Hayatı

Hayatı hakkında kaynaklarda çok az bilgi bulunan Tâceddin Urmevî'nin, (bugün İran'ın kuzeybatısında bulunan) Urmiye (Urûmiye) şehrinde doğduğu ve ilk eğitimini orada tamamladığı sanılmaktadır. Doğum tarihi bilinmemekle birlikte Bağdad'da vefat ettiğinde seksen yaşını aşmış olduğu rivayet edildiğine göre 570 yılı civarında doğmuş olmalıdır. Vefat tarihi hakkında 655 ve 656 gibi farklı tarihler de bulunmasına rağmen 653 yılında vefat ettiği görüşü ağırlık kazanmaktadır. Gerek eski gerekse bazı yeni kaynaklarda Urmevî nisbeli başka âlimlerle, özellikle de el-Mahsûl'ü ihtisar ederek et-Tahsîl adlı bir usûl eseri yazmış olan Konya kâdısı Sirâceddin Mahmud b. Ebû Bekr el-Urmevî (ö. 682), Bağdad'ta yaşamış olan Kâdı Ebü'l-Fazl Muhammed b. Ömer el-Urmevî (ö. 547), Kahire'de yaşamış olan ve Mahsûl'e şerhi bulunan Kazasker Muhammed b. Hüseyin el-Urmevî el-Mısrî (ö. 650) ile karıştırılır.

Fahreddin er-Râzî’nin önde gelen öğrencilerinden olan Urmevî’nin özellikle son yıllarında Râzî’nin yanında bulunduğu söylenebilir. Râzî’nin vefatı sonrası ve Bağdad’a gelişi arasındaki dönemle ilgili bilinen tek şey, bir süre Rey’de bulunmuş olabileceğidir. Usûl eserini buradaki Şâfiîler’in reisi Sadruddin Ebû Hafs Ömer b. el-İmâm Sadrussaîd Sadruşşehid el-Vezzân'ın talebi üzerine yazmıştır. Bağdad’a gidiş tarihi de kesin olmamakla birlikte Rey’in Moğollar tarafından ele geçirilip tahrip edilmesinden (617/1220) sonra olduğu, oraya en geç 628/1231 yılında gitmiş olabileceği söylenebilir. Çünkü dönemin Abbasî ordu komutanı Şerefuddin İkbal eş-Şerâbî (ö. 653), 628/1231'de Bağdad'da bir medrese yaptırmış ve Urmevî'yi müderris olarak atamıştır. Kaynaklarda bânisine nisbetle İkbâliye, Şerâbiye ve Şerefiye şeklinde farklı adlarla anılan bu medresenin ilk müderrisi olan Urmevî'nin, açılış merasiminde dört açılış dersi verdiği nakledilir. Urmevî’nin vefatına kadar bu medresede ders vermeyi sürdürdüğü tahmin edilmektedir. Ancak müderrislik dışında başka bir görev alıp almadığı bilinmemektedir. Vefat ettiğinde Şûnîziyye Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Öğretisi

Tâceddin el-Urmevî’nin İlmî Çevresi

Urmevî kelâmcı ve usûlcü yönüyle öne çıkmaktadır. Fahreddin Râzî'nin ashâbı arasında onun görüşlerini en iyi bilenlerden olduğu ve münâzarada maharetli olduğu söylenir. Bilinen çok az sayıdaki öğrencilerinden biri Şemseddin Muhammed b. Mahmud el-Isfahânî’dir. Mahsûl'e yazılmış en hacimli iki şerhten birinin yazarı olan Şemseddin el-Isfahânî'nin (diğeri Şihabeddin el-Karâfî’ye aittir), daha batıdaki ilim merkezlerine gitmeden önce bir süre Bağdad'da kalıp Tâceddin Urmevî'den ders okuduğu bilinmektedir. Şemseddin Isfahânî'nin Bağdad'a geliş tarihi, Moğollar'ın Isfahan'ı işgalinin (633/1235-6) akabindedir. Urmevî’nin Bağdad’a yerleştikten sonra oradaki Abbasî devlet erkanı ve ilim adamlarıyla yakın ilişkisinin bulunduğu bilinmekle birlikte, Mustansıriye Medresesi'nde nahiv hocası olan Cemaleddin İbn İyâz en-Nahvî ile irtibatı dışında buradaki faaliyetleri hakkında da ayrıntılı bilgi yoktur.

Usûl Eseri ve Görüşleri

Kaynaklarda Urmevî’nin iki eseri zikredilir. Bunlardan en meşhuru, Râzî’nin el-Mahsûl’ü üzerine yapılan çalışmaların belki de ilki olan el-Hâsıl mine’l-Mahsûl adlı usûl eseridir. Eserin 614 yılı Zilhicce ayında tamamlandığına dair bir kayıt bulunmaktadır. Râzî usûl mektebinin görüşlerini ve özelliklerini en iyi temsil eden eserlerden olan el-Hâsıl, sonraki usûlcüler tarafından çokça başvurulan etkili bir eserdir. Beyzâvî kendi usûl eseri Minhâc’ı yazarken el-Hâsıl’ı esas almıştır. Necmeddin et-Tûfî, İbn Râşid el-Kafsî ve Muhammed b. Muhammed el-Himyerî et-Tunusî (ö. 726/1326) eser üzerine telhis veya şerh tarzında çalışmalar yapmışlardır. Mahsûl’ün şârihleri ve Memlükler dönemi usûlcüleri de bu eserden çokça faydalanmıştır.

Urmevî, Mahsûl’ü, içerdiği meseleleri ve manâları ihlal etmeksizin lafız cihetinden özetlediğini, ancak çokça tekrar durumunda bu tekrarları hazfettiğini, çok az ihtiyaç duyulan meseleleri almadığını, bunların da sayıca on kadar olduğunu, delillerden en açık, itirazlardan da en kuvvetli olanlarını seçip diğerlerine yer vermediğini söyler. Mahsûl’ün dörtte biri kadar bir hacme sahip olan eser, onun başlıklarını, üslup ve içeriğini genel olarak korumuştur. Nadir olmakla birlikte Râzî'nin görüşünü tenkit ettiği veya getirdiği delillerin zaafına işaret ettiği yerler de bulunmaktadır.

Urmevî, fıkıh usûlünü dirayet ile rivayet ilimlerinden hasıl olan, her iki alanda derinlikli bilgi sahibi olmayı gerektiren bir ilim olarak görmektedir. Ona göre ilimlerin hepsi kıymetli olmakla birlikte aralarında önem bakımından farklılık bulunur. En üstün olanları, dinî (şer’î) ilimlerdir. Dinî ilimler naklî (tefsir ve hadis gibi) ve aklî (kelâm, fıkıh usûlü ve fıkıh gibi) olmak üzere iki kısma ayrılır. Bunlar içinde kelâm, tüm dinî ilimlerin kendisine dayandığı asıl ilimdir; fıkıh bu ilimlerin neticesi ve sonudur. Fıkıh usûlü ise bu iki ilim, yani başlangıç ile son arasında vasıta olan ilimdir, daha çok kelâm ilmine dayanır ve onun bir alt bölümü (fer’i) gibidir.

Öne Çıkan Eserleri

  • el-Hâsıl mine'l-Mahsûl fî Usûli'l-Fıkh: nşr. Abdüsselam Mahmud Ebu Naci, Bingazi 1994.

  • er-Risâletu'l-Kemâliyye fî'l-Hakâiki'l-İlâhiyye: Fahreddin er-Râzî’nin eserinin Farsça’dan Arapça’ya tercümesi olduğu ifade edilen eserin mevcudiyeti bilinmiyor.

    Kaynak: İslam Düşünce Atlası
    Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu