Hayatı

Rızâ Abbâsî 1565-1570 civarında Meşhed’de doğdu. Abbâsî nisbesini ölümüne kadar sarayda yanında çalıştığı I. Şah Abbas’tan alır. Isfahan Okulu’nun en etkili ressamlarındandır. İbrahim Mirza’nın Meşhed’deki sarayında kurulan nakkaşhâne mensuplarından Kâşânlı Mevlânâ Ali Asgar’ın oğludur.

Kâdî Ahmed Kummî’nin Gülistân-ı Hüner, İskender Bey Münşî’nin Tarih-i Âlemârâ-yi Abbâsî ve Muhammed Yusuf Vâlih-i Isfahânî’nin Târih-i Huld-i Berîn adlı eserlerinden yola çıkarak, I. Şah Abbas döneminde adı geçen Rızâ, Ağa Rızâ ve Rızâ-yi Abbâsî isimli sanatkârların üç değişik isim ve imza ile aynı kişi oldukları düşünülmektedir.

Kâdî Ahmed Kummî Gülistân-ı Hüner’inde Rızâ Abbâsî’nin Mani ve Bihzâd ayarında bir usta olduğundan ve Şah Abbas’ın sarayında çalıştığından bahseder. Tasvir, porte ve eserlerin kopyasını yapmada eşi benzeri yoktur. Ancak daha sonra sanatından uzaklaşarak yanlış insanlarla bir arada olmuş, zamanını tembellik yaparak, güreşçileri izleyerek ve bu sporu yapmaya çalışarak geçirmiştir. Muhammed Yusuf Vâlih ve İskender Bey Münşî de eserlerinde benzer bilgileri aktarıp, gönlü zengin biri olmasına rağmen Sâdıkî Bey gibi geçimsiz, sıkılgan ve soğuk biri olduğundan bahsederler. Çoğu kez sultanın ihsanına mazhar olmuştur ancak dengesiz davranışlarından dolayı itibar sahibi olamamıştır. Üslubunun oluşumunda babasının bir nakkaş olması, saray çevresinde büyümesi ve akranlarına göre çok daha fazla orijinal eser görmesinin etkileri önemlidir. Rızâ Abbâsî 1635-1640 civarında Isfahan’da ölmüştür.

İslam Düşünürleri

Rızâ Abbâsî’nin sanat hayatını üç evreye ayırmak mümkündür. Birinci dönem, babası Ali Asgar Kaşanî’nin yanında çalıştığı zamana tekabül eder. Birlikte Meşhed, Herat ve Kaşan’a gidip, Horasan’da genç Abbas Mirzâ’nın yanında kalır ve sonrasında Kazvin’e beraber dönerler. Rızâ Abbâsî Herat’ta Nakkaş Muhammedî’nin gerçekçi gözle günlük hayatı betimlediği minyatürlerinden çok etkilenir. Abbas Mirza sultan olduktan sonra da saray kütüphânesine girip nakkaşhânede çalışmaya başlar. Bu esnada Habibullah, Sâdıkî Bey Afşar ve Siyavuş Gürci gibi nakkaşlarla tanışır. Nakkaş, ilk dönem eserlerine imzasını Râkıme-i Rızâ, Meşk-i Rızâ, Meşk-i Ağa Rızâ şeklinde atmaktadır.

İkinci evre, tasavvufa merak saldığı orta yaş dönemidir. Ancak aynı zamanda saraydan uzaklaştığı ve güreşçilerle vakit geçirdiği, saray hayatından daha çok Isfahan’ın günlük yaşamını resmettiği bir dönemdir.

Üçüncü evre ise artık onun yaşlılık dönemidir. Dengesiz ve düzensiz yaşamından dolayı yoksullaştığından tekrar saraya döner.  Abbâsî nisbesini de bu dönemde alır. Nakkaşın, sanatta olgunlaştığı bu zaman diliminde imzasını Kemine Rızâ Abbâsî şeklinde attığı görülür.

Avrupalı ressamların I. Şah Abbas döneminde İran’a gelişiyle Firengisâzî denen bir tarz yaygınlaşmıştır. Bu tarz ile sanatkârlar geleneksel minyatür kalıplarından uzaklaşmış, gerçekci gözle yapılan tek sayfa minyatürlere yönelmişlerdir. Rızâ Abbâsî’nin minyatürlerinde bu etki gerek günlük hayattan aldığı konu ve kişi seçimlerinde, gerekse saray çevresini yarı ciddi, yarı alaylı resmetmesiyle kendini gösterir. Hem kıyafetleri ile hem de yüz ifadeleri ile resmettiği kişilerin kültürel kimliklerini ortaya koyan nakkaşın bilhassa keskin ve güçlü fırça nüansları kendine hastır. Ayrıca minyatürlerinin arka planında resmettiği günlük hayat detayları Isfahan Okulu’nun karakteristik çizgilerini de oluşturmaktadır.

Sanatkâr gençlik döneminde çizgi ve rengi çok iyi kullanır. Minyatürlerindeki figürlerin boyları uzun, belleri içe doğru çukur ve mideleri ileriye doğru şişkindir. Erkeklerin kullandıkları sarığın ucu arkadan bir miktar sarkar ve omuzlarına dalgalı zülüfleri düşer. Sanatkâr saray mensubu erkekleri resmederken sarıklarına birer çiçek yerleştirir. Aynı şekilde kadın figürlerinin başındaki eşarbın kenarına da tüy veya çiçek sıkıştırır. Bu dönemim en karakteristik eserleri “mavi cübbeli genç”, “genç derviş”, “yelpazesiyle ayakta duran genç” minyatürleridir.

Orta yaşa geldiğinde tasavvufa merakı artan sanatkâr, saraydan uzaklaşmış ve tarzı değişmiştir. Dervişler, şeyhler, güreşçiler ve çobanlar bu dönemde yaptığı çalışmalardır. Minyatürlerinde şişman ve hareketsiz figürlere yer verir. Fırçayı ustaca kullanmakta, sarık ve kıyafetlerde oldukça güçlü, keskin kıvrımlar çizmektedir.  Hocası derviş Gıyâseddin-i Simnânî olduğu tahmin edilen derviş minyatürleri bu zamana rastlar. Ayrıca Sâdî’nin Gülistân’ında ve Mahzenü’l-Esrâr’da Rızâ Abbâsî adına rastlanır.

Yaşlılık döneminde üslubu daha olgundur, fırçası her zamanki gibi güçlü ve keskindir. Figürlerini omuzları dar, bacakları kalın ve vücudlarının alt tarafları geniş çizer. Çizimleri narin olduğu kadar abartılıdır. Eserlerinde daha koyu renkler tercih etmekte, bilhassa sarı ve mor renge yer vermektedir.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu