Hayatı

Konya’dan Manastır’a göçen Sancaktarzâde ailesine mensup olan İsmail Hakkı, 1846 yılında Manastır'da doğdu. Babası Hacı İbrahim Edendi, annesi Hatice Hanımdır. İlk eğitimini Manastır’da Mekteb-i İ’dâdiye’de aldı. Ardından Hacı Mustafa Efendi’den Arapça okudu. Hocasının vefatı üzerine eğitimine Haydar Gazi Medresesi’nde devam etti. Daha sonra ihtisas yapmak üzere İstanbul’a taşındı. Süleymaniye Medresesi’nde Mustafa Şevki Efendi’den Arapça dil bilimleri, Tikveşli Yusuf Ziyâeddin’den temel İslâm bilimleri alanında ders gördü. İcazetini aldıktan sonra Ayasofya vaizi olarak atanması ile şöhreti arttı. 1882 yılında askeri lisede başladığı müderrislik hayatı 40 yıl devam etmiş, özellikle kelâm ilminde otorite olmuştur. Sebîlürreşâd ve Sırât-ı Müstakim dergilerinde yazıları yayımlanmıştır. 1912 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. 

İslam Düşünürleri

Öğretisi

Kendini Maturidî kelâmcısı olarak vasıflandıran Manastırlı’nın eserlerinde, döneminin maddeci ve ateist felsefi akımlara karşı İslâm kelamını savunan bir tavır mevcuttur. Ona göre, filozofların iddialarının aksine âlem bir bütün olarak sonradan var olmuştur ve ebedi değildir. Allah dilediği zaman maddeyi topyekün yok edebilir. Madde âdî bir sebep mesabesinde olsa da yegâne hakiki sebep Allah’tır ve dilediği vakit peygamberlerin elinde herhangi bir sebep bulunmaksızın harikulade şeyler yaratabilir. Dahası Allah, var olan alemden daha mükemmelini yaratmaya da kadirdir. Dolayısıyla yaratılandan daha mükemmelin yaratılması imkansızdır şeklinde formüle edilen iddia temelsizdir.

Manastırlı’ya göre Allah gaybı insanlara vahiy veya ilham yolu ile bildirebilir. Örneğin din konusundaki ihtilaflar çoğalınca Allah din alimlerine dînî ilimleri yazmaları hususunda ilham vermektedir. Fakat gayb ilimlerine yönelmek dinen uygun değildir. İnsanların uydurduğu astroloji gibi hurafelere de itimat edilmemelidir. Bununla beraber cin gibi idrak eden varlıkların var olduklarını tasdik etmek gerekir. Cinlerin maddeleri 5. unsur sayılan esir olabileceği gibi insanlığın henüz keşfetmediği farklı bir unsur da olabilir. Pozitivistlerin iddialarının aksine cinlerin uzun mesafeleri kat etmeleri ve diledikleri şekle girebilmeleri imkansız değildir. Fakat cinler şeffaf oldukları için görülmeyebilirler. İnsan ruhu her ne kadar ezeli olmasa da ebedidir. Onun saadeti, ölümden sonra tüm tabiat kanunlarını bilmesi ve tüm hakikatleri müşahade ederek lezzet almasıdır. Ahirette ruhlar bedenlerine geri döneceklerdir.

Manastırlı, Allah'ın sıfatları arasında tekvini müstakil olarak ele alıp, Eş'arîlere muhalefet etmiş ve bu konuda onları eleştirmiştir. Yine benzer şekilde hüsün ve kubuhun insan aklı tarafından ulaşılabilecek değerler olduğunu, insanın yaratılışındaki temel amacın Allah'ı bilmek ve onun emirlerine itaat etmek olduğunu ifade etmektedir.  Miraç, şefaat, kabir azabı gibi konularda da klasik Maturidî akaidini savunmaktadır. Allah aslah olanı yaratmak zorunda değildir. Ru’yetullah haktır. İnsanların kendi fiillerine tesir eden tikel iradeleri mevcuttur. İnsan bu irade ile bir fiil yapmaya meyletse Allah o fiili yaratır. Allah var olacak her şeyi bilmiş (kader) ve var olacak her şeyi de o bilgisine göre irade etmiştir (kaza). Fakat bu insanın sorumluluğuna herhangi bir halel getirmez. Zira ilim maluma tabidir ve Allah insanın ne yapacağını, kişi öyle yapacağı için bilmiştir. Bununla beraber ister hayr ister şer olsun her şeyin yaratıcısı Allah’dır.

Manastırlı, Osmanlı’nın son döneminde Batıdan intikal eden problemlerin İslam’ın özünde olmadığını ve İslam’ın bu problemlere çözüm olabileceğini savunmaktadır. O, bu tür problemlere çözüm için İslam içerisinde kalınarak içtihadın kullanılması gerektiğini vurgular ve içtihat kapısının kapandığını iddia edenlere karşı aklî ve nakli deliller sunar. İçtihat kesin sonuç vermese de bunlara uyulması gerekir. Öte taraftan içtihat İslam’ın her alanında uygulanamaz. Örneğin akide, ibadetler ve edeple ilgili hükümlerde içtihat yapmak mümkün değildir. İnsanlar ve milletlerarası ilişkiler sonsuz tikel meseleleri içerdiği ve kanunlar örf ve adetlere göre değiştiği için bu meselede içtihat yapılabilir, hatta yapılması zorunludur. İçtihat sırasında topluma genel olarak faydalı olacak ve sıkıntıları giderecek durumların göz önünde tutulması gerekir. Müçtehidin belirli yetkinlik şartlarını hâiz olması gerekir. Bunlardan biri ise toplumun ihtiyaçlarının kavranmasıdır. Dolayısıyla naslar yorumlanırken zamanın şartları göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin çok eşlilik ve tesettür gibi konularda İslâm, kadının fıtratına uygun olanı tercih etmiş ve onun hakkına tecavüz etmemiştir. Dinlerin ve mezheplerin görüşlerine genel hatlarıyla vakıf olan Manastırlı, Hıristiyanlık ve Mecusilik gibi dinlerin de problemleri ve tutarsızlıkları hakkında yazmıştır.

İslam herhangi bir yönetim biçimi öngörmemiş olsa da meşruti idareye uygundur. Aynı şekilde demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü, örgütlenme ve toplanma özgürlüğü, parlamenter sistem gibi temsilciliğe dayalı sistemler İslam’ın temel kaideleri ile uygundur.

Öne Çıkan Eserleri

  • Hak ve Hakikat: Külliyat-ı İsmail Hakkı Manastırlı, Sıratı Müstakim Matbaası, Dârülhilâfetilaliyye 1329.

  • Metâlib-i İrfâniyye ve İzahat-ı Nûniyye: Şirket-i Sahafiye-i Osmaniye Matbaası, İstanbul 1312.

  • Telhîsu'l-Kelâm fi Berâhîni Akâidi'l-İslam: nşr. Arif Kübraoğlu, Fatih Gençlik Vakfı Matbaası, İstanbul 1989.

  • Ahkâm-ı Şehr-i Sıyam, İstanbul, 1309.

  • Mevâidu’l-in‘âm fî ‘akâidi’l-İslâm, İstanbul, 1314.

  • Mevâhibü’r-Rahmân fî menâkıbi’l-İmâm Ebî Hanîfe en-Nu‘mân, İstanbul, 1310. 

  • Kitâbu’l-vesâyâ ve’l-ferâiz, İstanbul, 1326.

  • Kosova Sahrası Mev’izası. Selanik, 1327.

  • Şerhu’s-sadr bi-fezâili leyleti’l-kadr, İstanbul, 1325.

  • Tercümetü’r-Risâleti’l-Hamîdiyye (Beyyinât-ı Ahmediyye), Hüseyin el-Cisr’in er-Risâletü’l-Hamîdiyye’sinin tercüme ve şerhinden ibaret olup 1307-8 ve 1329’da İstanbul’da basılmış, 1973’te İslam Hak ve Hakikat Dinidir adıyla sadeleştirilerek yeniden neşredilmiştir.

  • Mevâiz, İstanbul, 1324.

  • Usûl-ı Fıkh, İstanbul, 1328.

  • Tefsir-i Sure-i Yasin, İstanbul, 1316.

  • Vesâil-i Felah, İstanbul, 1313.

  • Kitâbu’l-Vesâyâ ve’l-Ferâiz, İstanbul, 1326.

  • Fusûlu’t-Teysîr fi Usûli’t-Tefsîr.           

    Kaynak: İslam Düşünce Atlası
    Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu