Hayatı
Gîlân bölgesinde ve Hazar denizi çevresinde bulunan Lâhîcân şehrinde doğdu. Nesebi Şirvan’ın köklü şeyh ailelerine dayanır. Bu sebeple tasavvufla ilk irtibatı babası üzerinden gerçekleşmiştir. Menkıbeye göre gençliğinde süvariliğe heves ederek orduya katılan Ömer el-Halvetî, İlhanlı idarecilerinden Emîr Çoban’ın ordusunda savaşa giderken uğradıkları baskın sonrasında yaşadıkları sebebiyle tarikata girdi. Tarikatın silsilesinde Ahî Muhammed olarak tanınan amcası Şeyh Muhammed el-Hârizmî’nin halkasına katılan Ömer el-Halvetî, onunla birlikte Hârizm’e giderek tasavvufî terbiyesini tamamladı. Mürşidinin emriyle riyâzet ve mücâhedeye yöneldi. Dağlarda ve ağaç kovuklarında halvet ve uzlet hayatı yaşamaya başladı. Kendisine Halvetî nisbesinin atfedilmesi de kırk kere kırk günlük halvet (erbaîn) çıkarması dolayısıyladır. Hârizm’den amcası ile birlikte Lâhîcân’a dönerek Herî kasabasına yerleşen Ömer el-Halvetî, 780/1378’te Ahî Muhammed’in vefatı üzerine onun yerine geçti. Daha sonra tarikat faaliyetlerini Tebriz yakınlarında bulunan Hoy’da sürdürerek bölge idarecileriyle yakın ilişkiler geliştirdi ve bir müddet sonra Mısır’a gitmek üzere buradan ayrıldı. Kaynaklarda Mısır’a gitme gerekçesi belirtilmemektedir. Mısır’da iken çeşitli zümrelerle temasta olduğu anlaşılan Ömer el-Halvetî’nin yedi defa hacca gittiği aktarılır. Dönemin Gîlân idarecisi Sultan Üveys’in, Memlük sultanı Ferec’e elçi göndererek kendisini tekrar Herî’ye çağırmasına kadar Mısır’da yaşayan Ömer el-Halvetî, bu çağrı üzerine Tebriz bölgesine dönerek irşad faaliyetlerini burada sürdürdü. Her ne kadar bazı çalışmalarda farklı ayrıntılar öne çıkarılarak Ömer el-Halvetî Azerbaycan’ın Şamahı şehrinin Avahıl köyünde bulunan ve Pîr Ömer Sultan Ziyaretgâhı olarak bilinen mekânda defnedildiği, ayrıca doğum yerinin de burası olduğu ileri sürülmüştür. Fakat onun Tebriz’de vefat ettiği (800/1397) ve Mîr Ali Zâviyesi’nin hazîresine defnedildiği yaygın kabuldür.
Öğretisi
Hayatı ve faaliyetleri hakkındaki bilgiler daha çok menkıbe kaynaklı olan Ömer el-Halvetî, sonraki dönem tarikat uygulamalarıyla irtibatı kurularak anlatılagelmiş bir sûfîdir. Kendisinden herhangi bir yazılı metin intikal etmemesi ve yüzyıllar geçtikçe genişleyen menâkıb kültürünün de etkisiyle ona ait fikirlerin niteliğini tespit güçleşmektedir. Hakkındaki anlatılara bakıldığında ömrünün irşâd ehliyeti alıncaya kadarki döneminin halvet ve uzlet merkezli olduğu görülür. Halvet ve uzlete değer vermesinin yanı sıra kelime-i tevhîd zikrine, “esmâ-i seb’a” uygulamasına, rüya tâbir ve teviline öner vererek kalbi mâsivâdan arındırma çabalarını bu pratiklerle ilişkilendirmesi Ömer el-Halvetî’nin tasavvufî kimliğini oluşturur. Onun adı tarikat kıyafetlerine atfedilen sembolik unsurlar açısından da öne çıkar. Menkıbeye göre çeşitli motiflerle örülü tacını Hz. Peygamber’den mânen almış ve sülûkün maksatlarını sayısal olarak taçtaki dilimlerle sembolleştirmeye imkân veren bir kültür Ömer el-Halvetî ile başlamıştır. Aynı şekilde esmâ-i seb’a (Lâ ilâhe illallah, Allah, hû, hak, hay, kayyûm, kahhâr) fikri ve uygulaması tarikat kültüründe Ömer el-Halvetî’ye atfedilir ki bu uygulama Halvetîlik dışındaki bazı tarikatlarca da benimsenmesiyle dikkat çeker. Ondan aktarılan sözler daha çok tarikat müntesiblerine nasihat nitelikli olup bazıları ilk dönem sûfîlerine ait şöhretli beyanların herhangi bir yorum ilave edilmeksizin tekrar edilmesinden ibarettir. Ömer el-Halvetî’nin silsilesi, amcası Ahî Muhammed kanalıyla İbrâhim Zâhid-i Geylânî’ye nisbet edilen silsile ile birleşir. Söz konusu silsile İbrâhim Zâhid-i Geylânî’nin halifesi Safiyyüddin Erdebîlî’de Safeviyye, Ömer el-Halvetî’de Halvetiyye tarikatına dönüşmüştür. Silsile Ahî Mîrem, Hacı İzzeddin Türkmânî ve Sadreddîn-i Hıyâvî gibi isimlerle devam ederek tarikatın ikinci pîri kabul edilen Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî’ye ulaşır.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu