Hayatı

Hicri 1171’de (1757) İstanbul’da Yenikapı Mevlevîhânesi yakınlarında bir evde doğan Şeyh Galib’in babası Mustafa Reşid Efendi’dir. Galib’in doğumuna “cezbetu’llah” ve “eser-i aşk” terkibiyle tarih düşüldüğünü biliyoruz. Mevlevî bir camia ve gelenek içine doğan Galib’e asıl adı Mehmed Esad ismini Mevlevîhânenin şeyhi Kuçek Mehmed Dede ve onun ardılı Seyyid Ebubekir Dede vermiştir. Galib’in Farsça hocası ve dönemin önemli isimlerinden Hoca Neş’et daha sonra Esad adını ona mahlas olarak vermiştir. Şeyh Galib daha sonra kendi şiirlerinin Esad mahlaslı diğer şairlerin şiirleriyle karıştırılması üzerine kendine “Galib” mahlasını seçer. Divan’ında Esad adı 50, Esad Galib 2, Galib 463 defa geçmektedir. Bu kadar genç bir yaşta Galib’in kendisine böyle bir mahlas alması bazı kimseler tarafından yerilir. Hiciv ustası Surûrî Galib’i diline dolar:

“Bilmem ey menhus adın Esad mıdır, Galib midir? // Zatını tarif kıl kimsin kime mensupsun

Gerçi dersin şairâna ben tegallüb eyledim // Piş-i merdan-ı sühanda Galiba mağlubsun” (Kalkışım, s. 17)

Şeyh Galib Surûrî’nin bu eleştirilerine cevap vermezken bazı Galib taraftarları Surûrî’ye daha önce aldığı “Hüznî” mahlasını hatırlatırlar. Surûrî Şeyh Galib’i her ne kadar mahlasından dolayı yerse de İskender Pala, Galib’in ölümü üzerine en güzel tarih düşmeyi de yine onun gerçekleştirdiğini düşünür: “Geçdi Galib Dede candan yahu // Oldu nâ-peyda meded Galib Dede” (Pala, s. 32).

Şeyh Galib Divan’ını tertip ettiğinde henüz 24 yaşındadır. Bundan yaklaşık 3 sene sonra ise altı ay gibi kısa bir sürede yazdığı Hüsn ü Aşk mesnevisinden sonra Divan-ı Hümayun’daki memuriyetini bırakıp 1784’te Konya’da çileye çekilir. Babası Mustafa Reşid’in oğlunun hasretine dayanamaması üzerine Konya Mevlevîhânesi şeyhine yazdığı mektupta oğlunun İstanbul’a naklini ister. Çelebi Efendi Galib’e İstanbul’da çileye devam etmesi gerektiğini söyler. Bunun üzerine Galib Yenikapı Mevlevîhânesi’ne geri gelip 1001 gün sürecek olan çilesini 1787’de tamamlar. Şeyh Galib’in çilesi boyunca şiirle, sözle hiç ilgilenmemesi bazı kesimlerde Şeyh Galib’in cevherinin bittiğine yorulur. Ancak uzun bir sessizlikten sonra Şeyh Galib Farsça söylediği gazelde şu manalı sözlerle sessizliğini bozar: “Sustuktan sonra söylenen sözler eğer aşkın sınırlarına dairse sözden daha yüksek ne vardır”. Galib’in hem yakın arkadaşı hem de kendisi de bir Mevlevi olan Esrar Dede bu söz üzerine Galib’in cevheri tükendi diye bekleyenlerin boşa beklediğini söyler (Arı, s. 58). Çileden sonra Ali Nutki Efendi’den hilafet alan Şeyh Galib Sütlüce’de bir ev alarak oraya yerleşir. O yıl evinin kenarında türbesi bulunan Yusuf Sine-Çak’ın Cezire-i Mesnevi adlı eserini şerh eder. 1792’de mevcut Galata Melevihanesi şeyhinin görevden azledilmesiyle Konya’dan Abdullah Dede tayin edilse de yolda vefat ettiği için Galib Galata Mevlevîhânesi şeyhliğine getirilir. III. Selim ile yakınlaşmaları da burada başlar.

III. Selim kendisi de İlhamî mahlasıyla şiirler yazan, hat sanatı ve musikiden anlayan bir zattır. Musikide 15 yeni makam bulmuştur. 1789’da tahta çıktığında kendisi 27, Galib Dede 32 yaşındadır.  Saraya teklifsizce girip çıkan Şeyh Galib III. Selim’e Mevlevîhânenin tamiri için kaside yazıp, tamir tamamlanınca 18 beyitlik bir tarih düşmüş: “Yapdı bu dergâhı pak ü hem cedid // Bin iki yüz altıda Sultan Selim” (Kalkışım, s. 20) bu tarih daha sonra Galata Mevlevîhânesi kapısına yazılmıştır.  Padişahın daha sonraları ilgi ve alakasını gösteren bağışları için yine Divanında tarih düşmeyi ihmal etmemiştir. III. Selim’in ikramları bunlarla kalmamış, Yeni Cami’deki Mesnevihanlık da Şeyh Galib’e verilmiş ve Padişah da buradaki mukabelelere katılmış. Bunun yanı sıra III. Selim’in Şeyh Galib’e Cevri hattıyla yazılmış bir Mesnevi-i Şerif hediye etmesi ve Sultanın kız kardeşi Beyhan Sultan ile 300 altın harcayarak Galib’in Divan’ının tezhip ve teclid etmesi üzerine Galib kasideler yazar. Divan’ında en çok kaside 11 sayıyla III. Selim’e, daha sonra da Beyhan Sultan’a sunulmuştur. Galib’in Sultan Selim’e duyduğu sevginin makam beklentisiyle olmadığını devrin III. Selim’den önceki padişahı I. Abdülhamid’e hiç kaside yazmamış olmasından ve Konya Mevlevîhânesi’nin III. Selim’in ıslahat hareketlerine karşı gelmesine rağmen kendisinin ıslahatları övmesinden ve padişahı “müceddid” olarak anmasından anlayabiliriz. III. Selim’in ise Şeyh Galib’e olan sevgisini “Pamuk Dedem” diye hitap etmesi gösterir. Ancak III. Selim’in Şeyh Galib’e ilgisi sadece entelektüel sebeplerden değil, aynı zamanda siyasi amaçlardan da ileri gelmektedir. Yeniçeri Ocağı’nı kaldırma çabalarında olan III. Selim ocağın Bektâşî olduğunu biliyordu. Bektâşîliğe karşı ise Saraya destek olacak Mevlevîlerin gönlünü hoş tutmak istiyordu (Pala, s. 23).

İkişer yıl arayla başta annesi ve ardından yakın dostu Esrar Dede’yi kaybeden Şeyh Galib Esrar Dede’ye mersiye yazar. Aziz dostunun vefatından bir yıl sonra hastalanır. Hastalığının sonradan verem olduğu tahmin edilse de çeşitli söylentiler de mevcuttur. Bu söylentilerde onun saraya ve padişaha yakınlığının, genç yaşına rağmen yetenek ve şairliğinin kıskanılması neden olmuştur. Yine padişahın kız kardeşi Beyhan Sultan ile aralarında çıkan aşk dedikodularını da pek çok araştırmacı buna bağlıyor. Velhasıl takvimler 1213/1799 senesini gösterdiğinde Şeyh Galib 42 yaşında hayata gözlerini yumar. Vefatından önce en son yazdığı şiirin Hamdullah Efendi’nin verdiği “henüz” redifli gazele yaptığı naziredir. Mezarı Galata Mevlevîhânesi bahçesindeki İsmail Ankaravî türbesindedir. Mevlevîhâne sonradan Divan Edebiyatı Müzesi’ne çevrilmiştir. Ölümünden sonra padişahın fermanıyla Şeyh Galib’in çocuklarına maaş bağladığını gösteren belgeler olması, Şeyh Galib’in evlendiğine dair ipuçlarıdır. Keza Esrar Dede de Galib’in kızı Zübeyde’nin doğumuna tarih düşmüştür. 

İslam Düşünürleri

Öğretisi

Şeyh Galib artık en olgun meyvelerini vermiş ve klasikleşmiş bir edebiyat çevresinin içine doğmuştu. Kendisinden önce Nedimler, Fuzûlîler, Bâkîler ve Nâbîler dîvân şiirinin en güzel örneklerini vermişlerdi. Artık yeni şairler eskileri birebir taklitten öteye gidemiyordu. Galib bu kimseleri Hüsn ü Aşk’ın sonunda, poetikasını açıkladığı “fahriyye-i şairane” kısmında eleştirir. Döneminde gerçek şair olmadığını, kendi bulduğu hazineyi kendisinin tükettiğini yazar. Bu yüzden her ne kadar Fuzûlî, Nâbî, Nef’î ve Hayâlî gibi büyük isimlere nazireler yazsa da kendi şiirini bulma arayışını devam ettirir. Bu arayış onu üslupta en çok etkilendiği isim olan Şevket-i Buhari’ye kadar götürür. Hatta Şeyh Galib’e Şevket-i Rum dendiği de söylenir (Yüksel, s. 9). Şevket-i Buhari İran’da başlamış ama Hindistan ve Osmanlı’da daha çok taraftar bulmuş Sebk-i Hindi akımının bir temsilcisidir. Bu akım İran’da Safevî Devleti döneminde artık tek tipleşmiş şiirlerden bıkmış olan şairlerin Hindistan’a giderek yeni şiir arayışına girmeleriyle ortaya çıkmıştır. Sözden evvel anlamı önceleyen bu şairler anlamı girift hale getirmek için zincirleme tamlamalara ve duyulmadık hayallere başvurmuşlardır. Ancak anlamdaki incelik sözlere de yansımış ve hem kelime seçiminde hem de anlamda büyük bir titizlik hâsıl olmuştur. Şeyh Galib aynı yenilik isteği ve arzusuyla dolu olduğu için Sebk-i Hindi’den nasibini almıştır. İnce hayallerle bezeli, bol tamlamalı beyitleri deşildiğinde yüce bir anlam denizi ortaya çıkar onun şiirinde. Onun şiiri için o güne kadar birikmiş tüm malzemenin süzülmüş, imbikten geçirilmiş hali ve tasavvufun zirvesi denilebilir.

Öne Çıkan Eserleri

  • Divan: Şeyh Galib Divanı, haz. Muhsin Kalkışım, Akçağ Yayınları, Ankara 1994.

  • Hüsn ü Aşk: haz. Orhan Okay ve Hüseyin Ayan, Dergah Yayınları, İstanbul 2010.

  • Şerh-i Cezire-i Mesnevi.

  • Es-Sohbetü’s-Safiyye. 

  • Tezkire.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu