Hayatı

İran’ın batısında bulunan Hemedan’ın Esderâbâd mevkiinde doğmuştur. 415/1025 tarihinde, doksan yaşını aşkın bir şekilde vefat ettiği göz önünde bulundurulduğunda 320-5/932-7 yıllarında doğduğu düşünülmektedir. İlk tahsilini Esterâbâd ve Hemedân’da yaptı. Bu dönemde, hepsi de Şâfiî-Eş’arî olan Zübeyr b. Abdülvahid el-Esedâbâdî, İbrahim b. Seleme el-Kattân, Abdurrahman b. Hamdân el-Cellâb ve Abdullah b. Cafer b. Faris (ö. 346/957) gibi alimlerden hadis okudu. 346/957 tarihinde Basra’ya gitti. Burada Ebu Haşim el-Cübbâî’nin talebelerinden olan Ebû İshâk İbrahim b. Ayyâş’tan (ö. 386/996) Mu’tezilî kelâmını okudu. Buradan, yine Ebu Hâşim el-Cübbâî’nin talebelerinden olan Ebu Abdullah Hüseyin b. Ali el-Basrî’nin (ö. 369/979) derslerine katılarak kelâm öğrenimini sürdürdü. Kadı Abdülcebbâr bu iki hocası üzerinden Ebu Ali ve Ebu Haşim el-Cübbâî’nin fikirlerini öğrenme fırsatı bulmuştur. 360/970 yılında Râmehürmüz’e geçti. Uzun bir süre kaldı ve el-Muğnî adlı ansiklopedik eserini burada kaleme aldı.

Döneminin yöneticileri tarafından mülhitlere reddiye yazmakla görevlendirilen kelamcılardan biri oldu. Büveyhi hükümdarı Müeyyedüddevle’ye danışmanlık yapan ve Mu’tezilî alimleri himaye etmesiyle tanınan Sâhib b. Abbâd’ın davetiyle Isfahan’a geldi. Burada ilmî tartışma meclislerine katıldı ve Sahib b. Abbâd’ın vezir olmasıyla Kadı Abdülcebbâr da Rey’de kadı’l-kudât (baş kadı) tayin edildi. Sahib b. Abbâd’ın 385/995 tarihinde vefat etmesine kadar bu görevine devam etmiştir. Sahib b. Abbâd vefat ettiğinde Kadı Abdülcebbâr, onun, içki içtiği ve tövbe etmeden öldüğüne kâni olduğu için, cenazesine gitmemiştir. Bunun üzerine ortaya çıkan dedikodular neticesinde Fahrüddevle (ö. 387/997) onu görevinden almış ve mal varlığına el koymuştur. hayatının bundan sonraki kısmını da Rey’de geçiren Kadı Abdülcebbâr, 415/1025 yılında doksan yaşını aşkın bir şekilde vefat etmiştir.

Öğretisi

Kadı Abdülcebbar’ın Şâfiî fıkhı ve Eş’arî kelâmı okuduğu, fakat kelâm alanında yetkinleştikçe Eş’arî kelâmını yetersiz bulduğu, bu nedenle Mu’tezile saflarına katıldığı aktarılır. Onun bu dönüşümünde, Ebu Haşim el-Cübbâî’nin talebeleri olan Ebu Abdullah Hüseyin b. Ali el-Basrî (ö. 369/979) ile Ebû İshâk İbrahim b. Ayyâş’tan (ö. 386/996) okuduğu Mu’tezile kelâmı derslerinin büyük etkisi olmuştur. Mu’tezilî kelâmcıların çoğu fıkıhta Hanefîliği tercih ederken Kadı Abdülcebbâr Şâfiîliği bırakmamış, Rey’de Şâfiî fıkhı üzere baş kadılık yapmıştır. O, Mu’tezilî gelenekte Kâdı’l-kudât (baş kadı) unvanını alan ilk kişi olmuştur.

Kadı Abdülcebbâr, Mu’tezile’nin beş esasını farklı kitaplarında farklı şekillerde ifade etmiştir. Bu çerçevede o, bazen tevhid ve adalet, bazen tevhid, adalet, nübüvvet ve şerâi’ bazen de tevhid, adalet, el-menzile beyne’l-menzileteyn, el-va’d ve’l-va’îd, el-emr bi’l-ma’rûf ve’n-nehy ani’l-münker gibi tasniflere başvurmuştur. Kadı’nın, kendisinden önceki Mu’tezilî âlimlerin “adalet ve tevhid” şeklinde ifade ettiği beş esasın iki temel aslını, “tevhid ve adalet” şeklinde ifade ettiği, dolayısıyla tevhid prensibini adalete göre daha esaslı ve kapsayıcı kabul ettiği görülür.

Hocası Ebu Abdullah Hüseyin b. Ali el-Basrî’nin vefatıyla birlikte Basra Mu’tezile’sinin başına geçmesiyle mezheb içerisinde önemli bir konuma yerleşen kadı Kadı, mezhebin kendisine kadar gelen birikimini derleyip toparlaması ve sistematik bir şekilde ortaya koymasıyla da Mu’tezilî gelenek açısından önemli bir isim olmuştur. Bu yönüyle onun, Eş’arîlik’te Bâkıllânî, Mâtürîdiyye’de Ebu’l-Mu’în en-Nesefî’ye tekâbül ettiği söylenir.

Kadı’nın, kendisinden sonra gelen Mu’tezilîlerin, Mu’tezilî düşünceyi İmâmî ya da Zeydî fikirlerle birlikte sürdürdüğü göz önünde bulundurulduğunda, onun, ortaya koyduğu fikirler itibariyle katışıksız Mu’tezilî fikirleri savunan son Mu’tezile kelâmcısı olduğu söylenebilir.

Kadı mu’tedil fikirlere sahip olmuş bir Mu’tezilî kelamcıdır. Her ne kadar eserlerini telif ederken Mu’tezilî kelâmcıları müdâfaa ettiği görülse de, çok sayıda araştırmacı, ortaya koyduğu fikirler ile Mu’tezile’yi kısmen Sünnî düşünceye yakınlaştırdığını ifade eder. Söz gelimi insanın fiillerinin sahibi olduğunu ifade etme noktasında Cübbâîler ile birlikte yerleşen “halk” tabirini problemli bulmuş, bunun yerine “ihdâs” ifadesini kullanmayı uygun görmüş, bu nedenle de eserlerinde insanın, fiillerini meydana getiricisi olduğunu ifade ederken “hâlık” değil “muhdis” ifadesini tercih etmiştir. Ona göre “halk” sadece fiilini maslahatına uygun bir şekilde yerine getiren varlık için kullanılır, bu ise sadece Allah’tır. Bununla birlikte Kadı, bu tercihinin, Tanrı tasavvurundaki bir değişiklikten değil, tamamen teorik nedenlerden kaynaklandığının da altını çizmiştir. Dolayısıyla, onun Mu’tezilî anlayışta yaptığı bu değişiklik onu bir Mu’tezilî olmaktan çıkarmayan bir anlayış farklılığından kaynaklanmıştır.

Kadı Abdülcebbâr, ortaya koyduğu fikirlerde Ebu Ali el-Cübbâî ve Ebu Haşim el-Cübbâî’nin fikirlerini benimsediği, ikisi arasındaki görüş farklılıklarında ise çoğunlukla Ebu Haşim el-Cübbâî’nin tarafında olduğu görülür.

Kadı Abdülcebbâr’ın fikirleri daha sonra öğrencilerinden Şerîf Murtezâ, Ebu’l-Hasan ed-Dâî, Ebû Cafer en-Nasr tarafından İmâmiyye Şiası içerisinde; Müeyyed Billah (ö. 1054/1644), İbn Metteveyh, Ahmed b. Hüseyin el-Âmilî ve Ebu’l-Kâsım el-Büstî tarafından da Zeydiyye içerisinde temsil edilmiştir.

Öne Çıkan Eserleri

  • Şerhu’l-Usûli’l-hamse (Telif) Şerhu’l-Usûli’l-Hamse, Thk. Abdülkerim Osman, Ahmed Ebû Haşim, Kahire: Mektebetu Vehbe, 1988 (Bir cilt içinde iki kısım). Şerhu’l-Usûli’l-Hamse: Mu’tezile’nin Beş İlkesi. Çev. İlyas Çelebi, İstanbul: Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, 2013 (2 cilt).
  • el-Muğnî fî ebvâbi’t-tevhîd ve’l-adl (Telif) Kahire: ed-Dâru’l-Mısriyye, 1963. (16 cilt. Her bir cildin editörü farklı.).
  • el-Muhtasar fî usûli’d-dîn (İhtisâr)(el-Muğnî’nin muhtasarı olduğu kabul edilir.) Nşr. Muhammed Ammâra, Kahire: Dâru’ş-şurûk, 1988, s. 189-282 (Resâilü’l-adl ve’t-tevhîd içinde).
  • Tesbîtü delâili’n-nübüvve (Telif) Thk. Abdülkerim Osman, Beyrut: Dâru’l-Arabiyye, 1966 (2 cilt).
  • Müteşâbihü’l-Kur’ân (Telif) Thk. Adnan Muhammed Zerzur, Kahire: Dâru’t-turâs, 1969 (2 cilt).
  • Tenzîhü’l-Kur’ân ani’l-metâin (Telif) Beyrut: Dâru’n-nehdati’l-hâdise, t.y.
  • Fazlu’l-i’tizâl ve Tabakâtu’l-Mu’tezile (Telif) Thk. Fuad Seyyid, Tunus: ed-Dâru’t-Tûnusiyye, 1974.

    Kaynak: İslam Düşünce Atlası
    Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu