Hayatı
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin büyük oğlu olarak 623/1226’da Karaman’da doğdu. Mevlânâ ona dedesinin ismini (Bahâeddin Muhammed Veled) vermiş, kendisi de şiirlerinde “Veled” mahlasını kullanmıştır. Çocukluğundan itibaren babasının halkasında yetişen Sultan Veled, bir dönem tahsil maksadıyla Dımaşk’a gitti. İlk mürşidi dedesi olup daha sonra babasının da mürşidi olan Seyyid Burhâneddin Muhakkık-ı Tirmizî’ye, onun vefatından sonra Şems-i Tebrîzî’ye, daha sonraları da babasının halifeleri olan Selâhaddîn-i Zerkûb ve Hüsâmeddin Çelebi’ye intisab etti. Babasının vefatının ardından onun makamına geçmesi yönündeki ısrarlara rağmen Hüsâmeddin Çelebi’ye tâbi oldu. Hüsâmeddin Çelebi’nin vefatından sonra ise Kerîmüddin b. Bektemur’a intisap ederek yedi yıl kadar hizmetinde bulundu. Kendisinin Mevlânâ’nın makamına oturarak irşâda başlaması Şeyh Kerîmüddin’in vefatından sonradır. Mevleviyye’nin bir tarikat olarak yayılması Sultan Veled’in Anadolu’nun çeşitli şehirlerine gönderdiği halifeleri dolayısıyladır. Nitekim Kırşehir’de bir Mevlevî zâviyesi kuran Süleyman Türkmânî, Erzincan’a gönderilen Hüsâmeddin Hüseyin ve Amasyalı Alâeddin bu halifelerden bazılarıdır. Sultan Veled 10 Receb 712’de (11 Kasım 1312) Konya’da vefat etti. Yerine oğlu Emîr (Ulu) Ârif Çelebi geçti.
Öğretisi
Mevleviyye’nin müstakil bir tarikat kimliği kazanarak kendi kurumlarını ve eğitim sistemini oluşturmasında Sultan Veled’in önemli bir yeri vardır. Örneğin Mevlânâ Türbesi’nin tarikatın merkezi haline gelmesi onun sayesinde olmuş, Mevlevî mukabelesindeki “devr-i veledî” zikrine ilişkin uygulamalar kendisine atfedilmiştir. Dolayısıyla Sultan Veled daha çok tarikat kültürünün şekillendirilmesine dönük faaliyetleriyle öne çıkar. Tasavvufî düşünce açısından babası Mevlânâ’nın izini süren, ne öğredi ve söyledi ise tümünü babasından aldığını belirten Sultan Veled’in eserlerinde üslup ve muhteva açısından Mevlânâ’nın tarzı belirleyicidir. Nitekim Velednâme’de aktardığına göre Mevlânâ, “yaratılış ve huyca kendisine en çok benzeyen kişinin” o olduğunu söylemiştir. Her ne kadar hikayeli anlatımların azlığı dolayısıyla Mesnevî’den farklılaşan yönleri bulunmaktaysa da Sultan Veled’in mesnevîlerindeki tasavvufî temalar büyük ölçüde Mevlânâ’nın sunduğu kavramsal çerçeve içerisinde kalır. Bu noktada velâyet bilgisinin merkezî konumunun her meseleye tatbik edildiği görülür. Çünkü Sultan Veled’e göre zâhir-bâtın arasındaki irtibatın, buna bağlı olarak Allah-insan ilişkisinin gerçeğe uygun olarak göründüğü nokta velînin zâtıdır. İnsân-ı kâmilin şahsında bütün insanlığın imkanları buluşur ve henüz kuvve halinde olan tüm yetenekler fiile geçmeye zemin bulur. İnsanın varoluş amacı Hakk’ı bilmektir ve bu amaç Hakk’ın en mükemmel mazharı olan insân-ı kâmilde gerçekleşmiştir. İnsân-ı kâmilde fiilen var olan ve hakikat talibi üzerinde tasarruf eden sıfatlara ulaşmak için en önemli vasıtalardan biri semâ etmektir. Semâ vasıtasıyla ruh ile beden arasındaki mesafe kapanır, böylece insan beşerî kayıtlardan kurtulma imkânı bulur.
Sultan Veled, eserlerinde tasavvufta nihaî tecrübeleri anlatmak için kullanılan fenâ, cem’, gark vb. kavramları öne çıkarmamış, bunlara atıf yapmakla birlikte velâyet makamını vurgulayan bir dile başvurarak muhatabına nasihat eden bir üslup seçmiştir. Başlangıçta eser vermeye sıcak bakmayan Sultan Veled, çevresinden gelen ısrarlar ve babasına benzeme arzusuyla müridlere nasihat vermek için didaktik içerikli manzum ve mensur eserler vermiştir. Yer yer Türkçe beyitler söylediği de görülen Sultan Veled’in manzum eserleri Dîvân, Velednâme (İbtidânâme), Rebâbnâme ve İntihânâme olup tek mensur eseri Maârif’tir. İbtidânâme adıyla da bilinen Velednâme’si babası Mevlânâ ve muhiti hakkında verdiği bilgilerle dikkat çeker. Mesnevî’deki ney sembolüne benzer olarak rebâbın nağmesinde bulunan incelikleri dinleme hitabıyla başlayan Rebâbnâme’si de ihtiva ettiği pek çok tasavvuf konusunun yanı sıra Mevlânâ-Şems ilişkisi hakkında bilgiler içerir. İntihânâme aynı konuların farklı yönlerini ortaya koyan bir içeriğe sahiptir. Maârif ise manzum metinlerdeki muhtevanın dönemin konuşma diliyle yazıya geçirilmiş hali sayılabilir. Gençliğinde gördüğü medrese tahsili dolayısıyla Sultan Veled’i Hanefî fakihleri arasında sayan kaynaklar da vardır.
Öne Çıkan Eserleri
-
Dîvân: thk. F. Nafız Uzluk, Uzluk Basımevi, İstanbul 1941.
-
Sultan Veled'in Türkçe Manzumeleri: haz. Mecdut Mansuroğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İstanbul 1958.
-
İbtidânâme: trc. Abdülbaki Gölpınarlı, Konya Turizm Derneği, Konya 1976.
-
Maarif: trc. Meliha Ülker Anbarcıoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara 1991.
-
Rebabnâme: trc. Niğdeli Hakkı Eroğlu, Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Konya 2012.
-
Sultan Veled Dîvânı: trc. Veyis Değirmençay, Demaved, İstanbul 2016.
-
İntihânâme: thk. Muhammed Ali Haznedarlu, İntişarat-ı Revzene, Tahran 1376/1997.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu