Hayatı

1844’te İstanbul Tophane’de doğdu. Babası Hacı Süleyman Efendi, Annesi Nefise Hanım’dır. İlk tahsiline 1854’te ağabeyinin vazifesi dolayısıyla ailece gittikleri Vidin’de başladı. 1857 yılında İstanbul’a döndükten sonra Mısır Çarşısında bir attarın yanında çırak olarak çalıştı. Çıraklığı esnasında, bir yandan eğitimiyle ilgilenen Hacı İbrahim Efendi’nin dükkânına giderken, bir yandan da Galata’da yaşayan bir gayrimüslimden Fransızca dersleri aldı.

1861’de yanında çalıştığı Midhat Paşa ile birlikte Niş’e giden ağabeyinin aileyi yanına alması üzerine eğitimine Niş Rüştiyesi’nde devam etti. Midhat Paşa ilgisini çeken bu gence kendi ismini mahlas olarak verdi. 1866 yılında evlendi. Önce Rusçuk, ardından Sofya’da memurluk, tercümanlık ve gazetecilik gibi işlerle meşgul oldu. 1868’de Sofya’da çıkan Tuna gazetesinde çalışmaya başlayan Ahmet Midhat bir yıl sonra gazetenin baş muharrirliğine terfi etti. Tayini çıkan Midhat Paşa ile birlikte 1869’da Bağdat’a gitti. Burada bir taraftan gazetesinin Zevra kuruluşunda rol alırken, aynı zamanda Mekteb-i Sanayi talebelerine okutulmak üzere Hâce-i Evvel adıyla çeşitli kitaplar yazdı. Ağabeyinin vefatı üzerine 1871’de İstanbul’a dönerek ailenin geçimini üstlendi. Bağdat’taki matbaa tecrübesi sayesinde Tahtakale’de ailesiyle birlikte oturduğu evi ufak bir basımevine dönüştürdü ve Letâif-i Rivâyât başlığı altında topladığı hikâyelerini yayınlamaya başladı. Devir ve Bedir adlı kısa periyotlu iki gazete çıkardı. Namık Kemal’in gazetesi İbret’te yazıları yayınlandı. 1873’te Vatan Yahut Silistre’nin sahnelenmesi sonrasında yaşanan olaylar nedeniyle Ebüzziya Tevfik ile birlikte Rodos’a sürüldü. Bu sürgün dönemi sırasında vaktini okuma ve yazmaya ayıran Ahmet Midhat, Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesini müteakip ilan edilen genel aftan istifade ederek İstanbul’a döndü. 1878’de hem uzun süreli yayımıyla basın tarihinde bir dönüm noktası sayılan hem de sayfalarında cereyan eden münakaşalar sebebiyle edebiyat tarihinde mühim bir yer tutan ve Muallim Naci, Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi gibi birçok genç yazarın yetişmesine vesile olan Tercüman-ı Hakikat gazetesini kurdu. 1888’de Osmanlı devletini temsilen İsveç’teki Müsteşrikler Kongresi’ne katıldı. 1908’de emekli olmasına karşın Dârülfünûn’da, Medresetülvâizîn’de ve Dârülmualimmât’ta tarih ve felsefe dersleri vermeyi sürdürdü.  1912 yılında vefat eden Ahmet Midhat Efendi’nin naaşı Fatih Camii haziresine defnedilmiştir. Roman ve hikâyeleriyle ardında zengin bir külliyat bırakan Ahmet Midhat’ın edebi eserleri dışında felsefe, dünya tarihi, sosyoloji, psikoloji, pedagoji, ekonomi, askeriye gibi alanlarda da çok sayıda kitabı bulunmaktadır.

İslam Düşünürleri

Öğretisi

Edebî Şahsiyeti

Ahmet Midhat Efendi romancılığıyla olduğu kadar fikir adamlığı yönüyle Tanzimat yazarları arasında müstesna bir yere sahiptir. Osmanlı ülkesinin içinde bulunduğu bunalım ve kriz hâlinden kurtulmasının yolunun politik mücadeleden geçtiğine inanan çağdaşlarının aksine öncelikli olarak toplumun eğitim ve kültür seviyesinin yükseltilmesi gerektiğine inanır. Bu aydınlanmacı kimliğiyle örtüşecek biçimde kendisine “Hâce-i Evvel” (İlk Öğretmen) sıfatını uygun görmüştür. Yazı hayatının önemli bir kısmını bu doğrultuda Batılı toplumların ve teknik ilerlemenin faziletlerini okurlarına aktarmaya hasreder. Bu yüzden romanlarında anlatıcı sesi son derece baskındır. Zaman zaman metnin akışına müdahalelerde bulunarak sohbet üslubuyla hitap ettiği okuyucusuna nasihat eder yahut ansiklopedik bilgiler aktarır. Her ne kadar edebiyatı halkı eğitmenin bir aracı olarak kullandığını ve sanatkârlık iddiasının bulunmadığını ifade etmişse de kimi edebiyat araştırmacıları tarafından Türk romanının kurucusu olarak kabul edilmiştir.

Romanları ve hikâyeleri dışında, Türk edebiyatında henüz yeni bir tür olan tiyatro alanında örnekler ortaya koyarak öncü bir rol oynadı Yazdığı yüzün üzerinde telif ve tercüme eser sebebiyle Ahmet Midhat Efendi’ye “yazı makinası” yakıştırması yapılmıştır. Bu üretkenliğini, halkın büyük bir kısmının okuma yazma alışkanlığına sahip olmadığı bir vasatta küçük bir kesimi ilgilendiren sanatsal kaygıları bir kenara bırakmasına ve toplumun maslahatı doğrultusunda çaba göstermeyi kendisine vazife edinmiş olmasına borçludur. Kolay anlaşılır bir dille yazdığı, macera, polisiye, seyahat, bilim-kurgu gibi birbirinden çok farklı türlere dahil edilebilecek roman ve hikâyeleri, Batılılaşma meselelerinden kadın-erkek ilişkilerine, esaret sorunundan tarihi temalara uzanan son derece zengin bir konu çeşitliliğine sahiptir.

Batı dünyasının teknik gelişmişliğine karşı olanca hayranlığına karşın, devrinin kayıtsız şartsız bir Batı hayranlığı içerisinde olan entelektüellerinden de büyük ölçüde ayrılır. O dönem imparatorluğun büyük şehirlerinde moda haline gelmiş “alafrangalık” cereyanını şekilsel bir taklitten ibaret gören Ahmet Midhat, başta Avrupa seyahatinin ardından kaleme aldığı ve Batılı yaşam tarzının inceliklerini anlattığı Avrupa Âdâb-ı Muaşereti yahut Alafranga (1884) kitabı ve alafranga züppe tipinin yüzeyselliğini ortaya koyarak buna alternatif bir Batılılaşma önerisi sunduğu Felâtun Bey ve Râkım Efendi (1875) romanı olmak üzere birçok eserinde Batı ile Doğu arasında kurulacak terkibin nasıl olması gerektiği üzerine düşüncelerini ifade etmiştir.

Kadınların sosyal hayata katılımı meselesine özel bir önem veren Ahmet Midhat Felsefe-i Zenân ve Diplomalı Kız gibi romanlarında genç kızların eğitim hakkına sahip olduğunu dile getirerek kadınların da erkekler gibi meslek sahibi olmak suretiyle toplumda hak ettikleri yeri almaları gerektiğini savunmuştur. Mihnetkeşan, Yeryüzünde Bir Melek ve Henüz On Yedi Yaşında romanlarında ise yine devri için radikal sayılabilecek bir görüşle kötü yola düşmüş kadınların toplum tarafından mahkûm edilmesini eleştirmiştir.  Dönemine göre radikal sayılabilecek bu görüşleriyle Türkiye’de kadının toplumsal konumuna dair tartışmalara zemin hazırlamıştır.

Öne Çıkan Eserleri

  • Letâif-i Rivayât: Kırkanbar Matbaası, İstanbul 1870-1894.

  • Felsefe-i Zenan: İstanbul 1870. 

  • Felâtun Bey ile Râkım Efendi: Kırkanbar Matbaası, İstanbul 1875.

  • Menfâ. (Hatırat; 1876): Kırkanbar Matbaası, İstanbul 1876.

  • Avrupa’da Bir Cevelân: Tercüman-ı Hakikat Matbaası, İstanbul 1890.

  • Ahmet Metin ve Şirzad: Tercüman-ı Hakikat Matbaası, İstanbul 1891.

  • Hayal ve Hakikat (Fatma Aliye ile): Tercüman-ı Hakikat Matbaası, İstanbul 1892.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu