Hayatı
Çocukluk ve gençlik dönemi hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Kaynaklarda sağlam bir zeka ve muhakeme gücüne sahip olduğu söylenir. Onu akranı ve arkadaşı İbn Akîl’den ayıran önemli özelliklerinin başında, kimi usûl konularında Mutezilî eğilimli görüşlere sahip olmasıdır. Bununla birlikte İbn Akîl’in başına gelen tövbe hadisesinin bir benzerini yaşamamış olması, eserini bu hadiseden çok sonra yazdığına delil teşkil edebilir. Ayrıca Kelvezânî edebiyat ve şiirle de iştigal etmiş, şiirlerinden bazıları günümüze ulaşmıştır. Kelvezânî’nin dönemin ileri gelen alim ve yöneticileri nezdinde saygı gördüğü ve sözüne güvenildiği bilgisi mevcuttur. Kiyâ el-Herrâsî’nin, kendisini gördüğünde “işte fıkıh geliyor” mealinde bir ifade kullanması ve Hanefî Kâdî Ebû Abdullah Muhammed b. Ali ed-Dâmegânî’nin nezdinde noterlik vazifesinde bulunması bunu teyit eder. Yine Ehl-i Sünnet ve Şîa arasında vuku bulan olayların yatıştırılmasına öncülük etmesi yaşadığı devirde muteber biri olduğuna gösterir. Kimi çalışmalarda Kelvezânî’nin hocaları arasında zikredilmekle birlikte Gazzâlî ile Kelvezânî arasında bilindik anlamda bir hoca talebe ilişkisinin bulunduğunu söylemek çok mümkün görünmemektedir. Gazzâlî’nin 484 yıllarında Bağdat Nizâmiye Medresesi’ne müderris olarak tayin edildiği ve burada yaklaşık dört yıl ders verdiği bilgisi mevcuttur. Bu derslere İbn Akîl ile birlikte Kelvezânî’nin de katıldığına dair malumat tabakat kitaplarında yer alır. Fakat bu bilgi gerek Kelvezânî’nin, gerekse İbn Akîl’in o sırada elli küsür yaşında olduğu ve her ikisinin de Hanbelîlikte otorite kabul edildikleri bilgisi ile birlikte değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Dahası Gazzâlî’nin uzlete çekilmesi ve akabinde olgunluk çağı eserlerini vermesi Bağdat Nizâmiye Medresesi’ndeki derslerinden sonraki döneme tekabül eder. Telif ettikleri eserler incelendiğinde İbn Akîl ve Kelvezânî’nin hocaları Ebû Ya'lâ ile ve bir birileriyle birçok meselede ihtilaf ettikleri ve hatta mezhep imamından farklı içtihatlarda bulundukları bilgisi yine bu hususta önemli birer veri olarak karşımıza çıkar.
Öğretisi
Kelvezânî hocası Ebû Ya'lâ ve ders arkadaşı İbn Akîl ile birlikte Hanbelî usûlünün kurucu imamları arasındadır. Usûl eseri incelendiğinde Kelvezânî’nin hocası gibi usûl-i fıkhı üç ana başlıkta incelediği görülür. Bununla birlikte hocasının tasnifi asl, mefhumü’l-asl ve istıshâb şeklinde iken o ikinci kısmı ma’kulü’l-asl olarak isimlendirmiştir. Kelvezânî, sistematik bakımından hocasını takip etmiş olsa da usûlî konularda ona muhalefet etmekten çekinmemiştir. Şer’u men kablenâ’yı delil olarak görmemesi buna örnek olarak zikredilebilir. Hocasından farklı düşündüğü diğer konu da istihsanla ilgilidir. Ebû Ya'lâ’ya göre istihsan delil iken, Kelvezânî nezdinde istihsanın ancak illetin tahsisinde etkili olması mümkündür. Kıyastan udûl edilmesi anlamına gelecek bir istihsanın kabul edilmesi mümkün değildir. Aksi takdirde deliller hiyerarşisinde istihsanın kıyastan daha güçlü olması söz konusu olacaktır ki bu doğru kabul edilemez. Kelvezânî’nin birçok fıkhî meselede gerek hocasına ve gerekse mezhebine aykırı bir tutum sergilediğine dair bilgiler kaynaklarda yer alır. Bununla birlikte asıl önemli olan, özellikle hüsün-kubuh ve ona taalluk eden bildirim öncesi eşya ve fiillerin hükmü gibi meselelerde Mutezilî görüşleri tercih etmesidir. Ayrıca o Mutezilî usûlcü Ebü’l-Hüseyn el-Basrî’nin eserinden kimi zaman ismini zikrederek (yaklaşık on kere), çoğu defa da zikretmeden yoğun bir şekilde yararlanır. Bu, İbn Akîl’in gençlik döneminde Mutezilî görüşleri savunması sebebiyle tövbe metni yazarak canını kurtarması göz önünde bulundurulduğunda daha da önemli hale gelir. Zira kimi çağdaş çalışmalarda İbn Akîl’in akılcı Hanbelî şeklinde tavsif edildiği görülür. Mutezilî alimlerden ders alması ve onların görüşlerini benimsemesi dikkate alındığında, bu doğru bir tespit olarak addedilebilir. Fakat İbn Akîl’in otuzlu yaşlarda yaptığı tövbe sonrasında yazdığını düşündüğümüz usûl eserinde Mutezilî eğilimlere rastlayamayız. Tam aksine o, ilgili konularda Mutezile karşısında yer aldığını açık bir şekilde beyan ederek tövbe metnine sadakatini sürdürdüğünü göstermek ister gibidir. Her iki alimin usûl eserlerinin onlara ait son kanaatleri yansıttığından hareket edersek, Hanbelîlikte İbn Akîl’in değil Kelvezânî’nin akılcılığı temsil ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Öne Çıkan Eserleri
-
et-Temhîd fî Usûli’l-Fıkh: nşr. Müfid Muhammed Ebû Amşe, Câmiatü Ümmü’l-Kurâ, Mekke 1985.
-
el-Hidâye: nşr. Salih Ömeri, Riyad 1970.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu