Hayatı
1867 yılında İstanbul’da doğdu. Babası, İstanbul’da ve taşrada çeşitli memuriyetlerde bulunduktan sonra mutasarrıflığa yükselmiş Hüseyin Efendi, annesi ise Sakız adalı mühtedi bir aileye mensup Hatice Refia Hanım’dır. Aksaray’da, Ağa Yokuşu civarındaki aile konağına birkaç yüz metre mesafede bulunan Valide Camii’nin külliyesi içinde yer alan Mahmudiye Valide Rüştiyesi’nde (bugünkü Pertevniyal Lisesi) ilköğrenimine başladı. Henüz 12 yaşındayken, hac için gittiği Hicaz’da bir kolera salgına yakalanan annesini kaybetti. Osmanlı-Rus Harbi (1877-78) sonrasında Rumeli’den İstanbul’a gelen muhacirlerin okul binasına yerleştirilmesi üzerine eğitimine Galatasaray Mekteb-i Sultânî’sinde devam etti.
Burada hocası olan ve edebiyata olan istidadının erkenden farkına varan Muallim Feyzî, Muallim Naci ve Recaizâde Mahmud Ekrem gibi isimlerin yönlendirmesiyle lise yıllarında ilk şiirlerini yazdı. Kişiliğinin oluşumunda ciddi bir rolü olan Mekteb-i Sultânî’den 1888’de birincilikle mezun oldu. Hariciye Nezareti’nde kısa süreli bir memuriyet tecrübesinin ardından bir süre Gedikpaşa Ticaret Mekteb-i Alî’sinde Fransızca muallimi olarak çalıştıktan sonra yeniden memurluğa döndü. 1890’da dayısının kızı Nâzıma Hanım’la evlendi. Bir müddet Galatasaray Sultânî’sinde, ardından Robert Kolej’de Türkçe öğretmenliği yaptı. Hüseyin Kâzım ve Ali Ekrem ile birlikte 1894’te Malumat dergisini kurdu. Bir yıl sonra oğlu Haluk dünyaya geldi.
Şubat 1896’da yenileşmeyi destekleyen bir edebiyatçı topluluğu oluşturmayı isteyen Recaizâde Mahmud Ekrem’in teşvikiyle, Ahmet İhsan tarafından Servet gazetesinin ilavesi olarak çıkarılmaya başlanan Servet-i Fünûn dergisinin editörü oldu. Edebiyat tarihinde “Edebiyât-ı Cedîde” olarak anılacak topluluğu bir araya getiren bu dergi, Tanzimat dönemi yazarlarınca başlatılan yenileşme çabalarını ileri bir aşamaya taşıyarak Türk edebiyatının modernleşme sürecine ivme kattı.
Babası Hüseyin Efendi’nin bir jurnal üzerine İstanbul’dan sürülerek Hama, Akkâ, Nablus, Halep ve Urfa gibi uzak şehirlere tayin edilmesi, evinde yaptıkları bir toplantı bahanesiyle 1898’de İsmail Safâ’nın birkaç gün süreyle tutuklu kalması gibi olaylar, zaten yalnızlığa fazlasıyla meyilli bir mizaca sahip olan şairin iyice içine kapanmasına sebep oldu. İstibdat idaresinden kurtulmanın yolunu uzak bir beldeye hicret etmekte bulan Servet-i Fünûncular, Tevfik Fikret’in “Yeşil Yurt” olarak adlandırdığı hayali bir taşra hayatına kavuşmak için önce Yeni Zelanda’ya, sonra da Manisa civarındaki Sarıçam köyüne gitmeyi tasarladılarsa da bu kaçış planını uygulamaya koyamadılar. 1900 yılında, İngiltere’nin Boerleri mağlup etmesi üzerine, II. Abdülhamid idaresine karşı siyasi baskı oluşturmak umuduyla İngiliz Sefareti’ne gönderilen tebrik bildirisini imzaladığı için Tevfik Fikret Mâbeyin’de sorguya çekildi.
Aynı yıl okuyucuyla buluşan şiir kitabı Rübab-ı Şikeste edebiyat ortamında ciddi bir ilgi uyandırdı. 1901 yılında Servet-i Fünûn yazarları arasında bir anlaşmazlık çıktı ve Tevfik Fikret dergideki görevini bıraktı. Daha sonra Hüseyin Cahid’in Fransızcadan tercüme ettiği “Edebiyat ve Hukuk” başlıklı yazı sebebiyle derginin yayımına son verildi. Peş peşe önce babasını, sonra da kız kardeşini kaybeden Tevfik Fikret, 1905’te Aksaray’daki aile konağını satarak Rumelihisarı’na, imar planını bizzat hazırladığı Aşiyan adlı evine taşındı. II. Meşrutiyet’in ilanına kadar olan birkaç yıllık süreci bir tür inziva hayatı şeklinde geçiren şairin II. Abdülhamid’e karşı suikast girişiminde bulunan Ermeni komitacılarını övdüğü “Bir Lahza-i Teahhur” ve istibdat dönemi İstanbul’unu lanetli bir şehir şeklinde tasvir ettiği “Sis” gibi şiirleri bu döneme aittir.
1908’de Jön Türklerin idareyi ele geçirmesi üzerine coşkuya kapılan Tevfik Fikret, bir süredir uzağında kaldığı edebiyat çevrelerine yeniden yakınlaşarak Hüseyin Cahid ve Hüseyin Kazım ile birlikte Tanin gazetesini çıkarmaya başladı. Aralık 1908’de mezunu olduğu Galasaray Sultânî’sine bu kez müdür olarak dönerek modern eğitim sistemine uygun bir müfredat geliştirdi ve disiplini esas alan yeni bir pedagojik metodu uygulamaya koydu. Bir yandan da DarülFünûn ve Darülmuallimin’de dersler verdi.
Dönemin bürokrasisiyle yaşadığı bazı problemler üzerine önce müdürlük görevinden, 1910’da ise bütünüyle memuriyetten istifa etmek durumunda kaldı. Bu süreçte kurulan İttihat ve Terakki hükümetlerinde kendisine Maarif Nazırlığı teklif edilmesine karşın bu istekleri geri çevirdiği belirtilmektedir. Aynı yıl, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin resmi bülteni haline gelmesinden rahatsızlık duyduğu Tanin gazetesinden ayrıldı. Mühendislik eğitimi için Avrupa’ya giden oğlu Haluk’a ithafen yazdığı şiirleri 1911’de Haluk’un Defteri adlı kitapta bir araya getirdi. 1915’te ise çocuklar için yazdığı şiirlerden oluşan Şermin’i yayınladı. Sekiz yıldır mustarip olduğu şeker hastalığının ilerlemesi sonucu 1915 yılının Ağustos ayında Aşiyan’da hayata gözlerini yuman şair, Eyüp’teki aile kabristanına defnedildi. Mezarı 1961’de bu yöndeki vasiyeti sebebiyle Aşiyan’a nakledilmiştir.
Öğretisi
Edebî Şahsiyeti
Türk edebiyatındaki modernleşme atılımının en kritik evrelerinden birisini teşkil eden Servet-i Fünûn döneminin belirleyici isimleri arasında yer alan Tevfik Fikret, gerek hümanist dünya görüşüne olan bağlılığı, gerekse akıl ile hissiyatları telif eden estetik duyarlılığıyla hem kendisinden önceki edebiyatçılara göre hem de çağdaşları arasında özgün bir edebi kişiliğe sahiptir. Edebiyatı halka ulaşmanın bir yöntemi olarak kabul eden ve yazı dilinin anlaşılır kılınması gerektiğini savunan Tanzimat neslinin araçsal sanat telakkisinden koparak, estetik kaygıların şekillendirdiği bireyci bir edebi anlayışın gelişiminde etkili olmuştur. Çocukluk çağından itibaren sanatkâr bir mizaca sahip olan Tevfik Fikret, şiirle ve resimle erken yaşlarda meşgul olmaya başlamıştır. Şiir yazmaya, klasik edebiyat geleneğinin devamından yana tavır gösteren Muallim Naci ve Muallim Feyzi gibi hocalarının tesiriyle klasik tarzda manzumelerle başlamışsa da, Recaizâde Mahmud Ekrem ve Abdülhak Hâmid gibi isimlerin Batılı tarzda yazdıkları şiirleri okuduktan sonra yenilikçileri örnek almıştır. Romantik ve pastoral temalara yöneldiği bu ilk taklit dönemi şiirlerinin ardından kendi edebi şahsiyetini kısa sürede belirginleştirdi. Bireyin dünyasını ve sıkıntılarını merkeze alan bir şiir anlayışına ulaşmasında, yalnızlığı seven ve kalabalıktan kaçan mizantrop kişiliğinin yanı sıra, gençlik yıllarında keşfettiği modern Fransız şiirinin de payı bulunur.
1896’da Servet-i Fünûn’un idaresini devralan Tevfik Fikret’in sanat merkezli edebiyat anlayışı ve bireyci yönelimi bu süreçte keskinleşir. “Verin Zavallılara”, “Ramazan Sadakası”, “Hasta Çocuk”, “Balıkçılar” ve “Sarhoş” gibi şiirlerinin gösterdiği gibi esasında hümanist bir duyarlılığa sahip olan şair, bu dönemde yaşama karşı iyimserliğini kaybeder. Hem istibdat rejiminin yarattığı huzursuz atmosferin hassas tabiatını olumsuz etkilemesi hem de yaşadığı ailevi problemler sebebiyle kötümser ve hırçın bir tavra bürünür. Bu ruh hâliyle yazdığı “Gayyâ-yı Vücûd” adlı şiirinde insanı dünya denilen bataklıkta çırpınan bir bedbaht olarak tasvir eder. Pozitivist dünya görüşünü benimseyerek dine karşı kayıtsızlık ve hatta öfke duymaya başlaması da bu döneme rastlar. Kent insanının bunalımlarını yazan Baudelaire, Yalnızlıklar şairi Sully Prudhomme ve kederli şiirleriyle tanınan François Coppée gibi parnasyenlerin tesirinin görüldüğü ilk kitabı Rübab-ı Şikeste’de, bu kötümser ruh hâlinin hâkim olduğu şiirlerin yanı sıra, sanatla ilgili şiirler, hayal şiirleri, aşk şiirleri, tabiat şiirleri, oğlu Halûk için yazdığı şiirler, portreler, merhamet ve şefkat şiirleri, vatanî ve dinî konulu şiirler de bulunur.
Resme olan alakası çocukluk yıllarına uzanan Tevfik Fikret’in bu merak doğrultusunda edindiği resim kültürü şiirine de yansımıştır. Estetik ve edebiyata dair yazdığı yazılarda, güzellik kavramını felsefi olarak ele aldığı, tabiatın taklidini esas alan mimetik sanat anlayışını savunduğu ve resim sanatının perspektif gibi çeşitli meselelerine ilgili olduğu görülür. Yöneticisi olduğu Servet-i Fünûn dergisinde yayınladığı fotoğraf ve tablolar ile resim altına şiir yazma modasının başlamasına sebep olan da odur. Türk şiirinde Abdülhak Hâmid’le başlayan dış dünyayı ve tabiat manzaralarını tasvir etme eğilimini sürdüren Tevfik Fikret, görselliğin tasvirine imkân sağlayacak bir üslup arayışı içinde olmuş, bu arayışına eşlik eden biçimsel mükemmellik tutkusu ile Parnasse şiirine ve bilhassa François Coppée’ye yönelmiştir. Coppée’nin Les Mois adlı eserini örnek alarak yazdığı “Aveng-i Şuhur” adlı şiirinde şehrin farklı aylardaki görünümlerinin kendisinde uyandırdığı çağrışımları alegorik tablolar şeklinde sunar.
Hiçbir zaman siyaset sahnesine doğrudan müdahil olmasa da İmparatorluğun en buhranlı yıllarına denk düşen ömrünün gerek istibdat idaresi altında geçirdiği kısmı gerekse İttihat ve Terakki’nin iktidarı devralmasından sonraki bölümünde, şiiriyle olduğu kadar politik duruşuyla da dikkat çeken bir isimdir. “Sis” şairi, istibdat devrini sona erdiren II. Meşrutiyet’in ilanı üzerine duyduğu heyecanla yazdığı “Millet Şarkısı, “Vatan Şarkısı” gibi milliyet ve özgürlük temalı manzumelerinde yeni rejimle beraber ortaya çıkmasını umut ettiği toplum yapısını ifade etmiştir. Edebiyat-ı Cedide döneminin sanat eksenli şiir anlayışını bir kenara bırakarak sosyal içerikli eserler ortaya koyduğu bu dönemin bir diğer ürünü olan Haluk’un Defteri’nde ise, oğlunun şahsında Türk gençliğini muhatap alarak gençleri inkılaba sahip çıkmaya ve yeni bir gelecek kurmak için özgürlüğü muhafaza etmeye çağırır. Birçok polemiğe konu olan “Tarih-i Kadim” şiirinde ise kanlı bir savaşlar toplamından ibaret saydığı insanlık tarihindeki problemlerin dinden kaynaklandığını ima etmiştir. Mehmed Âkif’in bu şiire yönelik eleştirisine cevaben kaleme aldığı “Tarih-i Kadim’e Zeyl”de ise bir adım daha ileri giderek dine olan husumetini açıkça ortaya koymuş ve insanlık dini olarak tasavvur ettiği hümanist bir dünya görüşünü savunmuştur.
Öne Çıkan Eserleri
-
Rübab-ı Şikeste: Alem Matbaası, İstanbul 1900.
-
Tarih-i Kadim: İstanbul 1905.
-
Haluk’un Defteri: Tanin Matbaası, İstanbul 1911.
-
Şermin: Kanaat Matbaası, İstanbul 1914.
-
Dil ve Edebiyat Yazıları: Türk Tarih Kurumu, İstanbul 1987.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu