım ki; iktidarlarını ABD, Siyonizm ve Batılı güçlere borçlu olan iktidar ve liderlerin, “İslam Birliğini” kurma ve işbirlikçi oldukları “Siyonizm ile mücadele” etme güç ve iradesi olamaz.

Vesselam