7 Ekim itibari ile başlayan Filistin-İsrail savaşı Müslümanlar ve dünya insanlığı üzerinde bıraktığı etki, tarihe iz bırakacak nitelikte.
Çatışmaların ilk günlerinde plansız ve zamansız bir operasyon olarak algılandı. Ancak operasyonun ilerleyen süreçlerinde, özellikle ilk andan itibaren stratejik olarak iyi planlanmış bir operasyon olduğu ortaya çıktı.
Hamas neden 7 ekim tarihini seçti?
Kaynaklardan öğrendiğimiz bilgiler ışığında 7 ekim 1973 İsrail’in adlandırmasıyla Yom Kippur Savaşı diğer adıyla Arap-İsrail Savaşı veya 'Ekim Savaşı' olarakta biliniyor. Bu savaşta İsrail’in bölgesel özgüvenini ortaya koyduğunu dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger şu sözleriyle ifade ediyor. “Daha fazla özgüven” bu savaş İsrail’i uluslararası sahnede benzersiz bir diplomatik yıldız haline getirdi. Ayrıca İsrail’in bölgesel bir güç olduğu bu savaş ile adeta tescil edilmiş oldu.
Bu açıdan süreci değerlendirdiğimizde, Hamas yetkililerinden aldığımız bilgilere göre 7 Ekim tarihinde Hamas’ın istihbarat bilgilerine göre İsrail’in ekim sonu büyük bir operasyon hazırlığı içerisinde olması, Mescid-i Aksa’da yapılan özellikle Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed’in (S.A.V.) peygamberlere namaz kıldırdığı mescidde İsrail askerlerinin peygamberimize ve müslümanlara alçakça küfürler etmesi, müslüman kadınlarımıza karşı artan tacizleri ve İsrail hapishanelerinde tutulan işkence altında binlerce çocuk ve kadınlar için uzun zamandır planlanan operasyon için düğmeye basıldığı görülmektedir.
Yani 7 Ekim'den bu yana 56. gününe geldiğimiz bu operasyon ile yenilmez bölgesel güç olarak görünen İsrail’in aslında iman ve inanç denkleminde yenilmez algısı yerle bir oldu. Bu açıdan 7 Ekim tarihi Filistin halkı ve dünya için önemli bir operasyondur. 7 Ekim tarihli operasyonun özellikle müslümanlara ve dünya insanlığına verdiği önemli mesajlar olduğunu görmekteyiz.
Müslümanlar açısından bakıldığında, sayıları 2,5 milyar olarak bildiğimiz, Siyonist Yahudilerden daha çok olan biz müslüman dünyasının kınamaktan başka bir çözüm bulamadığını, pervasız İsrail’e karşı en küçük bir yaptırıma gidemediğine hep birlikte şahitlik ettik. Yine özellikle müslüman ülke halklarının ve dünya insanlığının tepkileri ülke liderlerinin tepkilerinin önüne geçtiğini, halkların yapılan bu soykırımın durdurulması için liderlerine baskı yaptığını gördük..
Müslümanların özellikle boykot süreci ele alındığında dünyanın küresel güçler tarafından kuşatıldığını anlamalarına vesile oldu. Genel açıdan baktığımızda, dünyanın İsrail’in yapmaya çalıştığı algı ve manipülasyonunun bir işe yaramadığını Kassam Tugaylarının bu süreci çok iyi yürüttüğünü gördük. Artık siyonist yahudilerin, halklar nezdinde bir karşılığının kalmadığı bir sürece evriliyoruz.
Dünyanın hiç bir ülkesinde siyonist yahudilerin eskisi gibi rahat olamayacaklarını düşünüyorum. İslam’ın terörizmle yıllardır adının anılması için projeler yürüten batı aleminin, Kassam Tugayları'nın müslümanca duruşu ve esir takası sürecinde sergilediği tavrın insanları İslamiyetin araştırılmasına sevk ettiğini gördük. Açıkçası Gazze halkının imanı ve sebatı insanlığın dirilmesine vesile oldu diyebiliriz.
Danielle ve Emilia’nın Kassam tugaylarına esir takası sürecinde bıraktığı notlar tüm dünyaya müslümanca duruşun nasıl olduğunu göstermiş oldu. Şimdi odaklanmamız gereken ana konu, müslümanların Kudüs’ün coğrafi bir mesele olmadığını, imani bir mesele olduğunu anlayarak, Hamas mücahitlerinin sergilediği Müslümanca duruşa sahip olunması gerektiğini anlama vakti, Kudüs’ü, Mescid-i Aksayı özgürleştirme vaktidir.