Hayatı

İstanbul Taşkasap’ta (Fındıkzade) 5 Ramazan 1294’te (13 Eylül 1877) doğdu. Tâhirülmevlevî’nin gerçek ismi Mehmed Tâhir’dir. Babası Mustafa Saffet Bey hademe-i hâssa başçavuşlarındandı. Büyük dedesi Hattat Mehmed Tâhir Efendi Mevlevî idi. Çocukluğunda Kur’ân’ı hatmetmesinin yanı sıra Ahmediyye, Muhammediyye ve Envârü’l-âşıkîn gibi yaygın dinî metinleri okudu. On üç yaşındayken babasını kaybetti. Gülhane Askerî Rüşdiyesi ve Menşe-i Küttâb-ı Askerî’de öğrenimini tamamlayan Tâhirülmevlevî, 1892’de Bâb-ı Seraskerî’de mülâzım statüsüyle göreve başladı. Bu sırada camilerdeki ders halkalarına katıldı. Fatih dersiâmlarından Filibeli Râsim Efendi ve Mesnevîhân Mehmed Esad Dede’nin sohbetlerine devam etti, Mesnevî ve Hâfız Dîvânı ile özellikle meşgul oldu. Esad Dede’den mesnevîhanlık icâzetnâmesi aldı (1893). Tasavvufî hayatı da Esad Dede’nin yol göstermesiyle başlamıştır. Nitekim onun Mehmed Celâleddin Dede’ye intisap etmesine Esad Dede vesile olmuştur (1894). Bu sıralarda Esad Dede ile hacca gitti. İskenderiyye, Kâhire, Süveyş, Yenbû’ güzergahını takip ettikleri yolculuk sırasında pek çok dergah ve türbeyi ziyaret fırsatı buldu. Ayrıca Mekke ve Medine’deki pek çok ilmî ve tasavvufî meclise iştirak etti. Mekke Şeyhülmeşâyihi Ahmed er-Rifâî’den teberrüken Kâdirî ve Rifâî icâzetnâmesi aldı. Hacdan döndükten sonra Yenikapı Semâzenbaşısı Karamanlı Hâlid Dede’den semâ çıkardı ve dönemin en şöhretli semâzenlerin biri olarak tanındı. 1896’da memuriyetten istifa ederek sülûkünü tamamlamak amacıyla 1001 günlük Mevlevî çilesine başladı (1896-1898). Bir yandan dergahta çıkarılan çilenin gereği olarak hizmet görürken diğer yandan ilmî ve edebî faaliyetlerde bulundu. Örneğin Tunuslu Şeyh Mustafa Efendi’nin Fütûhât-ı Mekkiyye derslerine katıldı. 1899’dan itibaren Mevlevî tarikatının seçkin isimlerinin unutulmaya yüz tutmuş eserlerini yeniden yayınlamak amacıyla aktif olarak yayın hayatına girdi. Siyasî ortamın gerginliği dolayısıyla tâkibâta uğraması, çıkarmaya başladığı Resimli Gazete’nin yarıda kalmasına sebep oldu. Bir müddet Nâzıme Sultan yalısında vekilharçlık yaptıktan sonra katiplik işleriyle uğraşmasının ardından Orman ve Ziraat Nezâreti’nde yeniden memuriyet hayatına başladı (1904). Mehmed Âkif’le tanışıklığı da bu görevi dolayısıyladır. Ayrıca çeşitli okullarda Farsça ve İslâm tarihi dersleri verdi. Sonrasında Dârüşşafaka’ya edebiyat ve usûl-i tahrîr öğretmeni olarak atandı (1909). II. Abdülhamid yönetimini hicveden yazılar yazdı, hattâ 31 Mart olayları öncesine kadar İttihat ve Terakkî üyesi oldu. Bu sıralarda Beyânülhak, Sırât-ı Müstakîm ve Sebîlürreşâd’da gerek İslâm tarihine gerekse çeşitli gündelik konulara ilişkin yazılar ve şiirler yayımladı. Mehmed Esad Dede’nin vefatından (1911) sonra Kasımpaşa Mevlevîhânesi mesnevîhanlığı kendisine teklif edildi, ancak hocasının hatırasına saygısı gereği ondan kalan bu makama geçmek istemedi. İlerleyen yıllarda Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye medreselerinde müderrislik görevini üstlendi (1914) ve burada İslâm tarihi dersleri okuttu. Bu sırada gerçekleşen Büyük Fatih yangınında Tâhirülmevlevî’nin Taşkasap’taki evi ve kütüphanesi tamamen yandı. Medresetü’l-kudât’ta kitâbet-i resmiyye muallimliği yaparak Medrese dersleri vermeyi sürdürdü (1919-1924). İskilipli Mehmed Âtıf Efendi tarafından kurulan Cem’iyyet-i Müderrisîn’e (1918), adının Teâlî-i İslâm’a dönüştürülerek ilmî bir cemiyet niteliği kazanmasından sonra katıldı. 29 Temmuz 1920’den itibaren Mahfil dergisini çıkarmaya başladı. Bu dergide pek çok dinî-tasavvufî konuda yazılar yazdı. Kendisine sunulan Fâtih Camii mesnevîhanlığı teklifini kabul etti (17 Eylül 1923). Medreselerin kapatılmasının ardından İstanbul İmam-Hatip Mektebi’nde edebiyat, hitabet ve irşad muallimliğine tayin edildi (1924). Okulun statüsünün lise düzeyine çıkarılmasına yönelik teklifi, idareciler tarafından bir tür medreselerin yeniden açılma çabası gibi algılanınca görevine son verildi. Şapka Kanunu çıktığı sıralarda sarık sarma hakkından faydalanmak için o zamana kadar resmiyet olmaksızın sürdürdüğü Fâtih Camii mesnevîhanlığını resmen üstlendi (1925). Tâhirülmevlevî 7 Aralık 1925’te şapkaya ve diğer inkılâplara karşı faaliyet içinde bulunma ithamıyla İstanbul’da tutuklanmış yirmi beş kişiden biridir. İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanmak üzere Ankara’ya götürülen Tâhirülmevlevî, hem İskilipli Âtıf Efendi’nin Frenk Mukallidliği ve Şapka isimli risalesinin yayılmasına yardımcı olmak hem de Teâlî-i İslâm Cemiyeti’ne üyelik suçundan yargılandı. Bununla birlikte 3 Şubat’ta gerçekleşen duruşmada Tâhirülmevlevî, Teâlî-i İslâm’a giriş sebebinin sırf ilmî amaçlarla olduğunu ve İskilipli Âtıf Efendi’nin kitabını da ilgili yasak konulmadan önce sattığını savunarak beraat etti. Sonraki yıllarda Maltepe Askerî Lisesi’nde edebiyat muallimliğine devam etti (1929) ve ardından 1931’de on yıl muallimlik yapacağı Kuleli Askerî Lisesi’ne nakledildi. Bu tarihten sonra yazı hayatını daha çok edebiyat tarihi sahasında yoğunlaştıran Tâhirülmevlevî bazı kitaplarını yayınlayarak çeşitli dergilerde yazılar yazdı. Ayrıca İslâm-Türk Ansiklopedisi’nin yazar kadrosu içinde yer aldı. İstanbul kütüphanelerindeki yazma eserlerin tasnifi ve düzenlenmesi amacıyla oluşturulan komisyonda çalıştı (1943). 12 Şubat 1944’te, yaşını gerekçe göstererek Dârüşşafaka’da 1909 yılında başladığı görevinden emekli oldu. 29 Mayıs 1948’de Süleymaniye Camii’nde yeniden Mesnevî okutmaya başlaması son yıllarında öne çıkan etkinlikleri arasındadır. Bu sırada yazma divanların katalogunu hazırlamakla ilgilendi ve ayrıca İslâm Yolu dergisinde yazılarını yayınladı. Mesnevî okuttuğu sırada tuttuğu notların bir kısmını Mesnevî Dersleri adıyla bastırdı. 21 Haziran 1951’de vefat etti. Cenazesi tasavvufî kişiliğinde önemli bir yeri olan Yenikapı Mevlevîhânesi’ne defnedildi.

İslam Düşünürleri

Öğretisi

Tâhirülmevlevî tasavvufu müstakil bir inceleme konusu ederek belli bir doktrini ya da yorum çerçevesini sürdürmüş bir müellif değildir. Bununla birlikte, mevcut tasavvufî eserlerin okunması ve belli başlı kavramların değerlendirilmesi doğrultusundaki faaliyetleri dolayısıyla çok yönlü bir yazı hayatına sahiptir. Gençliğinde Yenikapı Mevlevîhânesi muhitinden faydalanması, özellike Mesnevîhân Esad Dede’den ders alması onu edebiyat tarihi ve Mesnevî kültürü ile ilgilenmeye itmiş, bu da hayatı boyunca ortaya koyacağı eserlerin yörüngesini oluşturmuştur. Girdiği siyasî polemikler ve hakkında yazdığı güncel konular dışarıda bırakılırsa, onun yazıları dil ve edebiyat çalışmaları, biyografi ve İslam tarihi denemeleri, şerhler ve tercümelerden oluşur. Zengin bir kitaplığa, kudretli bir hafızaya, işlek bir dile, çelebi bir kişiliğe sahip olan Tâhirülmevlevî, çevresinde olanlara da bu bilgileri aktararak son dönem İstanbul’unda bir kültürel hafızanın taşıyıcısı olmasıyla da dikkat çeker. Onun tasavvufî tavrının yansıdığı ana metinlerden biri Mesnevî Dersleri’dir. Daha sonra kısmen tasarruflarda bulunularak Şerh-i Mesnevî adıyla yayınlanan bu derslerde Tâhirülmevlevî’nin nüktedan, serbest meşrepli, daha çok anekdotlar ve hatıralar üzerinden konuları işleyen, edebî karşılaştırmalara önem veren bir üsluba sahip olduğu görülür. Divanların ve özellikle de Abdurrahman Câmî sonrasının muhayyilesinin şekillendirdiği bu içerikte tasvir edici ve aktarıcı olmayı benimseyen Tâhirülmevlevî, XX. yüzyıl Türkiye’sinde eski edebiyat dolayısıyla tasavvufun ve Mesnevî dolayısıyla da tasavvuf tercümelerinin yaygınlaşmasında rolü olmuş bir temsilcidir. Ayrıca döneminin din politikalarına karşı yazdığı yazıların yanı sıra Müslümanlıkta İbadet Tarihi ve İnançlar Aynası gibi kitaplarıyla da dinî bilinci belli bir düzeyde tutma amacı taşıdığı görülen eserler ortaya koymuştur.

Öne Çıkan Eserleri

  • Mesnevî Şerhi: Şâmil Yayınları, İstanbul 2007.

  • Nisabü’l-Mevlevî Tercümesi: haz. İ. Kunt, Y. Şafak, Tekin Yayınları, Konya 2005.

  • Müslümanlıkta İbadet Tarihi: nşr. Abdullah Işıklar, Bilmen Yayınları, İstanbul 1963.

  • Edebiyat Lügatı: haz. K. Edip Kürkçüoğlu, Enderun Yayınları, İstanbul 2013.

  • İstiklal Mahkemesi Hatıraları Matbuat Alemindeki Hayatım: haz. Nurcan Boşdurmaz, Büyüyenay, İstanbul 2012.

  • Çilehane Mektupları: haz. C. Kurnaz, G. Erişen, Akçağ Yayınları, Ankara 1995.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu