Türkiye'nin YKS başarısızlığı: Uzmanlar 'yoksulluk' adaylar 'umutsuzluk' diyor

Eğitim Bilimleri Uzmanı Ercan Erdoğdu ve Eğitim Koçu Ali Barskanmay Türkiye'nin YKS karnesini KARAR'a değerlendirdi. Uzmanlara göre eğitim sistemindeki sorunlar, yoksulluk ve öğretmenlerin çalışma şartları bu başarısızlığın en büyük sebepleri. Üniversiteli adayı Sara Çelik'e göreyse bu başlıklara bir de gelecek kaygısı ekleniyor. Zira Çelik, artık kimsenin iyi bir iş ya da iyi yaşam koşullarına sahip olmak için üniversite okumak istediğini düşünmüyor.

Yaklaşık 2.8 milyon üniversiteli adayının katıldığı Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçları açıklandı. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Prof. Dr. Bayram Ali Ersoy’un verdiği bilgilere göre YKS’nin ilk oturumu olan Temel Yeterlilik Testi’ne (TYT) başvuran 3 milyon 3 milyon 36 bin 945 adaydan, 2 milyon 819 bin 362’si sınava katıldı, 301 bin 508 aday ise sınava girmedi.

ÖSYM’nin açıkladığı verilere göre sınava girenlerin 63 bin 798’inin sıfır çekti.

Puanları 100’ün altında kalan bu adaylar, TYT’de Türkçe ya da Matematik testinden yarım net dahi çıkaramadılar.

Bu testlerde toplam 80 soru bulunuyor. Adayların, puanlarının hesaplanması için herhangi birinden 0,5 net çıkarmaları gerekiyordu. Lise Ortaöğretim son sınıf öğrencilerinin ya da liseden mezun olumuş öğrencilerin testlere göre doğru cevap sayısı ortalamaları incelendi. Buna göre öğrenciler, sadece iki testte yüzde 50’nin üzerinde başarı yakalandı.

YDT Rusça testinde yüzde 65,4; TYT Türkçe’de de yüzde 53,6 oranında başarı elde edilirken başarı oranı en düşük testler yüzde 11,2 ile AYT Kimya; yüzde 13,86 ile de AYT Matematik oldu.

BAŞARISIZLIĞIN TEMEL SEBEBİ DERİNLEŞEN YOKSULLUK

Eğitim Bilimleri Uzmanı Ercan Erdoğdu, YKS 2024’teki başarısızlık tablosunu KARAR için değerlendirdi. Erdoğdu’ya göre bu tablo tek bir mazeretle ve tek bir sebeple açıklanamaz…

Erdoğdu, ülkemizdeki derinleşen yoksulluğun eğitim üzerinde doğrudan ilişkisi olduğunu söylüyor. Zira Türkiye’de yapılan bazı araştırmalar, çocukların iyi beslenemediğini, okula bazen aç gittiğini ortaya koyuyor. Sağlıklı ve yeterli beslenme de çocukların akademik başarısına doğrudan etki ediyor.

Öte yandan okul ve test kitaplarının fiyatları da el yakıyor. Erdoğdu, kitapların ortalama fiyatlarının 200’den başlayıp bin liralara kadar yükseldiğini söylüyor ve “Bırakın öğrencileri, öğretmenler bile kitap fiyatlarına yetişemiyor” diyor.

Erdoğdu’nun bu anlamda işaret ettiği bir diğer nokta da çocukların sosyo-ekonomik durumları ve bununla bağlantılı olan yaşam standardı ve aktiviteleri. Erdoğdu, bu konuda yapılan bir araştırmaya da dikkat çekiyor:

“Son zamanlarda yapılan bir araştırmaya göre çocuğun başarısı, evdeki kitap sayısıyla orantılı olarak artıyor. Yani bir de evde ne kadar çok kitap varsa ve çocuk da özellikle okuyorsa, ailesiyle de paylaşıyorsa o çocuğun akademik başarısı, söz dağarcığı, muhakeme yeteneği, kendini ifade etme becerisi artıyor. Aynı zamanda çocuğun evde kendine ait bir odası, çalışma masası varsa bu da başarısını doğrudan etkiler. Mesela çocuk ailesiyle tatile gidiyorsa,- bunu okulların yaptığı gezi-gözlem faaliyetleri gibi de düşünebilirsiniz- bu da yine başarısını olumlu yönde etkiler. Örneğin Sivaslı bir çocuk Antalya’ya gitti, denizi görür, o bölgenin iklimini, coğrafi koşullarını görür, ister istemez yorumlar. Bunlar derslerde zaten var. Ama günümüzde artık tatil de lüks olmuş durumda.”

Her alanda olduğu gibi eğitimde de teknolojiye erişimin önemi büyük. Teknolojik araç gereçlerin hayati boyutu da eklikliği de özellikle COVİD-19 pandemisi döneminde karşımıza çıkmıştı. Erdoğdu, yoksulluğun bu cihazlara erişimde de ciddi bir etkisi olduğunu söylüyor:

"Teknolojiye erişimle ilgili bu yoksulluğun doğrudan etkisi olduğunu biliyoruz. Çünkü ekonomik durumu iyi olan aileler çocuklarına cep telefonu, tablet, bilgisayar ve internet sağlayabiliyorlar. Özellikle kırsal alanda bulunan çocukların internet ve teknolojik araç ve gereçlere ulaşımı problemli. Bu da çocuklar arasında, bölgeler arasında, şehir ve kırsal arasında nitelikli eğitime erişim anlamında bir farka sebep oluyor. Bunları da göz önünde bulundurmalıyız. Özetle eğitimin ekonomi-politiği var ve bu durum çocuklarımızı olumsuz yönde etkiliyor."

PARASI OLAN, NİTELİKLİ EĞİTİMİN YOLUNU BULUYOR

Erdoğdu’ya göre ekonomik durum, çocukların sadece başarısını değil nitelikli eğitim alıp alamamasını da etkiliyor. Erdoğdu, ekonomik durumu iyi olan ailelerin, çocuklarının düşük başarısını parayla kapatabildiğini söylüyor:

“Sosyo ekonomik durumu iyi olan ailelerin çocukları bu eğitim sorununu bir şekilde aşıyor, daha nitelikli bir eğitime ulaşabiliyorlar. Örneğin özel bir üniversiteyi yüzde yüz burslu kazanan çocuklar ilk üç-beş bine, bilemediniz 7 bin’e girer ama paralı okuyacaksa bu sıralama biraz daha yükselir. Örneğin, belki bir bölüm bir öğrenciyi ilk beş bin sıralamayla yüzde yüz burslu alırken, ücretli okumak isteyen bir öğrenci 150-200 bin sıralamayla aynı bölüme girebilir. Yani parası olan aile, aradaki farklı parasıyla kapatır.”

Nitelikli eğitimin tek yolu özel üniversiteler değil. Yurt dışında eğitim almak isteyen öğrencilerin sayısı da yurt dışı eğitim danışmanlığı veren şirketler de günden güne artıyor. Erdoğdu, bu durumun kamuoyunda yeterince tartışılmadığını fakat tartışılması gereken önemli bir konu olduğunu belirtiyor. Zira, yurt dışında eğitim almaya giden bir öğrenci orada kalmanın yollarını arıyor, bu da Erdoğdu’nun deyimiyle Türkiye’yi “Gidemeyenlerin ülkesi” haline getiriyor:

“Son birkaç senedir bu kamuoyunda çok tartışılmıyor. Mesela veliler çocuklarını okuması için Estonya’ya, Letonya’ya, Macaristan’a okumaya gönderiyorlar. Buralar ekonomik de olduğu için. Daha çok parası olan Fransa’ya, İngiltere’ye, Hollanda’ya ya da Amerika’ya, Kanada’ya gönderiyor. Olmadı Almanya’ya, Avusturya’ya gönderiyor, çünkü bu iki ülkede üniversite eğitimi ücretsiz. Yani kimi aileler çocuklarının daha iyi bir eğitim alması için daha ekonomik yöntemler bulabiliyor. Kaldı ki Türkiye’de yurt dışına ilişkin eğitim danışmanlığı şirketleri mantar gibi türemiş durumda. Hani bir zamanlar dershaneler her yerde artmıştı, aynı şekilde bu durum yurt dışında eğitim danışmanlığı şirketlerinin de artmasına sebep oldu ve giderek de artacak muhtemelen. Tabii Türkiye burada nitelikli insan gücü kaynağını ve finansal sermayesini kaybediyor. Çünkü giden çocukların büyük bir kısmı orada kalmanın yollarını bulmaya çalışıyor, böylelikle Türkiye gidemeyenlerin ülkesine dönüşmüş durumda.”

ÖĞRETMENLER MADDİ VE MENTAL OLARAK YORGUN

Bu yılki genel başarısızlığın tek bir sebebi olmadığını yineleyen Erdoğdu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sayısız projesine işaret ediyor. Erdoğdu’ya göre bu projelerin birçoğu hayata geçirilememiş durumda veya işlevsiz. Bu durum da öğretmenlere artı iş yükü olarak geri dönüyor ve öğretmenler her değişime yetişemediği gibi de yoruluyor. Öte yandan öğretmen ücretlerinin de bir öğretmenin yaşam standardı için yeterli olmadığını belirten Erdoğdu’ya göre, hem ekonomik hem sistemsel sorunlar öğretmenlerin sırtında kambur durumunda:

“Bu dönem ilk kez 4+4+4 sisteminde mezun olan çocuklarımız sınava girdi. Demek ki burada bu sistemin de gözden geçirilmesinde fayda var. Son 20 yılda belki de 300 civarı proje yapıldı irili ufaklı. O kadar çok proje yapıldı, o kadar çok değişim yaşandı ki öğretmenler artık yoruldu ve yetişemiyorlar. Birçok veli bilmez, bütün okulların stratejik plan yapması gerekiyor ama okullar yapıyor mu? Yapmıyor. Her senenin sonunda okullar, okul gelişim raporu sunmak zorunda kamuoyuna, bu var mı? Mevzuat gereği var ama yapılmıyor. Bu raporlarla okulların performansının ortaya konması gerekiyor. Bunlar görünmüyor. Ama öğretmenlere bu gibi çalışmalar artı iş yükü getiriyor. Öğretmenler yorgun, hem mental olarak hem de ekonomik güçsüzlük olarak yorgunlar. Örneğin şimdi öğretmen meslek kanunu çıktı, öğretmeni teşvik edecek maddelerden çok ceza içeren maddeler var."

PROJE VAR BAŞARI YOK

Milli eğitimin çalışmalarının bütünleşik ve sistematik olarak tasarlanmadığını belirten Erdoğdu, kimisi hibe kimisi de borçla yapılan pek çok projenin zaman ve para kaybı olduğunu da belirtiyor:

“Milli Eğitim Bakanlığı, birtakım çalışmaları yaparken bütünleşik ve sistematik düşünmüyor bu projeleri. Örneğin, 17-18 sene kadar önce MEB bir sürü para harcadı, yurt dışından onlarca uzman getirdi. Öğretmen yeterlilikleri diye bir şey çalıştı, içinde onlarca öğretmen ve yerli akademisyen çalıştı. Uzmanlara ve akademisyenlere iyi de ücretler ödendi, öğretmenlere ödenmedi. O öğretmen yeterlilikleri ne oldu, ne işe yaradı? Yani kitap olarak basıldı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sitesinde dijital olarak duruyor ama hiçbir işlevi olmadı. Arkasından okul temelli mesleki gelişim diye bir şey çıkardılar, bunun da kitabını bastılar, kullanılmadı. Şimdi o öğretmen yeterliliklerinin çıkış yeri aslında 2005 yılındaki program çalışmalarıydı. Şimdi bunlar hayata geçirilmeden yeni bir program çalışılıyor. Bu projeler hem insan kaynağı kaybı hem zaman kaybı. Kimisi hibe kimisi borçla yapılan çalışmalar bunlar, yani para da kaybediyoruz, en önemlisi MEB güven kaybediyor, kendini yıpratıyor.”

2005’te bir program değişikliğine gidildiğini, bunun da iyi bir adım olduğunu belirten Erdoğdu, bu sisteme alışılmadan bir diğerine geçilmesini şu sözlerle eleştiriyor:

“2005 yılında bir program değişikliğine gidildi. İyi de oldu. Eleştirilerim var ama AK Parti’nin yaptığı en iyi uygulamalardan biriydi bence. Çünkü önceki uygulama 1968’e dayalıydı. Ama o da çok hızlı uygulandı, bir sene pilot uygulamanın ardından yürürlüğe kondu. Kimi öğretmenler eski alışkanlıklarıyla dersleri işlemeye devam etti, kimisi ‘Bu öğrenci odaklı bir program’ diyerek dersleri öğrencilere anlattırdı.

Şimdiki program için de 10 yıldır çalışıldığı iddia ediliyor, fakat eğitim camiası bu çalışmaları şimdiye kadar hiç duymadı, sendikaların görüşleri alınmadı. Alındığı iddia edildi ama birçok sendika, özellikle muhalif sendikalar görüşlerinin alınmadığını söylüyor. Eğitim konusunda birçok ülke radikal dönüşümleri gerçekleştirirken, ülkemizin yüzlerce proje yapmasına rağmen gerçekleştirememesi, sistemi tartışmalara açık hale getiriyor. Projeleri gerektiği şekilde yürütemiyoruz, kaynakları yerinde kullanamıyoruz, bu projeleri yönetecek yöneticilerin, okul yöneticilerinin, bakanlık personelinin yeterlilikleri de tartışmaya açık bence. Bu sonuçların tek bir mazereti yok. Dolayısıyla toplumsal uzlaşmayla üretilen çözümlerin de çok boyutlu olması gerekiyor. Bu gün sorunlara karşı üretilen çözümler yeni sorunlar üretiyor. Eğitim sistemimizin yeni bir paradigmaya ihtiyacı var, yeni paradigmalar geçmişi bilen ve özümsemiş, geleceği öngörebilen yeni insanlarla üretilebilir."

ÜNİVERSİTE HAYALİ KURAN MI KALDI?

Sınava giren üniversiteli adaylardan biri de Sara Çelik. Çelik, meslek lisesinde okuduğu için 10. sınıftan itibaren ağırlıklı olarak meslek dersleri aldıklarını; Türkçe, Matematik, Fen, Sosyal Bilimler gibi dersleri çok yetersiz gördüklerini, üniversite sınavında da pek çok arkadaşının bu sebeple başarılı olamadığını söylüyor.

Çelik’in eğitim serüveni de Erdoğdu’nun tespitlerini destekler nitelikte… Zira, Çelik pek çok arkadaşının dershanelere gidemediğini, çoğu kez kütüphanede sınava hazırlandıklarını, okulun da haftada bir gün sınava yönelik kurs verdiğini fakat bunun da yeterli olmadığını belirtiyor.

Lisede Radyo Televizyon ve Sinema alanında eğitim gören Çelik, önceden bu meslek liselerinden mezun olunduğunda dikey geçişle, ilgili bir bölümde okunabildiğini, şimdiyse bunun mümkün olmadığını söylüyor. Meslek lisesinin üniversiteye hazırlanmadaki yetersizliği Çelik’in üniversite planlarını, yaşadığı şehrin okuduğu bölüme uygun iş imkanı sağlamaması ise iş hayatına atılma hayallerini zora sokuyor.

Çelik’e göre pek çok kişi, eskiden olduğu gibi artık üniversite hayalleri kurmuyor. Bunun sebebi de kendisinin de etrafındaki arkadaşlarının da üniversite mezunu olarak sahip olduğu işlerin, onlara yeterli hayat standardını sağlayamayacağı düşüncesi:

“Bugün bir kasiyer ile üniversite mezunu aynı ücreti alıyor, hatta üniversite öğrencileri kasiyerlik yapıyor. Herkes bunun farkında, kimse artık okuyarak iyi bir iş sahibi olacağına da çok çalışarak iyi paralar kazanacağına da inanmıyor. Üniversite okumak isteyen insanlar genelde, ‘Üniversite okumuş olayım’ ya da ‘Üniversite hayatını da bir göreyim’ diye okuyorlar artık. ‘Ben bu okulu bitireceğim ve çok iyi bir işe girip, çok güzel bir hayata erişeceğim’ demiyor kimse. Etrafımda kripto ile uğraşan, borsaya giren, sosyal medya fenomenliği yapmak isteyen pek çok arkadaşım var. Bu şekilde para kazanmak, bir meslek edinip para kazanmaktan daha mümkün ve kolay görünüyor.”

"ÖSYM'NİN SONUÇLARI VERİŞ ŞEKLİ TÜİK'E BENZİYOR"

KARAR'a konuşan Eğitim Koçu Ali Barskanmay ise "Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde merkezi sınav sistemleri öğrencileri ortaokul ve lise bitiminde toptan sınayıp değerlendiriyor. YKS soruları, sonuçları, tercihlerine baktığımızda değişen dünya şartlarıyla birlikte Türk eğitim sisteminin karnesi kaşımıza çıkıyor" diyor.

YKS sonuçlarının, öğrencilerin dört veya beş yıllık eğitimlerinin insan eli ve duygusu değmeden ortaya çıkan objektif bir karne olduğunu belirten Barskanmay, "Dönem sonları havada uçuşan takdir teşekkürlerin karşılığını YKS sonuçlarında görmek mümkün görünmüyor" diyor.

ÖSYM sonuçlarını Türkiye’de gerçek enflasyon ile TUİK’in belirlediği enflasyon çelişkisine benzeten Barskanmay, "ÖSYM sonuçları netler üzerinden değil doğrular üzerinden verilmiş. Başarı yüksek görünsün, kamuoyu başarısız olduğumuzu görmesin diye. Yanlışlar doğruları götürdüğünde Türkçe ortlaması 13’e kadar iniyor. Hatta birçok derste sıfır net kalıyor" diyor.

2024-TYT'de son sınıf öğrencilerinin doğru cevap sayısı ortalamaları ise şu şekilde:

Türkçe (40): 21,427

Sosyal bilimler (20): 9,001

Temel matematik (40): 7,955

Fen bilimleri (20): 3,478 (AYT’de Matematik 40/5,5)

Fizik 14/2,2

Kimya 13/1,4

Biyoloji 13/2,3

Türk Dili ve Edebiyatı 24/5,9

Tarih-1 10/2,4

Coğrafya-1 6/2,1

Tarih-2 11/2,0

Coğrafya-2 11/2,4

Felsefe grubu 12/1,

Din 6/1,2.

Barskanmay, durumu Nasrettin Hoca’nın kedi ve ciğer hikayesine de benzetiyor ve "Ortada ne kedi var ne ciğer" diyor:

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’den kayıt ücreti, sınıf annesi ve devamsızlıklara ilişkin açıklama Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’den kayıt ücreti, sınıf annesi ve devamsızlıklara ilişkin açıklama

"Okuldaki çocukların diploma notu ile YKS puanları arasında çelişki var. Dört, beş yıl lisede eğitim verilen çocuklara neler öğretiliyor, neler kazandırılıyor? Bunların karşılığını neden YKS’de görmek mümkün değil? Okulların öğrenci ve ülke hayatındaki işlevi ne? Eğitimin yetersizliğine karşılık kazandırılan beceriler mi fazla? Bunu da YKS’de sorulan temel beceri sorulara verilen cevaplarda görmek mümkün değil. Okulların işlevini yeniden belirlemek gerekir.

Avrupa’da sanayi devrimiyle temeli atılan ve bizimde Avrupa’dan örnek alıp uyguladığımız okulların eğitim öğretimin işlevini günümüzde yeniden ele almanın zamanı kapıya dayandı. Okullar; ülkenin, öğrencinin, ebeveynin hangi işlevini yerine getiriyor? Okulların varlık sebebi nedir, ne olmalılar? Okullara bağlı olarak öğretmenlerin de güncellenmesi gerekiyor. Öğretmenin işlevi nedir? Ve bu paralelde bir kişilik ve eğitim.

Okulların çocukları hayata hazırlamak, çocuklara hayat bilgisi vermek, deneyim kazandırmak, merak duygusu aşılamak, onları farklı kültürel ortamlarda geliştirmek, düşünmeye sevk etmek, onların kişiliklerine katkı sunmak, dijital öğrenmeye entegre etmek gibi pek çok önemli görevi olan yeni nesil okullara bayrak açmamız lazım."

"DEVLET VE MEB 'SAĞIR SULTAN'"

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkelerinde de eğitim öğretim performanslarının son zamanlarda düşme eğilimi gösterdiğini belirten Barskanmay, "Pandemi, okulların kapanma süreci, öğrencilerin dijital bağımlılığı, dikkatlerinin dijitalizm ile çalınması, odaklanma sorunu yaşamaları, ilgi-alakalarının öğrenci merkezi değilde sosyal medya tıkladıkları izledikleri gördükleri üzerinde dağılmaları, şahsi sorunlar ve sair sorunlara Milli Eğitim'in çözüm öneri yardım desteği sunması gerekir." diyor.

Barskanmay, Çin, Güney Kore gibi ülkelerde Çocuk, okul, öğrenci merkezli bir dünya inşa edildiğini, bu anlamda dijital dünyayı kısıtlamadan, eğitimin çocuk merkezli dizayn edildiğini ve içerik üretimine varana kadar bir çözüm üretildiğini, Türkiye'nin de böyle bir eğitim anlayışına ihtiyacı olduğunu fakat devletin de MEB’in de bundan uzak olduğunu söylüyor ve "Sağır sultana yatkın bir halleri var" diyor.

"NİTELİKLİ EĞİTİM VARSIL AİLELERİN ULAŞTIĞI BİR HİZMET SEKTÖRÜ"

Barskanmay, LGS ve YKS sonuçlarına göre özel okulların, eğitimli ebeveynlerin, avantajlı kentlerin muhitlerinin başarılarının daha yüksek olduğunu da belirtiyor ve "Daha açık ifadeyle niyelikli eğitim özellikle pandemiden sonra varsıl ailelerin ulaşabildiği bir hizmet sektörü haline dönüşüyor, dönüştü" diyor.

Barskanmay'a göre Türkiye'de de Çin'in yaptığı gibi dezavantajlı bölgeleri besleyip eğitimi sosyal devlet anlayışına uygun hakkaniyetli bir hizmet alanına dönüştürmek gerekiyor.

Barskanmay, Türkiye'nin sadece gelişmiş kesimlerden ibaret olmadığını, eğitimi 57 üniversitenin bulunduğu İstanbul’a hapsetmenin eğitimin niteliğine ve liyakatına kan kaybettireceği görüşünde.

YKS KARNESİNE EĞİTİMCİLERİN ETKİSİ

Öğretmenlerin nitelik sorununa da dikkat çeken Barskanmay, eğitimcilerdeki motivasyonsuzluğun sebeplerini kendilerini zamanın ilerleyişine uygun yenileyememeleri, ekonomik sorunlarını gerekçe gösterip işine odaklanmamaları, gün geçtikçe zorlayan öğrencilerin sorunlarına çözüm bulmakta zorlanmaları, bazı ebeveynlerin kendi sorumluluklarını dahi öğretmenlere bırakıp öğretmeni ağır iş yükü altında bırakmaları, öğretmenlerin kendi farkındalıklarını kimi zaman kaybetmeleri, öğretmenliğin tek tip sosyalist bir düzenle yönetimi, ödüllendirme motivasyonunun yetersizliği, eğitime geçmişten gelen yanlış bakış açısının düzeltilmemesi, öğretmenlerin temel beceri eğitimi konusunda akademik yetersizlikleri, idarecilerin kanun kural dışında güncele bağlı seminer konferanslar ile öğretmen ve öğrencileri güncellememeleri şeklinde açıklıyor ve daha birçok sorunun bu başasızlık karnesine eklenebileceğini söylüyor.