Hayatı 

İbn Fûrek, yaklaşık 330/941 yılında Büveyhoğulları’nın yönetimindeki İsfahan’da doğdu. Eğitimine İsfahan’da başladı. Önce Şâfiî fıkhı tahsil etti, hadis okudu. Ardından dinî konulardaki sorularına tatminkâr cevaplar almak için kelâm tahsiline başladı. Bu amaçla Bağdat’a ve Basra’ya gitti. Ebü’l-Hasan el-Bâhilî ve İbn Mücâhid et-Tâî gibi Eş‘arî’nin öğrencilerinden kelâm dersleri aldı. Çağdaşları Bâkıllânî ve İsferâyînî ile ilimi tartışmalar yürüttü. Basra’dan Bağdat’a gidip burada bir süre daha eğitimini sürdüren İbn Fûrek Isfahan’a döndü. Burada Sâhib b. Abbâd’ın meclislerinde katıldığı ilmî tartışmalarda Ehl-i sünneti savundu. Rey’de katıldığı münâzaralarda Mu‘tezile’yi eleştirmesi sebebiyle işkence gördü, Şîraz’a sürgün edildi.

Şîraz’da sûfî İbn Hafîf eş-Şîrâzî’den etkilendi, ancak tasavvufî bir uzlet yerine talebe yetiştirmeyi tercih etti. 368/978 yılında Nîşâbur’a döndü; Nîşâbur’da hadis dersleri aldı, sûfî büyüklerinin sohbetlerine katıldı. Burada kendisi için yapılan medresede yıllarca talebe okuttu. Abdülkerim el-Kuşeyrî, Ebü’l-Kâsım el-Kuşeyrî ve Ebû Bekir el-Beyhâkî onun öğrencilerinden bazılarıdır. Gazneli Mahmud’un daveti üzerine gittiği Gazne’de Kerrâmî âlimlerle yaptığı münâzaralar sonucunda bazı sıkıntılar çekti. Nîşâbur’a dönerken yolda vefat etti, Hire’de defnedildi. Bir başka rivayete göre Nîşâbur’da öldü ve orada defnedildi.

Öğretisi

İbn Fûrek, İmam Eş‘arî’nin görüşlerinin tespit edilmesi, sistemleştirilmesi ve sonraki nesillere aktarılmasında önemli katkısı olan bir âlimdir. Bu nedenle, Eş‘arî kelâmının üçüncü tabakasından sayılır. Kelâmî görüşleri Eş‘arîlik içerisinde olmakla birlikte Eş‘arîlikten ayrıldığı bazı düşünceleri de vardır. Diğer yandan, kelâm ve tasavvuf ilişkisi konusunda Muhâsibî’nin bulunduğu bir pozisyonda değerlendirilebilir. 

Kelâm İlmindeki Önemi ve Kelâmî Görüşleri

İbn Fûrek daha çok kelâmcı olarak tanınmıştır. İbn Fûrek’in kelâm ilmine önemli katkılarından biri Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin görüşlerini tespit etmesi ve sistemli bir şekilde nakletmesidir. Böylece Eş‘arîliğin köklü bir kelâm ekolü haline gelmesini sağlamıştır.

el-Hudûd fi’l-usûl adlı eseri fıkıh usûlü, mantık ve kelâm ilminin kavramlarını içeren bir eserdir. Ehl-i sünnet kelâmının kurulmaya başladığı bir dönemde onun kelâmî kavramları tanımlayan bir eser yazması önemlidir.

İbn Fûrek akıl ve nakil konusunda orta bir yolu takip ederek öncelikle akıl ve naklin alanlarını belirlemiş, ancak bu iki bilgi alanının kati bir şekilde birbirinden ayrılmasını kabul etmemiştir. Onun bilgi teorisine göre akıl hakkı batıldan ayırmakla birlikte dinî konularda sınırsız bir bilgi kaynağı değildir. Dinî konularda nasların bildirdiği hükümler esastır. Hz. Peygamber’den nakledilen bir hadisin kelâmî açıdan kesin bilgi kaynağı olması, haberin sübutunun kesinliği ve anlamının açıklığına bağlıdır. İbn Fûrek Ehl-i sünnet kelâmıyla uyumlu olarak ilhamı genel geçer bir bilgi kaynağı olarak kabul etmemiş, ancak itikadî konularda icmâyı bilgi kaynağı olarak kabul etmiştir.

İbn Fûrek’e göre evrendeki olaylar üzerinde düşünmek Allah’ın varlığına götüren en doğru yoldur. Bu anlamda Kur’ân’da esaslarına işaret edilen hudûs delili de Allah’ın varlığını kanıtlar.

İbn Fûrek, ilâhî sıfatların tenzih ilkesine uygun olarak anlaşılması gerektiğini belirtir. Bu sebeple yine Eş‘arî teoriyle uyumlu olarak haberî sıfatların lafızlarını reddetmeden tenzihe uygun anlamlarla tevil edilmeleri ve tevilin Arap dili kurallarına göre yapılması esas olmalıdır. Haberî sıfatların tevil edilmesi konusundaki bu yaklaşım, mezhep içerisinde zamanla daha fazla yerleşmiş, İbn Fûrek bu yaklaşımını sadece kelâmî eserlerinde değil, tefsir eserinde de sürdürmüştür. İbn Fûrek sahih hadisleri kabul etmekle birlikte, Kur’ân’a ve tenzih ilkesine aykırı hadislerin tevil edilmesi gerektiğini savunur. Tenzih ilkeleriyle çelişen nasların akla ve Arap dilinin kurallarına uygun olarak tevil edilmesi, onun temel yöntemlerinden biridir. Bu konudaki tavrı Eş‘arî okul içinde önemli bir başlangıç noktası oluşturmuştur. 

İbn Fûrek; müstakil bir bekâ sıfatı ispat etmesi, peygamber olmayan kimselerin mûcizeye benzer harikalar gösteremeyeceğini savunması, sadece erkeklerin peygamber olabileceğini söylemesi, günahları büyük-küçük diye ayırmadan hepsini aynı statüde kabul etmesi gibi konularda mezhep içinde farklı görüşler de ileri sürmüştür.

Tasavvufî Yönü ve Tasavvufî Görüşleri

İbn Fûrek zühd ve takvâ derecesine ulaşmış bir sûfî sayılır. Ona göre, sûfî ve zâhid olmak için ihtiyaç dışındaki dünya malının terk edilmesi gerekir. Zühd tavrının esas örneği Hz. Peygamber’dir; dünyayı bütünüyle terk etmemiş, evlilik hayatını sürdürmüş, bir taraftan ibadetle meşgul olurken diğer taraftan dünya işlerini yürütmüştür.

İbn Fûrek, tasavvuf hakkında yazdığı el-İbâne adlı eserini, klasik tasavvufî eserler gibi tövbe ile başlayıp dua ile bitirmektedir. Eserde tövbe, inâbe, zühd, vera, sıdk, sabır, hamd, şükür, dünya, zenginlik, fakirlik, ihlas, riya, şirk, marifet, tevhid, ibadet, tevekkül gibi yüzden fazla tasavvufî kavram ele alınmıştır. Ona göre sûfîler ile Eş‘arî kelâmı arasındaki temel uyum noktası, bütün hayır ve şerrin, fayda ve zararın ancak Allah’tan geldiğine ilişkin inançtır.

Öne Çıkan Eserleri

  • Mücerredü Makâlât’i’ş-Şeyh Ebi’l-Hasan el-Eş‘arî: nşr. Daniel Gimaret, Beyrut 1986.
  • Müşkilü’l-Hadîs ve Beyânüh: nşr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî, Halep 1402/1982; nşr. Mûsâ Muhammed Ali, Beyrut 1983.
  • Tefsîrü’l-Kur‘ân (Me‘âni’l-Kur‘ân): Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 50.
  • el-Hudûd fi’l-Usûl (Mukaddime fî Nüket min Usûli’l-Fıkh): Beyrut 1342.
  • el-İbâne ‘an Turukı’l-Kâsıdîn ve’l-Keşf ‘an Menâhici’s-Sâlikîn ve’t-Teveffür ilâ ‘İbâdeti Rabbi’l-‘Âlemîn: Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., Hazine, nr. 308.
  • el-İntikâ’ min Ehâdîsi Ebî Müslim Muhammed b. Ahmed el-Bağdâdî: Dârü’l-Kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 41/7

    Kaynak: İslam Düşünce Atlası
    Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu