Hayatı
Necâtî Bey'in hayatıyla ilgili bilgiler mahduttur. Mevcut bilgileri daha çok Sehî, Lâtîfî, Aşık Çelebi ve Kınalızâde Hasan Çelebi tezkire yazarlarından edinmekteyiz. Şairin doğum tarihine baktığımızda bazı tartışmaların yürütüldüğü görülmektedir. Nitekim Ali Nihat Tarlan şairin bir kasidesinden hareketle doğumunun 855-9/1451-5 olduğunu söylemektedir. Bunun yanında Mehmet Çavuşoğlu şairin asıl adıyla ilgili tartışmalarda nihaî olarak onun asıl adının İsa olduğunu belirtmektedir (s. 18). Tezkire yazarlarının kanaati şairin Edirne’de doğduğu yönündedir. Bu anlamda şairin çocukluk çağlarının çoğu Edirne'de geçmiş olup devşirme olduğuna dair bazı rivayetler vardır. Ayrıca Necâtî Bey’in asıl ününe Kastamonu'da kavuştuğu vurgulanmakla birlikte buraya ne sebeple geldiği tam olarak bilinmemektedir. Bazı kaynaklarda burada hattatlık yaptığı rivayet edilmektedir. Kaynaklara göre "döne döne" redifli gazelini Kastamonu’da yazıldığı ve şairlikte kemale burada ulaştığı söylenmektedir. Hatta şair daha Kastamonu'dayken "döne döne" redifli gazelinin ünü İstanbul'a ulaşmış ve Ahmed Paşa gibi dönemin önde gelen şairlerin takdirini toplamıştır.
Necâtî Bey'in İstanbul'a gelip devlet memuru olması bir kış mevsimine denk düşmektedir. Bu bağlamda Fatih Sultan Mehmet'e kış mevsiminde bir şitâiye ve ardından gelen baharla bahâriye sunmasıyla devlet memuru olduğu görülmektedir. Fatih Sultan Mehmet'in ihsanlarından faydalanan şair, uzun bir müddet onun hamiliği altında kalmıştır. Fatih Sultan Mehmet'in 1481'de ölümü üzerine Necâtî Bey, II. Bâyezid'e bağlılığını bildirmiş ve ona sekiz kaside sunmuştur. Bu sırada Sultan Bâyezid'in oğlu Şehzâde Abdullah'ın Konya'ya vali olmasıyla onun yanına gitmiş ve orada divan katipliği yapmıştır. Necâtî Bey'in şehzadeye bağlılığı o kadar kuvvetli ve samimi olacak ki ölümünün ardından yazdığı yedi bentlik mersiyesi oldukça hüzünlüdür. Necâtî Bey bir müddet daha İstanbul'da kaldıktan sonra 1504'te Şehzâde Mahmut'un Manisa sancakbeyi olmasıyla onun yanına nişancı olmuştur. Necâtî Bey en fazla refaha Manisa'da kavuşmuş olup "bey" ünvanını burada almıştır. Şairin Şehzâde Mahmut'a yazdığı yedi kasidesi ve onun ölümü üzerine kaleme aldığı yedi bentlik mersiyesi vardır. Bunlar da şairin şehzâdenin himayesinden memnun olduğunu göstermektedir (Şentürk, s. 100).
Necâtî Bey Manisa'dan ayrıldıktan sonra İstanbul'a gelmiş ve padişah tarafından bağlanan bin akçe ile ömrünü geçirmiştir. 25 Zilkade 914/17 Mart 1509'da vefatına kadar İstanbul'un Vefa semtinde kalmış ve kendi evinde dâr-ı bekâya irtihal etmiştir. Sehî Bey onun mezar taşına “Gitdi Necâtî hay” tarihini düşerek mezarında şairin şu beytinin yer aldığını aktarır:
“Bi seng-dil firâkına ölen Necâtî'nün // Billâhi mermer ile yapasız mezârını” (s. 100)
Klasik Türk şiiri dendiğinde akla gelen ilk isimlerden olan Necâtî Bey daha çok gazelleriyle tanınmaktadır. Onun gazellerindeki en büyük başarısı halk deyimleri ve atasözlerini şairane bir üslupla mısralara titizlikle yerleştirmesidir. Onun bu başarısını Muhsin Macit şöyle açıklar: "Necati günlük dilden gelen unsurları kullanması, atasözü ve deyimleri dirilterek büyülü mısralara dönüştürmesi, bilhassa Kastamonu yöresine ait yerel kelimeleri kullanmasıyla kendisinden öncekilerden ayrılır. Bu ayrılık esası itibarıyla üslup ayrılığıdır" (s. 33). Bu üslup ayrılığı çoğu edebiyatçı tarafından vurgulanmış ve başarıyla karşılanmıştır. Onun şiirlerinde geçen bazı kelimelerin Kastamonu yöresine ait olduğu ve bu yerel ifadelerin bilindiğinde şiirlerin daha anlaşılır hâle geldiği söylenir. Bu anlamda Necâtî Bey bir takım yerel ifadelerden ve halk tabirlerinden faydalanarak şiir dünyasını geliştirmiş, bu malzemeleri şiirinde başarılı bir şekilde kullanmıştır.
Necâtî Bey'in edebî yönündeki başarılarından bir diğeri Türkçe'yi sade ve başarılı bir şekilde kullanmasıdır. Bununla ilgili olarak Necâtî Bey'in Türkçe'yi şiir diline uygulamada büyük bir başarı yakaladığı ve Türkçe'nin onun çabalarıyla mısra estetiğine kavuştuğu söylenmektedir. Onun Türkçe'yi şiir diline, inceliği ve doğallığıyla kazandırma çabası daha sonra Zâtî, Bâkî, Şeyhülislam Yahya ve Nedim gibi büyük şairler tarafından takip edilmiştir (Mengi, s. 113).
Necâtî Bey'in aynı zamanda yakın dostu olan tezkire yazarı Sehî Bey onun edebi yönüyle ilgili şunları söylemektedir: “Tabiatı uyanık, zihni kuvvetli, fasih, kudretli şair, sözleri renkli söylemekte usta kimsedir. Şiiri o derece latif ve temiz, sözü o kadar nazif ve yakıcıdır ki şiirinin ve sözünün letafetini son hadde ulaştırmıştır. Şiirleri renkli, nazmı açık bir sihir, gazelleri iyi, atasözleri ve deyimleri kullanmada başarılı, hoşlanılan âşikâne gazelleri çok beğenilmiş matla'larına son yok, kasideleri muhayyel, kıt'aları inci saçan, divanı halkın dilinde dolaşan, kendisi maarifle dolu kimsedir.” (s. 140). Görüldüğü gibi Sehî Bey, Necâtî Bey’ in şairliğini açık dili, atasözü ve deyimleri kullanması ve latifliğinden dolayı övmüştür. Tezkiresini Sehî Bey'den sonra kaleme alan Lâtifî de onun edebî yönünden hayranlıkla söz etmektedir. O da Sehî Bey gibi Necâtî'nin atasözü ve deyimleri kullanmadaki başarısına, orijinal ifadeler bulmasına, dilinin akıcı olmasına dikkat çekmektedir.
Tezkire’sinde daha çok Necâtî Bey'in hayatıyla ilgili bilgi veren Aşık Çelebi, onun edebî yönüne şöyle değinir: "Necati'nün tab‘ı çalak, edası pakdur. Şi‘ri yek-dest ü hemvar ve nazmı selis ü çaşnidardur. Her beyti mesel- amiz ü pür magz ve ekser-i hayalleri bikr ü ma‘naları nagzdur. Ve bi’l-cümle şu‘ara-yı Rum’a üstad-ı evveldür ve eş‘arı dillerde darb-ı meseldür. Ol zeman şu‘arası içinde böyle latif-edalı rengin şa‘ire kopmak nevadirdendür. Ve Rum da şi‘re evvel ol temel urup reşk-i bağ-ı İrem bir kasr-ı Hurrem eyledi ki ana inkar-ı Leccac fehm-i kasırdandur." (s. 850). Aşık Çelebi, diğer tezkirecilerin değindiği noktalara değinmekle birlikte onun Rum diyarında şiire temel oluşturduğunu ve öncesinde böyle yeteneklinin pek bulunmadığını söylemektedir. Dolayısıyla Necâtî Bey'in edebî yönüne baktığımızda onun atasözleri ve deyimleri kullanması, Türkçe'yi doğallığıyla şiir diline sokması, yöresel ifadelerden faydalanması ve şiir dilini geliştirmesi gibi özelliklerle dikkat çekmektedir. Bu yönüyle Necâtî Bey tezkire yazarlarının da belirttiği gibi Türk şiirinin gelişmesine büyük bir zemin hazırlamış, Türkçe'nin şiir dili olmasında çaba harcamış ve gazelleriyle kendinden sonraki pek çok şairi etkilemiş bir şahsiyet olarak öne çıkmaktadır.
Öne Çıkan Eserleri
-
Dîvân: Necati Beg Divanı, haz. Ali Nihat Tarlan, MEB Yayınları, İstanbul 1997.
-
Münâzara-i Gül ü Hüsrev (Günümüze ulaşmamıştır).
-
Leylâ ve Mecnûn (Günümüze ulaşmamıştır).
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu