Hayatı
Sezai Karakoç, 1933 yılında Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde doğdu. Ergani İlkokulu’nu, Maraş Ortaokulu’nu ve Gaziantep Lisesi’ni bitirdi. 1955 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Mâli Şube’den mezun oldu. Memuriyetten tamamen ayrıldığı 1973 yılına kadar maliye müfettiş yardımcılığı ve gelirler kontrolörlüğü yapmıştır. İlk şiirleri ve yazıları, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dergisinde yayınlanmıştır. 1960 yılında Diriliş Dergisi’ni çıkarmaya başladı. Dergi, belli aralıklarla 1992 yılına kadar çıkmıştır. 1990 yılında Diriliş Partisi’ni kurmuştur. Diriliş Partisi, iki defa üst üste seçime girmediği için Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır. 2007 yılında Yüce Diriliş Partisi’ni kurmuştur.
Öğretisi
Sezai Karakoç, kendi düşüncesine “diriliş” ismini seçmiştir. Ona göre diriliş, insan varoluşunu, İslâm dünyasının tarihsel ve toplumsal trajedisini açıklayan güçlü bir metafordur. Diriliş, insan varoluşunun sürekliliğine ve insan ile Allah arasındaki zorunlu ilişkiye işaret etmektedir. İnsan, yeniden varoluş vurgusuyla bozulmaya, çözülmeye ve yok olmaya karşı dirilişin metafizik temelli ümidi sayesinde karşı durabilmektedir. Metafizik, Sezai Karakoç’un diriliş düşüncesinin temelinde yer almaktadır. Çünkü varlığı ve varoluşu sadece fizik temelli açıklamaya çalışan ve metafiziği reddeden anlayışlar, insan hakikatini tam olarak açıklayamamaktadır. Modern dönemde Batı medeniyetinde tecrübe edildiği gibi metafiziği reddeden bir medeniyet tasavvuru, her alanda insanın kendisine yabancılaşmasını üretmektedir. İnsan ve yaratılmış her şey, metafizik bir temelde Allah’ı varlığın kaynağı olarak kabul etmekle anlam bulmaktadır.
Diriliş, yaratılmışların yaratan ile zorunlu bağına işaret etmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de baharın gelmesiyle bütün canlıların yaşadığı yenilenme ve tazelenme, diriliş olarak adlandırılmıştır. Ayrıca dirilişin yurdu olarak ahiret, İslâm’da zorunlu bir iman esasıdır. Bu hareketliliğin ve canlanmanın metafizik bir yönü vardır. Varlıklar içinde insan, bu hareketlenmeyi ve canlanmayı şuurlu bir şekilde başarabilecek potansiyelde yaratılmıştır. Dirilişi üretecek şuurun ve pratiğin Allah’a bağlı olması gerekmektedir. İnsan, dış dünya ile ilişkisinde sadece bu dünyanın bir parçası olmadığını, hatta ondan üstün yaratıldığını ve onu aşması gerektiğini düşünmektedir.
Sezai Karakoç, diriliş düşüncesinin birbirine bağlı üç ana hedefi olduğunu iddia etmiştir. Bu üç ana hedef, ruhun, İslâm’ın ve insanlığın dirilişini içermektedir. Ruh, metafizik bir kavramdır ve insanın eşyanın ötesinde başka bir dünyaya ait yanını ifade etmektedir. Bu yüzden de ruh, kendi kaynağı olan sonsuzluğu aramaktadır. Buna bağlı olarak ruhu diri tutan şey, ondaki Allah arayışıdır. Allah’ı aramayan ve tanımayan ruh ölüden farksızdır. Bu yüzden Sezai Karakoç’un diriliş düşüncesinin birinci aşamasını ruhun dirilişi oluşturmaktadır. Ruhun dirilişi, insanın kendi varlığının farkına varmasını ve varoluşuna asıl olması gereken anlamı yüklemesini sağlayacak olan adımdır.
Diriliş düşüncesinde ruhun dirilişinden sonraki aşamayı İslâm’ın dirilişi oluşturmaktadır. İslâm dünyası ve Müslümanların Batı medeniyeti karşısındaki geri kalmalarının en önemli sebeplerinden birisi, İslâm medeniyetinin kendisini yeniden üretecek potansiyelini kaybetmiş olmasıdır. Buna bağlı olarak da İslâm medeniyeti, Batı medeniyeti karşısındaki çaresizliğini ona benzemeye çalışarak aşmaya çalışmıştır. Halbuki bu anlayış, İslâm medeniyetinde taklitçi aydınlar ve siyasetçiler eliyle yeni bir yabancılaşma üretmiştir. Karakoç’a göre, İslâm medeniyetinin tecrübe ettiği bu yabancılaşmayı aşmanın yolu, önce ruhun dirilişini sağlamak, ardından da ruhun dirilişine bağlı olarak İslâm hakikatinin insanlarda ve toplumlarda dirilişini sağlamaktır. Bunun için İslâm toplumlarında aydınların taklitçi ve kendisi olamayan yolları terk ederek kendi köklerinden kaynağını alan bir yenilenmeyi sağlamaları gerekmektedir. Bireyden topluma ve devlete doğru bir devam eden bir medeniyet tasavvurunun en özgün yanı, kendisi olarak bir atılım sağlamasıdır.
Sezai Karakoç’a göre ruhun ve İslâm’ın dirilişiyle inşa edilecek olan bir İslâm medeniyeti, sadece Müslümanlara iyilik ve huzur getirecek bir diriliş süreci değildir. Bu süreç, aynı zamanda İslâm medeniyetinin geçmişte güçlü olduğu dönemlerde olduğu gibi insanlığa da iyilik ve huzur getirecektir. Bu yüzden diriliş, bugün insanlığın karşı karşıya kaldığı yabancılaşma krizine karşı bir çözüm üretme çabası olarak da değerlendirilebilir.
Gerek İslâmlaşma, gerekse insanlığa ulaşma hedefleriyle diriliş düşüncesi, özellikle ulus devlet anlayışına eleştirel bir duruşu temsil etmektedir. İslâm dünyasının batılılaşma siyasetlerinin yanında bir de kendi içindeki bölünmüş durumu, Müslümanların kendilerine gelmelerinin ve bir diriliş hamlesini başlatmalarının önündeki en önemli engellerden birisidir. Bu anlamda Sezai Karakoç, ulus devlet anlayışına bağlı bir milliyetçilikten uzak; ümmetçi perspektifi savunan bir yerde durmaktadır. Özellikle İslâm dünyasının mevcut bölünmüş, sınırlarla ayrılmış durumunun hem bir atılım sağlayamama hem de mevcut geri kalmışlığın devamı anlamına geldiğine sürekli vurgu yapmıştır. Ona göre düşüncede ve pratikte İslâm’ın dirilişin hedefleyen bir İslâm birliğinin sağlanması gerekmektedir. Aksi takdirde Müslümanlar, mevcut problemli durumu yaşamaya devam edeceklerdir.
Sezai Karakoç’un İslâm dünyasının kendi içinde yaşadığı bölünmüşlüğe dair bazı meselelerde özgün yorumlar getirmeye çalışması dikkat çekmektedir. İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü başlıklı eseri, İslâm dünyası için mevcut ekonomi modellerine faizsiz bir ekonomi modeli alternatifi ortaya koyma kaygısıyla yazılmıştır. Yine, 1990 yılında kurduğu ve 1997 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Diriliş Partisi ve 2007 yılında kurduğu ve hâlen genel başkanlığını sürdürdüğü Yüce Diriliş Partisi de diriliş düşüncesini siyasî alana taşımak amacıyla faaliyet gösteren siyasî oluşumlardır. Diriliş düşüncesi sadece bir felsefe olmanın ötesinde siyasete, edebiyata, sanata, eğitime ve ekonomiye de yansıyan; bu insani unsurları da pratikte şekillendiren ve harekete geçiren bir özdür. İslâm medeniyetinin inşası, sadece düşüncede ve felsefede gerçekleşecek bir proje değildir; çünkü düşünceye bağlı pratik unsurların da hayat bulması esastır.
İslâm dünyasında tarihten gelen bazı fikri ve siyasî çatışmalar konusunda da Sezai Karakoç’un farklı bir duruş gösterdiğini söylemek mümkündür. Karakoç, bir taraftan tasavvuf geleneğinden beslenirken, diğer taraftan tasavvufa mesafeli olan isimleri de önemsemiştir. Diriliş Dergisi’nde farklı İslâmî yorumları yansıtan telif ve tercümeler yayınlanmıştır. Karakoç, geçmişin kavgalarını ve ayrılıklarını taşımaya karşı, farklı yorumları İslâm medeniyetini besleyen kaynaklar olarak kabul etmiş ve önemsemiştir.
Sezai Karakoç, medeniyet ve kültür kavramları arasında net bir ayrım yapmamıştır. Diriliş düşüncesinde medeniyet ile kültür birbirlerinden bağımsız değil, birbirini tamamlayan iki insani gerçekliktir. Ancak burada Karakoç’un vurgusunun medeniyet üzerine olduğu belirtilmelidir. O, medeniyeti farklı ve yerli kültürleri de içinde barındıran, kapsayıcı bir üst gerçeklik olarak kabul etmiştir. Medeniyet aynı zamanda bir idealdir. İdeal medeniyetin bir de reel yönü vardır. İslâm dünyası, medeniyet konusunda idealden kopmuştur. İdealden kopuş, beraberinde reelde Müslüman toplumların Batı medeniyetini taklit ettikleri ve birbirlerinden koptukları bir görünümü ortaya çıkarmıştır. Bu medeniyet krizi, İslâm dünyasında ahlâkî, kültürel, siyasi, ekonomik vb. pek çok problemin yaşanmasının en önemli sebeplerinden birisidir.
İslâm medeniyeti, batı medeniyetiyle karşılaştırıldığında bir antitez olarak kabul edilebilir. Batı medeniyeti, kutsal olanı ve ruhu öteleyerek maddi bir gelişme sürecini başlatmıştır. Gerek bu medeniyetin temsilcisi olan Avrupa toplumlarında, gerekse Batı karşısında geri kaldıklarını düşünen ve onlar gibi olmaya çalışan diğer toplumlarda topyekun bir nicelik ve maddiyat vurgusu öne çıkmıştır. Üstelik Batı medeniyeti, emperyalist bir karaktere sahip olduğu için sadece kendi sınırları içinde kalmamış, yayılmacı bir siyasetle kendi değerlerini bütün dünyada hakim kılmaya çalışmıştır. Ancak batılı değerler, anarşinin, terörün ve nihilizmin yayılmasına sebep olmuştur. Türkiye açısından bakıldığında, batılı değerleri benimseyen aydınlar ile halk arasında önemli bir mesafe oluşmuştur. Ancak kendi medeniyetimizin kaynağı olan İslâm’dan uzaklaşmak, bizde de anarşiyi, terörü ve nihilizmi yükseltmiş ve medeniyet açısından bir arada kalmışlık krizinin yaşanmasına sebep olmuştur. Batıya yetişmek adına daha çok Batılılara benzemek, bütün kurumlarını Batı medeniyetinin değerlerini üretecek şekilde düzenlemek, kendi öz medeniyetimizle mesafenin oluşmasına sebep olmuştur. Diriliş düşüncesi, bu krizi aşmaya odaklanmış bir hareket olarak kabul edilebilir.
Öne Çıkan Eserleri
-
Diriliş’in Çevresinde: Fatih Yayınevi, İstanbul 1967; Diriliş Yayınları, İstanbul 1975.
-
İslâm: Fatih Yayınevi, İstanbul 1967; Diriliş Yayınları, İstanbul 1975.
-
İslâm’ın Dirilişi: Ötüken Yayınları, İstanbul 1967; Diriliş Yayınları, İstanbul 1975.
-
Ruhun Dirilişi: Diriliş Yayınları, İstanbul 1974.
-
Diriliş Neslinin Amentüsü: Diriliş Yayınları, İstanbul 1976.
-
Diriliş Muştusu: Diriliş Yayınları, İstanbul 1980.
-
İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü: Ötüken Yayınları, İstanbul 1967; Diriliş Yayınları, İstanbul 1974.
-
Mehmed Akif: Yağmur Yayınları, İstanbul 1968; Diriliş Yayınları, İstanbul 1974.
-
Yunus Emre: Bedir Yayınları, İstanbul 1965; Diriliş Yayınları, İstanbul 1974.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu