Hayatı

İsfahânî’nin yaşam öyküsüne dair elimizde yeterli bilgi yoktur. Geç döneme ait birkaç tabakât kaynağı ile günümüze ulaşan beş eserinin yazma nüshalarındaki ithaf ifadeleri ve kayıtlar onun hayatına dair tatmin etmekten uzak birkaç veri sunmaktadır.

Bahrî Memlük iktidarında yaşayan Eş‘arî felsefî kelâmcısı, Şâfiî fakihi, dil âlimi ve sûfîdir. Vezir Bedreddin Baydarâ’ya ithaf ettiği, bilinen ilk eserinin 687-689/1288-1290 yılları arasında telif edilmiş olmasından hareketle, VII. yüzyılın ikinci yarısında doğduğu söylenebilir. İsmini kısmen hatalı kaydeden ve eserlerinden bahsetmeyen bir tabakât kaynağına göre, önce Şam sonrasında Mısır bölgesine göç etmiş ve Kahire’de yaşamıştır. Nisbesi İsfahan’dan geldiğini söylemeye imkân tanır. Nil Nehri’nin üzerindeki Ravza adasında yer alan Müştehâ Hankâhı’nın reisi olmuştur. Bu bilgi tasavvufun hayatında merkezî bir rol oynadığını göstermekle birlikte, tasavvufî bir eserine rastlanmamıştır. Cemâziyelâhir 722/Haziran 1322 tarihinde Kahire’de vefat etmiştir. Cenazesine İbn Teymiyye başta olmak üzere çok sayıda âlim katılmıştır.

Yazmaları tespit edilen eserlerinin sayısı beştir ve bunlar Eş‘arî felsefî-kelâm kitaplarıdır. Bu eserlerin birisinde ismini vermediği bir başka kelâm kitabına işaret etmektedir. Bahsedilen altıncı kitap ve sadece Bağdatlı İsmail Paşa’nın zikrettiği Esâsü’l-Belâga ve Kâidetü’l-Fesâha isimli dil sahasındaki eserinin bir yazması bulunamamıştır. Yazma halinde bekleyen biyografik eserlerin neşrinin ya da bu sahadaki yeni yazmaların keşfinin onun hayat hikâyesindeki bilinmezlikleri gidermeye yardımcı olması mümkündür.

Öğretisi

İsfahânî’nin felsefî kelâmının muhtevası, tek bir amaca odaklanan fakat kapsamları bakımından birbirinden ayrılan dört eser içerisinde açığa çıkar. Amaç, hakikatin sadece İslâm tarafından temsil edildiğini; diğer dinlerin ve düşünce tarihinin yanılgılar yığınına karşılık geldiğini ispat etmektir. Mevcut eserlerinin kronolojik olarak birinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci eserleri; yani el-Kavâidü’l-Bedriyye fî Akâidi’l-Beriyye, Mesâlikü’n-Nazar fî Mesâliki’l-Beşer, bu eseri özetleyen Hüccetü’l-Mühtedî ale’l-Mu‘tedî ve el-Kavâidü’l-Bedriyye’yi tekrarlayan Dekâiku’n-Nazar fî Hakâiki’l-Beşer, bu genel hedefin tüm alt başlıklarıyla ilgilenir. İnceleme yöntemi ve üslubun hemen hemen aynı olduğu eserlerin en gelişkini Mesâlikü’n-Nazar’dır. Onun bu kitaplardaki temel görüşleri şöyledir:

İslâm, Allah’ın Hz. Muhammed’e vahyetmesiyle ortaya çıkan ve aslını muhafaza eden tek dindir. Yahudilik, Hristiyanlık, Sâbiîlik ve Mecûsîlik tahrif edilmiştir; bu nedenle insanlar için rehber olma, Tanrı’ya ulaştırma niteliğine sahip değildirler. İslâm’ın içeriği Allah tarafından belirlenmiştir. Âlimler, önce İslâm’ın nasları olan ayet ve hadisleri yazıya geçirmiş, sonra bunların nasıl anlaşılması gerektiği hususunda gereken tüm çabayı göstermiştir. Din için olmazsa olmaz kural, vahyedilene tâbi olmaktır. Akıl, Tanrı’nın anlattıklarını anlayabildiği ve bu içeriği desteklediği kadarıyla anlamlı ve gereklidir. Nassın desteğini almayan aklın yanlış yönlere sapması ve nihaî olarak savrulması kaçınılmazdır. Bu hatanın en ileri boyutu filozoflarda mevcuttur: Hint filozoflarının temel hatası vahyin gereksizliğini ve aklın tek ölçüt olduğunu ileri sürmeleridir. Dehrîlerin ve Tabiatçıların temel hatası bilgi edinmeyi beş duyu organıyla sınırlamalarıdır. Sofistlerin hatası ise kendi değerlendirmelerinin ötesinde bir gerçek tanımamalarıdır. Felsefenin yetkin ve önemsenecek aşaması Yunan felsefesidir. Yunan felsefesinin en büyük temsilcisi ise Aristoteles’tir. İslâm felsefesi dâhil, tüm felsefelerin kaynağı odur. Sonraki tüm filozoflar Aristoteles’in takipçisi ve taklitçisidir.

İsfahânî, dinleri ve düşünce sistemlerini hakikate yakınlık uzaklık bağlamında şöyle sıralar: (1) Müslümanlar; diğerleri olarak (2) Hristiyanlar, (3) Yahudiler, (4) Mecûsîler, (5) Sâbiîler, (6) Filozoflar, (7) Dehrîler ve (8) Sofistler.

İsfahânî’nin bu eserlerinde kullandığı verilerin ana kaynağı, Şehristânî’nin el-Milel ve’n-Nihal isimli klasiğidir. Fakat İsfahânî, tüm bu malzemeyi kendi kelâmî programına uygun bir tasnif ve içerik içerisinde sunmuştur. Onun Aristoteles’ten sonraki felsefe tarihini, Aristoteles’in bir tekrarı olarak okuması da bu etkinin bir başka tezahürüdür. Fakat bahsedilen çerçeve İsfahânî’nin zihin dünyasında şu sonuçlara dönüşmektedir: Aristoteles öncesi felsefe önemsenecek nitelikte değildir. Aristoteles sonrası felsefe ise tek bir felsefedir. Dolayısıyla, Aristoteles demek, İbn Sînâ demektir. Aristoteles felsefesi eleştirildiğinde İbn Sînâ felsefesi; herhangi bir filozof eleştirildiğinde ise felsefe eleştirilmiş olacaktır. İsfahânî, bu bakış açısıyla, sudûr nazariyesini bir eserinde Aristoteles’e, diğerinde İbn Sînâ’ya izafe etmiş; bu ve benzeri görüşlerin eleştirisi üzerinden “filozofların” dalaletine hükmetmiş ve felsefeyi hakikat çizelgesinde son sıralara yerleştirmiştir. Mesâlikü’n-Nazar’da ise, zayıf bir tonda da olsa, filozofların görüşlerinin “küfrü” gerektirdiği sonucuna ulaşmıştır.

Mevcut eserlerinin kronolojisinde ikinci sırada yer alan Ta‘cîzü’l-Müsta‘ciz, diğer eserlerdeki gruplardan yalnızca birisi olan “filozoflar” ile ilgilenir. İlk eserinde belirlediği programı sürdüren ve en tehlikeli grup olarak addettiği filozoflara odaklanan İsfahânî, bu eserinde bilinçli biçimde İbn Sînâ felsefesini konu edinir ve onun görüşlerinin eleştirisi üzerinden filozoflar ve felsefe hakkından genel yargılara ulaşır. Kısaca, eser ruhu itibariyle Tehâfüt literatürüne aittir. Bu sonuca metnin içerik analizi üzerinden varılacağı gibi, Tehâfütü’l-Felâsife’nin yirmi meselesinin altısının başlığında yer alan “ta‘cîz” (âciz bırakma) kelimesinin eserin adında karşılık bulması ve İsfahânî’nin doğrudan atfı, Gazzâlî etkisini açık biçimde göstermektedir.

Etki bağlamında bir diğer ve esasen daha önemli kaynak, Fahreddin er-Râzî’nin Şerhu’l-İşârât’ıdır. Bu eser ise Ta‘cîzü’l-Müsta‘ciz’in metinsel çerçevesini belirlemiştir. Zira İsfahânî bu kitaptaki incelemesinde, İbn Sînâ’nın el-İşârât ve’t-Tenbîhât’taki ifadelerini dillendirerek bunları genelde Râzî üzerinden cevaplamış; İbn Sînâ’yı savunan Tûsî’ye karşı Râzî’yi desteklemiş ve bu tartışmalar içerisinde kendi görüşlerini gündeme getirmiştir. Bahsedilen durum Ta‘cîzü’l-Müsta‘ciz’i metinsel bakımdan İşârât literatürüne dâhil etmektedir.

İsfahânî’nin İbn Sînâ özelinde sürdürdüğü eleştirilerinde özel ilgisi, mahiyet-varlık ilişkisi; insan nefsinin temel özellikleri; cisimlerin yapıtaşları; Tanrı’da zat-sıfat ilişkisi ve Tanrı-evren ilişkisi üst başlıklarıyla sınırlıdır. İsfahânî’nin bu meselelere ilişkin görüşleri ana hatlarıyla şöyledir:

Varlık, farklı anlamlar taşıyan bir kavramdır. Tanrı dâhil, her mevcûdun mahiyeti ve varlığı aynıdır. Evrendeki nesneler, madde ve suretten değil; atomlardan ve onlara eklenen arazlardan oluşmuştur. Nefs, her bir beden için sonradan var edilmiş, sonlu bir cevherdir. Öldükten sonra bedenle birleşecek, ödül veya cezanın muhatabı her ikisi olacaktır. Zat ve sıfat birbirinden farklı kavramlardır. Tanrı’nın zatından ayrı hakiki sıfatları vardır. Evren, Tanrı’nın iradesi ile zaman olarak O’nun varlığından sonra olarak yaratılmıştır.

Tüm bu sonuçlar onun İbn Sînâ’nın Meşşâî felsefesinin birkaç görüşünü, muhalif Eş‘arî tezlerle cevapladığını gösterir. Değinildiği üzere, İsfahânî’nin bu eserinde en çok yararlandığı düşünür Râzî’dir; lakin mahiyet-varlık ilişkisine yönelik tezi, Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî tarafından ileri sürülen kurucu fikre dönüş ve Râzî eleştirisi içermektedir. Diğer meselelerdeki görüşlerinde ise Râzî’nin ve Gazzâlî’nin felsefî kelâmı anahtar konumdadır.

İsfahânî’nin okurlarına vadettiği sonuç, kitabın başlığının ima ettiği üzere, hakikat arayışında kendilerini üstün gören filozofların, hakikate aklıyla ulaşabileceğini sanan ve sonuçta bu yolda savrulan âcizler olduğunu göstermektir. Bu yargıya, çoğunlukla İbn Sînâ ve onun bazı görüşleri üzerinden varılmaya çalışılması ve bu esnada ona ait pek çok görüşe sıklıkla “filozoflar dedi ki” kaydının eklenmesi, felsefî kelam metinlerinde ve İsfahânî’nin diğer eserlerinde yer alan çizginin bir devamıdır.

Sonuç olarak İsfahânî bizleri öncelikle nasların, ardından bu nasları yorumlayan âlimlerin otoritesine davet etmektedir. İsfahânî’nin Gazzâlî, Şehristânî ve Râzî gibi isimleri anması ve onların düşüncelerinden istifade etmesi; ayrıca ortaya koyduğu fikirlerinin genel muhtevası, onun fiilen Eş‘arî ve Şâfiî İslâm’ın temsilcilerinden bahsettiği anlamına gelir. Onun rasyonel izahlara karşı özel bir hassasiyetinin bulunduğu aşikârdır ve bize nazarî denklemlerden uzak durmayı, kısaca itaati salık verir.

Diğer taraftan, İsfahânî’nin, yaşadığı dönemin en önemli felsefe eleştirmeni olan İbn Teymiyye ile mektuplaştığına dair kayıtlar vardır. Fakat bu mektupların yazma metinleri henüz tespit edilememiştir.

Öne Çıkan Eserleri

  • el-Kavâidü’l-Bedriyye fî Akâidi’l-Beriyye: kısmî nşr. ve çev. Tuna Tunagöz, Filozofların Âcizliği: Ömer el-İsfahânî’nin Felsefe Eleştirisi içinde, Klasik, İstanbul 2019. [Telif tarihi: Rebîülevvel 687 - Zilkâde 689; (Nisan 1288 - Kasım 1290) arasında  ]

  • Ta‘cîzü’l-Müsta‘ciz: nşr. ve çev. Tuna Tunagöz, Filozofların Âcizliği: Ömer el-İsfahânî’nin Felsefe Eleştirisi içinde, Klasik, İstanbul 2019. [Telif tarihi: Zilhicce 711 -  Cemâziyelâhir 722; (Nisan 1312 -  Haziran 1322) arasında  ]

  • Mesâlikü’n-Nazar fî Mesâliki’l-Beşer: kısmî nşr. ve çev. Tuna Tunagöz, Filozofların Âcizliği: Ömer el-İsfahânî’nin Felsefe Eleştirisi içinde, Klasik, İstanbul 2019. [Telif tarihi: Zilhicce 711 -  Cemâziyelâhir 722; (Nisan 1312 -  Haziran 1322) arasında, Kitâbü Ta‘cîzi’l-Müsta‘ciz’den sonra    ]

  • Hüccetü’l-Mühtedî ale’l-Mu‘tedî: kısmî nşr. ve çev. Tuna Tunagöz, Filozofların Âcizliği: Ömer el-İsfahânî’nin Felsefe Eleştirisi içinde, Klasik, İstanbul 2019. Telif tarihi: Zilhicce 711 -  Cemâziyelâhir 722; (Nisan 1312 -  Haziran 1322) arasında, Kitâbü Mesâliki’n-Nazar’dan sonra]

  • Dekâiku’n-Nazar fî Hakâikı’l-Beşer: kısmî nşr. ve çev. Tuna Tunagöz, Filozofların Âcizliği: Ömer el-İsfahânî’nin Felsefe Eleştirisi içinde, Klasik, İstanbul 2019. [Telif tarihi: Zilhicce 711 -  Cemâziyelâhir 722; (Nisan 1312 -  Haziran 1322) arasında, Kitâbü Mesâliki’n-Nazar’dan sonra]

    Kaynak: İslam Düşünce Atlası
    Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu