Hayatı

Türkistan’ın (Kazakistan) Cend şehrinde VII/XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyaya geldi. Kaynaklarda ailesine ve hayatının detaylarına ilişkin pek fazla bilgi yoktur; bilinenler kendisinin Nefhatü’r-rûh adlı eserinde anlattıklarıyla sınırlıdır, bunlar ise daha çok tasavvufa intisabı sonrasına ilişkin hususlardır. Buna göre aile fertlerinin muhalefetine rağmen tasavvuf yoluna giren Müeyyedüddîn Cendî hac maksadıyla Cend’den ayrıldı. Hac sonrasında Konya’ya gelerek Sadreddîn Konevî’ye intisap etti, on yıl kadar onun hizmetinde bulundu. Konevî’nin, aralarında Saîdüddin Fergânî, Fahreddîn-i Irâkî, Afîfüddîn Tilimsâni gibi isimlerin de yer aldığı derslerine iştirak etti. Bu derslerde daha çok İbnü’l-Arabî’nin Fusûs’u ya da İbnü’l-Fârız’ın Divanı gibi nazarî ve edebî yönü bulunan tasavvuf metinleri mütalaa edilmekte idi. Konevî’nin vefatının ardından kısa bir süre Tokat ve Sinop civarında ikamet etti. Bağdat’a giderek Abbâsî halifesi ile görüşen Cendî, burada Konevî’nin halefi sıfatıyla irşâd faaliyetlerinde bulundu. Ayrıca Bağdat’ta İbnü’l-Arabî’nin Mevâkiu’n-nücûm adlı eseri üzerine bir şerh yazdı. Bağdat’tan Pervaneoğulları’nın hakimiyetinde olan Sinop’a geldi. Tasavvufa duyduğu ilgiye binaen Farsça bilen itibarlı bir hanıma ithaf ettiği Nefhatü’r-rûh adlı eserini 683/1284’de burada yazdı. VII/XIII. yüzyılın sonlarında -muhtemelen- Sinop’ta vefat etti. 

Öğretisi

Tasavvufî telif tarihinde İbnü’l-Arabî-Konevî çizgisini sürdüren Müeyyedüddîn Cendî, İbnü’l-Arabî’nin metinlerinin (Fusûs ve Mevâkiu’n-nücûm) önde gelen şârihlerinden ve Sadreddin Konevî’nin derslerinin yakın takipçilerinden biridir. Konevî’nin yönlendirmesi ve izni ile Fusûsu’l-hikem’e şerh yazmış, hatta girişten bir kısmı bizzat Konevî kendisi yorumlattırarak imla ettirmiştir. Konevî ve Tilimsânî ile birlikte ilk Fusus şârihlerinden sayılan Cendî, İbnü’l-Arabî’nin öğretilerinin anlaşılmasında önemli katkılar sunmuş, büyük oranda kendisinden sonra kaleme alınan şerhlerin -Baba Rükneddin ve Molla Câmî’ninkiler başta olmak üzere- neredeyse tamamında belirleyici bir rol üstlenmiştir. Nitekim Câmî’ye göre, Cendî’nin tasavvuftaki yetkinliği de Fusûs’u yorum tarzında kolaylıkla kendini göstermektedir. Câmî’nin de belirttiği üzere eserlerinde İbnü’l-Arabî’nin hâtem-i velâyetine vurgu yapışı, telif ettiği metinlerde ana dayanağının hâtem-i velâyetin ruhu oluşu Cendî’nin tasavvufî bilgisinin kaynaklarına ve tasavvufî tecrübesine ilişkin fikir vermektedir.

İbnü’l-Arabî tasavvufuna özgü varlık-bilgi bahislerine dair pek çok konu Cendî’nin eserlerinde, içerik bakımından aynı fakat kısmî bir üslup farklılığıyla kendini gösterir. Ayrıca Cendî nazarî meselelerin yanı sıra tarikat pratiklerine dair detayları da muhataplarının istekleri doğrultusunda ele almış, muhataplarını dikkate alışında onların dilsel tercihini önemsemiş, bu bağlamda eserlerinde niçin Arapça ve Farsça’yı tercih ettiğini de özellikle belirtmiştir. Nitekim Nefhatü’r-rûh’u Arapça’ya aşina olmayan bir topluluk için kaleme aldığını özellikle ifade etmiştir. İki bölümden oluşan kitapta, eseri mütalaa edenlerin faydalı dini bilgileri elde edeceğini ve kendilerinin yakin mertebesinde ilerlemelerine imkan vereceğini öne sürmektedir. İlk bölümde nefsani eksiklikleri giderecek ve insanı manen olgunlaştıracak çeşitli yararlı bilgiler başlığı altında; marifetullaha dair temel meseleler ve insan-ı kâmilin mahiyetinden söz etmiştir. İkinci bölümde ise tarikat erbabının riayet etmesi gereken ibadetler ve ahlak pratiklerine dair hususlara değinmiştir. Cendî’nin burada genel itibariyle daha çok pratik tasavvufun ilkelerini metafizik bir dil eşliğinde teorik bir çerçeveye taşıdığı görülmektedir. 

Öne Çıkan Eserleri

  • Şerhu Fusûsi’l-Hikem: thk. Seyyid Celâleddîn Âştiyânî, Dânişgâh-ı Meşhed, Meşhed 1982.

  • Nefhâtü’r-Rûh ve Tuhfetü’l-Fütûh: thk. Necîb Mâyil-i Herevî, İntişârât-ı Mevlâ, Tahran 1982; trc. Hayreddin Yılmaz, Vuslat Yolu, İnsan Yayınları, İstanbul 1996.

    Kaynak: İslam Düşünce Atlası
    Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu