Hayatı

Şemsedddin Muhammed b. Ahmed el-Kîşî, 615/1218 yılında Basra Körfezi’nde bulunan Kîş adasında dünyaya geldi. Hocaları ve tahsil hayatı hakkındaki bilgiler oldukça sınırlıdır. Doğduğu Kiş’ten küçük yaşta ayrıldı. İlk tahsil hayatını İsfehan’da geçirmiş olmalıdır. Selçuklu Devleti bünyesinde bürokratik bir sülale olan Cüveynî hanedanlığı ile dostluk kuran Kîşî’nin çağdaşı Nasîrüddin et-Tûsî ile de yakın temasları olmuştur. Bir takım felsefe ve mantık problemleri etrafında bir yandan Tûsî ile yazışırken, diğer yandan onun bazı eserlerini şerhetmiştir. Aradaki yaş farkı ile soru yönelten tarafın Şemseddin el-Kîşî oluşuna bakılırsa, onun Tûsî’nin hocaları arasında anılması isabetsizdir. Hicrî 665 yılında Bağdat Nizamiyye’sine atanan Kîşî, felsefe, tıp, mantık, kelâm, nahiv, tefsir, fıkıh gibi muhtelif sahalarda ilmî çalışmalar yürütmüştür. Farsça ve Arapça’da usta bir şair olarak kabul edilen Kîşî, aynı zamanda Kemaleddin el-Kâşî gibi önde gelen isimlerin kendisinden feyz aldığı bir sufîdir. Kutbüddin Şîrâzî Külliyat-i Kanun’a dair şerhinde hocası Kîşî’den hürmetle bahseder. Nizamiyye müderrisliğinin kaç yıl sürdüğü ve Bağdat’tan Şiraz’a ne zaman geçtiği bilinmeyen Şemseddin el-Kîşî 695/1296 yılında Şiraz’da 80 yaşında vefat etmiştir.

Öğretisi

Doğrudan ve dolaylı kaynaklar, ilk bakışta Şemseddin el-Kîşî’nin mensubiyetleri, temayül ve öğretileri hakkında bize net bir çerçeve sunmasa da eserleri başta olmak üzere Kîşî’nin yaşadığı müstesna dönem ve coğrafya; temasta olduğu ilmî çevre ve şahsiyetler dikkate alındığında bazı önemli ipuçları yakalanabilir. Kîşî’nin ilmî ilgi alanları oldukça çeşitlidir. O, bir yandan felsefe, kelâm, mantık, tıp gibi nazarî ve felsefî ilimlerle meşgul olurken, diğer taraftan tefsir, hadis, fıkıh ve nahiv gibi dinî ilimlerde ilerlemiştir. Bu ilgi alanlarının çeşitliliği ve genişliği, şahsi bir merakın ötesinde onun gerek tarihî ve gerek coğrafi açıdan kritik ilmî kavşaklarda yer almış olmasından ileri gelmelidir. Râzî’nin vefatından birkaç yıl sonra doğan el-Kîşî’nin, Râzî’den sonraki döneme hâkim olmaya başlayacak “tahkik” cereyanın öncü bir ismi olduğu söylenebilir. Nitekim ilim ehline ve taliplerine taklitten kurtulmalarını şiddetle tavsiye eder: “Zarurî bilgiler haricinde, doğru sözü gösteren şey doğru düşüncedir; söz sahibinin şöhreti, şehadeti değil.”

Meselelerin tahrir edilip bunlara en doğru çözümleri üretmenin artık ekol mensubiyetlerinin önüne geçmeye başladığı bu dönemde, el-Kîşî, Tûsî’nin mücerret aklın ispatına dair risâlesine bir şerh kaleme alır. Cerh denilmesi daha uygun olan bu eserde el-Kîşî, Yeni Eflâtuncu felsefî terminolojiyi dinî terminolojiye uyarlamaya çalışan Tûsî’yi hatalı ve haksız bulur. Levh-i Mahfuz gibi kimi terimlerin anlamlarını tespitte din âlimlerinin icmasının dikkate alınmasını telkin eden el-Kîşî, kelâmcı bir görüntü çizer. Meşşai filozoflardan “onların kaidelerine göre” tarzında teberri çağrıştıran ifadelerle bahsetmesi de bu kanaati güçlendirir.  Kadim ilmin değişenleri bilmesini imkânsız gören düşünce erbabını sathî olmakla suçlayan el-Kîşî’nin hedefinde yine filozoflar vardır.

Diğer yandan “Allah’ın sıfatları” gibi ifadeleri pek çekinmeden kullanması ve bazen onlardan “ilim” ve “kudret” şeklinde mastar olarak bahsetmesi Mu’tezilî bir çizgiye sahip olmadığına güçlü bir işaret olmalıdır. Nahve dair eserinde bir meselede Zemahşerî’yi itikadî mezhebiyle ilzam ve tariz etmesi de bunu destekler.  İşrâkî geleneğin önemli isimlerinden olan Kutbüddin eş-Şîrâzî her ne kadar el-Kîşî’nin talebesi de olsa, onun İşrâkîlik ile olan alakası hakkında elimizde bir bilgi yoktur. el-Kîşî’nin nazarî tasavvufa dair fikirlerini bulabileceğimiz iki eseri ise henüz yazma halindedir.

Temel Soruları

  •  Şemseddin el-Kîşî, Meşşaî felsefeyi Şeriatın diline uyarlama ve böylece iki ekolü bu yönden birbirine yaklaştırma teşebbüslerine ihtiyatla yaklaşır.

  • Varlığın nasıl kategorize edilmesi gerektiğiyle ilgilenen el-Kîşî haricî varlıkla nefsu’l-emrin aynı şey olup olmadığını sorgular.  Her ikisinin de zihni varlık karşısında kullanıldığından dolayı aynı şey zannedildiği fakat gerçekte aralarında büyük farkların var olduğunu vurgular.

  • Nazarı (mantık) kesin bir bilgi kaynağı olarak gören el-Kîşî, İbn Sina’nın olumlu madule bir önerme ile standart olumsuz bir önerme arasında fark gözettiğini ifade ederek bu farkın açıklanmasını et-Tusi’den rica eder.

  • Bilginin mahiyeti ve zihinde nasıl var olabildiğini, varlık ile bilgi arasındaki münasebetin detaylarına dair hususlar da et-Tusi ile yazıştığı konulardandır.

Öne Çıkan Eserleri

  • Ravzatu’n-Nâzır fi Şerhi Nefsi’l-Emr: nşr. Tayyibe Arif Niya, Risâletu İsbati’l-Akli’l-Mürecced ve Şurûh-i Ân içinde, Merkez-i Pejuheşi Miras-ı Mektub, Tahran 1393.

  • el-İrşad ilâ İlmi’l-İrab: nşr. Abdullah el-Berekatî, Muhsin el-Umeyrî, Merkezu İhyai’t-Turâsi’l-İslâmî, Mekke 1407/1987.

  • Ecvibetu Mesâil-i Şemsiddin Muhammed Kîşî: nşr. Abdullah en-Nuranî, Ecvibetu’l-Mesaili’n-Nasirıyye içinde, Pejuheşgah-i Ulûm-i İnsanî ve Mutalaat-i Ferhengi, Tahran 1383.

  • Mecmua-ı Âsâr-ı Muhammed Kîşî: nşr. Necef Cevkâr, Müessese-i Pejuheşi-i Hikmet ve Felsefe-i İran, Tahran 1390.

  • Muhaveratu’l-Ervâh bilâ Mücaverati’l-Eşbah.

  • Risâle fi Şerh Ebyatin li-Hallaci’l-Mansur.

  • Marifetu’n-Nefs.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu