Hayatı
Tam ismi Ebû Mûsa İsa b. Ebân b. Sadaka’dır. Bazı kaynaklarda yer alan el-Kâsânî nisbesi ile atalarından birinin adının Merdânşah olması onun İran asıllı olduğunu göstermektedir. Dedesi Sadaka, Halife Mansur döneminde cehbez ve vergi toplama sorumlusu olarak görev yapmıştı. Oğlu Fazl b. Îsâ ise hatipliği ve vaizliği ile bilinen, hadis rivayetinde zayıf kabul edilen ve bazı hadisçiler tarafından Kaderîyye mezhebine mensup olmakla itham edilen biriydi.
Önceleri Ehl-i hadis ekolüne mensup iken arkadaşı İbn Semâʿa’nın yönlendirmesiyle Şeybânî ile tanıştı ve sorularına aldığı cevaplardan etkilenerek Ehl-i rey ekolüne intisap etti. Hac için gittiği Mekke’de aynı konuda iki kere hata yapması ve fıkıh konusunda bilgi sahibi olduğu anlaşılan bir arkadaşı tarafından uyarılması üzerine, şu ana kadar edindiği hadis bilgisinin fıkhî meselelerde kendisine yeterli olmadığını anlaması şeklinde gerçekleşen bir olay da, Serahsî tarafından onun hadis öğrenimini bırakıp fıkıh öğrenmek üzere Şeybânî’nin meclisine katılma sebebi olarak zikredilir. Tarihçi ve ensâb alimi Medâînî’nin (ö. 228/843) tavsiyesi üzerine hadis mezhebinden fıkıh mezhebine geçtiğini kendisinden aktaran kaynaklar da vardır.
Bazı kaynaklarda belirtildiğine göre İsa b. Ebân Ebû Yusuf’un meclisine hiç katılmadı. Şeybânî'nin meclisinde ise bir rivayete göre altı ay, diğer bir rivayete göre ise on bir ay bulundu (Saymerî, s. 147; İbn Ebi'l-Avvâm, s. 360). Sonrasında Şeybânî’nin Rakka kadılığına getirilmesi üzerine mektuplaşmak suretiyle kendisinden istifade etmeye devam etti. Şeybânî dışında Îsâ b. Ebân’ın rivayet hocaları arasında; İsmâil b. Ca‘fer el-Ensârî, Hüşeym b. Beşîr ve İbn Ebû Zâide gibi isimler yer alırken, kendisinden de Hasan b. Sellâm es-Sevvâk ve Şuayb b. Eyyûb es-Sarîfînî rivayette bulundu. Ebû Hâzim el-Kâdî, Bekkâr b. Kuteybe ve Nusayr b. Yahyâ gibi Hanefi mezhebinin önemli isimleri de kendisinden fıkıh eğitimi aldı. Bağdatlı tanınmış sûfî Ebû Hamza Muhammed b. İbrâhîm onun azatlısı idi.
Ramazan 210/Aralık 825 tarihinde Yahya b. Eksem’in naibi olarak Bağdat’ın doğu yakasında Askerülmehdi kadılığına, 7 Rebîülevvel 211/17 Haziran 826 tarihinde ise İsmail b. Hammâd’ın (ö. 212/827) yerine Basra kadılığına tayin edildi ve vefatına kadar bu görevi sürdürdü (Bağdâdî, XII, 479; Leknevî, s. 151).
Kaynaklara göre İsa b. Ebân güzel yüzlü, zeki, güçlü hafızaya sahip, iyi giyimli, varlıklı, öldüğünde çocuklarına miras bırakmayacak kadar cömert ve çokça harcama yapan bir kimseydi.
Çağdaşları onun fıkıh ilmine ve kadılık mesleğine vukufiyetinden övgüyle söz ederler. Kaynaklarda, davaları çok kısa süre içerisinde sonuçlandırdığı, bazı miras konularında Hilal b. Yahyâ gibi meslektaşlarının da faydalandığı detaylı mahkeme kayıtları tuttuğu ve genel olarak mahkeme kayıtlarını tutarken daha evvel kimsenin uygulamadığı son derece pratik ve faydalı yöntemler kullandığı yer alır (Vekî, s. 170-174; İbn Ebi’l-Avvâm, s. 370; Saymerî, s. 149).
Îsâ b. Ebân, gerek kendi yazdığı, gerekse kendisine yazılan reddiyeler aracılığıyla devrinin ilmi tartışmalarında etkin bir rol oynamıştır. En ünlü eseri olan Hucecü (el-Huccetü)’s-sagîr’de Hanefi mezhebinin haber teorisini inşa etmiş ve mezhepte uygulamaya konu olmayan hadislere getirdiği yorumlarla mezhep müdafaası yapmıştır. el-Hucecü (el-Huccetü)’l-kebîr isimli eserinin Şâfiî’nin kadim mezhebine reddiye olduğu belirtilir. er-Red ʿalâ Bişr el-Merîsî ve’ş-Şâfiî fi’l-ahbâr isimli eserinde Bişr b. Gıyâs el-Merîsî ve Şâfiî’nin haber anlayışlarını eleştirirken, Hatâü’l-Kütüb isimli eserinde ise fıkhî eleştirilerinin hedefinde hocası Şeybânî’nin eserleri üzerinden Hanefi mezhebinin kurucu imamları vardır (Yılmaz, 118-121). Bazı kaynaklarda onun İmam Şâfiî ile ilmî tartışmalar yaptığı belirtilirken, kimi Şâfiî âlimler de İmam Şâfiî ile karşılaşmadığını ileri sürmüşlerdir (Özen, XXII, 481).
Îsâ b. Ebân’ın; mezhep sistematiği, yargı, kıyas ve içtihat alanındaki görüşleri, farklı mezhep mensuplarının kaleme aldığı red türü eserlerde eleştirilmiştir. Bu eserlerden bazıları şunlardır: 1. Ebû Cafer et-Tahâvî, er-Red alâ İsa b. Ebân fi kitabihi’l-lezî semmâhu: “Hataü’l-kütüb”. 2. Ebü’l-Abbas İbn Süreyc, er-Red alâ İsa b. Ebân. 3. Sehl b. Hârûn, Kitâb ilâ İsa b. Ebân fi’l-kazâ. 4. İsmail b. Ali en-Nevbahtî, Kitâbü’r-Red alâ İsa b. Ebân fi’l-kıyas ve 5. en-Nakz ʿalâ İsa b. Ebân fi’l-ictihâd (Yılmaz, s. 121-122).
Öğretisi
Fıkıh Anlayışı ve Hanefî Mezhebindeki Yeri
Şeybânî’nin yanında altı ya da on bir ay gibi kısa bir süre bulunan İsâ b. Ebân, bu süreyi iyi değerlendirmiş ve hocasından duyduğu birçok fıkhi meseleyi sonraki literatürde Nevâdiru İsâ b. Ebân olarak anılacak eserinde derlemiştir (Yılmaz, s. 117; Ençakar, s. 130). Şeybânî Rakka’ya kadı olarak atandığında kendisine mektup yoluyla sorduğu sorulara verdiği cevapların yer aldığı ve literâtüre Mükâtebâtü Îsâ b. Ebân vb. isimlerle geçen bir çalışması daha vardır. el-Hucecü’s-Sagîr ve Kitâbü’ş-şehâdât isimli eserleri de, kurucu imamların ve kendisinin çeşitli fıkhi konularda görüşlerinin yer aldığı çalışmaları arasındadır. Hanefi mezhebinin fürû literatüründe onun günümüze ulaşmayan bu eserlerinden yapılmış birçok fıkhi rivayet mevcuttur. Ayrıca kaynaklarda, İsa b. Ebân’ın sahip olduğu ve aralarında büyük ihtimalle Şeybânî’nin eserlerinin de bulunduğu kitapların kenarlarına kaydettiği fıkhi talil ve nüktelerden oluşan notlarının bulunduğu geçmektedir. Vefatından sonra bu kitapların, her bir yaprağının bir dirheme satıldığı kaydedilmektedir (Yılmaz, s. 121-122). Eserleri arasında geçen el-İlel fi’l-fıkh isimli çalışması, onun bahse konu nitelikteki notları olabilir.
İsâ b. Ebân, Şeybânî’den yaptığı fıkhî nakillerin dışında öğrencisi Nusayr b. Yahyâ’nın kendisine sorduğu ve mezhebin temel metinlerinde yer almayan yeni meselelere (nevâzil) dair verdiği cevaplarla da mezhep mesailinin gelişimine katkıda bulunmuştur. (Semerkandî, vr. 154a, 274a, 286a, 318a, 329a)
Ancak Îsâ b. Ebân, Hanefi füru literatüründe kendisine daha çok, mezhebin bazı fıkhî meselelerine yönelttiği eleştiriler bağlamında yer bulmuştur. Ebû Hanife-Ebû Yusuf-Şeybânî çizgisindeki Kûfe ehl-i rey fıkhının kıyas örüntüsü dahilindeki işleyişini son derece iyi kavramış bir isim olan Îsâ b. Ebân, bu eleştirilerine Hataü’l-kütüb isimli eserinde yer vermiştir. O, günümüze ulaşmayan bu çalışmasında, başta el-Asl olmak üzere Şeybânî’nin eserlerinde yer alan ve mezhebin kıyas örüntüsüne aykırı olduğu için iç tutarlılık açısından problemli gördüğü meseleleri eleştirerek, kıyasa uygun fıkhi çıkarımlarda bulunmuştur. Mezhebin kıyas düşüncesine, mezhebi eleştirecek kadar sıkı bağlı olduğu anlaşılan Îsâ b. Ebân’ın bu eleştirilerine ilk olarak Tahâvî müstakil bir eserle (er-Reddü alâ Îsâ b. Ebân fî kitâbihi’l-lezî semmâhu “hataü’l-kütüb”) cevap vermiştir. Hâkim Şehid, Serahsî ve Burhâneddin İbn Mâze, kaleme aldıkları fıkıh eserlerinde yeri geldikçe onun bu eleştirilerine mezhep adına cevap veren fıkıhçılar arasındadır. Bu isimler çoğunlukla, mezhep imamlarının eleştiriye konu edilen görüşlerinde istihsan sebebiyle kıyası terk ettiklerini ifade ederken, zaman zaman da İsâ b. Ebân’ın yaptığı kıyas ve istidlalin zayıf ya da yanlış olduğunu, genel prensiplere aykırı olduğunu, ortak prensibin taraflarca farklı bir şekilde tatbik edildiğini ve bunlar dışında daha başka gerekçeler de ortaya koymak suretiyle mezhebin resmi görüşünü savunmuşlardır. Yanı sıra bu isimlerin, Îsâ b. Ebân’ın bir kısım eleştirilerini cevapsız bıraktığı, bazılarından da el-Asl’ın farklı rivayetlerinin tercihi bağlamında yararlandıkları görülmektedir.
İbni Kemalpaşa gibi tabakâtu’l-fukahâ yazarları, oluşturdukları tasniflerde Îsâ b. Ebân’a yer vermemişlerdir. Bu durum Îsâ b. Ebân’ın Hanefi mezhebindeki etki ve katkısının füru alanında oldukça sınırlı kalmasıyla açıklanabilir.
Fıkıh Usulü Anlayışı
Îsâ b. Ebân’ın Hanefi mezhebine yaptığı en önemli katkı usul-i fıkıh alanında olmuştur. Özellikle mezhebin hadis usulüne ilişkin görüşlerini Süfyân b. Sehtân’dan (Sehbân) sonra ilk defa ilmî olarak temellendiren ismin Îsâ b. Ebân olduğu söylenmiştir (Özen, XXII, 480). Kendisi, temel usul problemlerini ve tartışmalarını içeren el-Hucecü (el-Huccetü)’s-sagîr, er-Red ʿalâ Bişr el-Merîsî ve’ş-Şâfiî fi’l-ahbâr, el-Mücmel ve’l-müfesser, Kitâbü Haberi’l-vâhid ve Kitâbü İctihâdi’r-rey isimli eserleri kaleme almıştır. İlk üç çalışmasından IV. Yüzyılın önemli Hanefi usulcüsü Ebû Bekr er-Râzî el-Cessâs el-Fusûl isimli eserinde çeşitli alıntılar yaparak onun usul düşüncesinden kesitler sunmuştur. Cessâs’ın bu eseri, alandaki çalışmaları günümüze ulaşmayan Îsâ b. Ebân’ın usul düşüncesini yansıtan en önemli kaynak durumundadır.
Halife Me’mun’un huzurunda İsa b. Harun isimli bir şahıs tarafından “Hanefilerin hadislere muhalefet ettiği” iddiası ortaya atılması üzerine, hilafet makamının ve ilim çevrelerinin gündemine gelen hadisleri incelediği ve bunlarla ilgili mezhebin usûlî yaklaşımını ortaya koyarak Halife Me’mun’a takdim ettiği el-Hucecü (el-Huccetü)’s-sagîr isimli çalışması, onun usul problemlerini ihtiva eden en meşhur ve bilinen eseridir. Eserin telifi esnasında Îsâ b. Ebân, her bir meseleyi Hanefî-Mürciî kelamcısı Süfyan b. Sehtân (Sehbân/Sahtiyan) ile müzâkere edip tartışmak suretiyle kendisinden katkı aldığını belirtir (İbn Ebi’l-Avvâm, s. 371). Saymerî’nin verdiği bilgilerden hareketle, iki ana bölümden teşekkül ettiği anlaşılan eserde Îsâ b. Ebân önce haberlerin çeşitleri, nakil yolları, makbul ve merdüd haberlerin neler olduğu, çelişkili hadisler ve çözüm yolları gibi usûlî/nazarî konuları ele almış, sonrasında ise İsa b. Harun’un kitabında geçen hadisler için bölümler açarak, her bölümde Ebû Hanife'nin delil ve görüşünü, onu destekleyen rivayet ve kıyasları geniş biçimde ele almıştır (Saymerî, 148-149).
Hanefi mezhebinin usulde ve özellikle de haber teorisinde yerleşik görüşü haline gelen birçok temel mesele Îsâ b. Ebân tarafından vaz edilmiştir. “Bilgi değeri ve sorumluluk derecesi açısından haberlerin taksimi”, “Kur’ân’ın umum lafızlarının âhâd haberlerle tahsis edilemeyeceği” ve “âhâd haberlerin senet dışı bazı gerekçelerle reddedilebilmesi” gibi yerleşik Hanefi usûlünün ayırt edici prensipleri, ilk defa onun tarafından ortaya konulup temellendirilen usul esasları arasındadır. Bunlar arasında, mürsel hadisin müsned hadisten daha güçlü kabul edilmesi gibi Îsâ b. Ebân’ın kişisel tercihlerini yansıtan, ancak yerleşik Hanefi usulünde kabul görmemiş görüşler de bulunmaktadır.
Îsâ b. Ebân bilgi değeri açısından haberleri üç kısımda ele alır (Cessâs, III, 35 vd.):
1. Kesin doğru haberler: Herkesçe bilinen Mekke ve Medine gibi şehirlerin varlığı, Hz. Muhammed’in kendisine Allah tarafından kitap indirilen bir peygamber olduğunu iddia etmesi, Müslümanlara namaz, zekât, oruç ve hac gibi ibadetleri emretmesi örneklerinde olduğu gibi, tevatür yoluyla nakledilen haberler böyledir. Îsâ b. Ebân, tevatürün oluşması için haberi nakledenlerin ulaşması gereken herhangi bir sayı sınırlamasında bulunmamış yalan üzerinde anlaşıp birleşmeleri mümkün olmayan, farklı düşünce ve emellere sahip bir topluluğun aktardığı haberi mütevatir olarak nitelemiştir (Cessâs, III, 50). Cessâs, Îsâ b. Ebân’ın ancak zaruri olarak kesin bilgi gerektiren haberleri mütevatir olarak kabul ettiğini, istidlâle dayalı olarak kesin bilgi gerektiren haberleri bu kategoride değerlendirmediğini belirtir. Kendisinin tevatür yoluyla nakledilen haberlere verdiği örnekler ile “recm” ve “mestler üzerine mesh” haberlerini mütevatir olarak kabul etmemesi, tevatür kavramından “tabaka tevatürü” ile “amel tevatürü” olarak bilinen mütevatir haber türlerini kastettiği şeklinde bir yorumu da mümkün kılmaktadır.
2. Kesin yalan haberler: Yalancı peygamberlerin geleceğe dair haber verdiği ve yalan olduğu ortaya çıkan haberler ile akla ya da âdete aykırı olduğu için muhtevasının yalan olduğu herkesçe kabul edilen haberler böyledir.
3. Doğru ya da yalan olması mümkün haberler: Tevatür derecesine ulaşmadığı için ravilerinin yalan üzerinde anlaşıp birleşmesi mümkün olan haberler böyledir. İsâ b. Ebân tevâtür derecesine ulaşmayan bu tür âhâd haberlerin, başta ravilerinin zâhirî adalet vasfını taşımaları olmak üzere belirli şartlar dahilinde ahkam konusunda delil olduğunu kabul eder. O, bu tür haberlerin kesin bilgi ifade etmemelerine karşın delil değeri taşıdığını, Kitap, (ümmetçe kabul görmüş) sünnet ve icmâ asıllarına dayandırır (Cessâs, III, 50 vd.). İsâ b. Ebân, âhâd haberleri ahkam konusunda delil kabul etmekle birlikte, “kesin bilgi ifade eden delillerin kesin bilgi ifade etmeyen deliller karşısında terk edilemeyeceği” prensibinden hareketle, Kur’ân’ın anlamı zahir ve ümmetin ittifakıyla kendisinden husus kastedilmemiş olan umum ifadelerinin âhâd haberlerle tahsis edilemeyeceğini söyler (Cessâs, I, 158, 168). Onun âhâd haberlerle ilgili vazettiği bu önemli esas, kendisinden sonra Cessâs, Debûsî, Pezdevi ve Serahsî gibi Hanefi usul düşüncesinin kurucu isimleri tarafından da kabul görmüştür.
Îsâ b. Ebân, Hz. Peygamberden tevâtür yoluyla nakledilen rivayetlerin, tıpkı duyularla ve müşahede yoluyla sabit bilgiler gibi zorunlu bilgi ifade edeceğini, bu yüzden de inkarının küfür olacağı görüşünü benimsemiştir. (Cessâs, III, 35). O, Hz. Peygamberden tevatür yoluyla nakledilmeyen hadisleri de ifade ettikleri dini sorumluluk açısından yine üç kısımda ele alır: 1. İnkârı hem hata-günah, hem de dalalet-bidat olan hadisler: Bazı kimselerce Nur: 2 ayeti öne sürülerek reddedildiğini belirttiği recm konusunda varit olan haberler ona göre bu kısımda yer alır. 2. İnkârı hata ve günah korkusu olan, dalalet-bidat olmayan hadisler: İbni Abbas’ın kabul etmediği ribe’l-fazlı yasaklayan hadisler, İbn Abbas, Aişe ve Ebû Hüreyre’nin kabul etmediği mestler üzerine meshin caiz olduğunu bildiren hadisler ile Hanefilerin kabul etmediği bir şahit ve yemin ile hüküm verilebileceğini bildiren hadisler ona göre bu kısımdandır. Îsâ b. Ebân, tevatür derecesine ulaşmayan hadislerin reddedilmesi sonucu doğacak dini sorumluluğun derecesinin belirlenmesi noktasında burada sahabenin icma ve ittifakını dikkate almış gözükmektedir. Buna göre, sahabe tabakasında muhtevasına aykırı görüş beyan eden yahut davranan kimsenin bulunmadığı türden hadislerin reddedilmesi durumunda icmâa muhalefet söz konusu olduğundan bidat-dalalet gerekeceğini söylerken, bazı sahabilerin muhalefeti söz konusu olduğu için hakkında icmadan bahsedilemeyecek olan hadislerin inkârı durumunda ise bidat-dalalet gerekmeyeceğini ifade etmiştir. 3. İnkârı ne hata-günah korkusu, ne de dalalet-bidat olan hadisler: Birbirlerinden farklı hükümler ortaya koyan, aralarında nesih ilişkisi olduğu bilinmeyen, tevil ve yoruma açık oldukları için de ümmetin kendileriyle amel etme konusunda ihtilaf ettiği ‑örneğin hayız ve yolculuk sürelerinin alt ve üst limitlerini belirleyen‑ hadislere Îsâ b. Ebân bu kısımda yer vermiştir (Cessâs, III, 48 vd.).
Onun Hanefi mezhebinin haber teorisine yaptığı en temel katkılardan biri de hiç şüphesiz “âhâd haberlerin kabul şartlarının” ya da başka bir ifadeyle “reddedilme gerekçelerinin” belirlenmesi konusunda olmuştur. Bu tür haberlerin “zarûrî bilgi gerektirmediği, bu yüzden de geçerli birtakım sebepler ortaya konularak reddedilebileceği” ya da başka bir ifadeyle “bunların kabulünün nakleden kişiye duyulan güvene dayandığı, bu yüzden de kabul ya da reddinin içtihada açık olduğu” prensibini benimseyen Îsâ b. Ebân, konuyla ilgili bu kabülünü; sahabe, tâbiîn ve tebe-i tâbiînden verdiği örneklerle destekler (Cessâs, III, 117, 119, 121).
Îsâ b. Ebân’a göre kesin bilgi ifade etmeyen âhâd haberlerin amel açısından bağlayıcı olabilmeleri için muhteva olarak Kur’ân’a, sabit sünnete ve icmâa aykırı olmaması gerekir. Toplumun genelini ilgilendirdiği için çokça kişi tarafından bilinip aktarılması beklenen bir konuda (umûmü’l-belvâ) rivayetin âhâd olarak gelmesi de ona göre reddedilme sebepleri arasındadır. O, konumu ve rivayetin muhtevası gereği kendisinden haberdar olmaması mümkün olmayan bir sahabinin ya da insanların (sahabenin) uygulamasına aykırı düşmesi durumunda rivayetin reddedilmesi gerektiği görüşündedir (Cessâs, III, 113, 204). Ayrıca, râvisi meçhul bir kimseyse ya da selef tarafından bazı rivayetleri eleştiriye konu olmuş biriyse ona göre haberin kıyasa da aykırı olmaması gerekir (Cessâs, III, 127 vd.). Îsâ b. Ebân’ın zikrettiği bu hususlar, yerleşik Hanefi usulünde âhâd haberlerin reddedilme gerekçeleri olarak büyük oranda genel kabul görmüştür.
Îsâ b. Ebân sahabe tabakasındaki ravilere dair yaptığı değerlendirmeler de dikkat çekicidir. O, bu tabakadaki ravileri ve rivayetlerini üç kısımda değerlendirmiştir: 1. İlim ve hıfz ile tanınan ravilerin rivayetleri: Bu nitelikteki râvilerin rivayetleri, Kur’ân’a, sabit sünnete ve icmâa aykırı olmadığı sürece makbüldür; kıyasa aykırı olmak bu tür rivayetler için ret sebebi değildir. Îsâ b. Ebân’ın İbn Mesud’u vb. fakih sahabileri bu tür raviler arasında kabul ettiği anlaşılmaktadır. 2. Adil olarak tanınan, ancak rivayetleri zaman zaman selef tarafından eleştirilmiş râvilerin rivayetleri: Bu nitelikteki ravilerin rivayetleri, Kur’ân’a, sabit sünnete, icmâa ve bunlara ilaveten kıyasa aykırı olmadığı sürece makbüldür. Îsâ b. Ebân bu tür ravilere örnek olarak Ebû Hüreyre’yi göstermiştir. Ebû Hüreyre ve rivayetleri hakkında yaptığı bu değerlendirme onun kendisini güvenilir biri olarak görmediği şeklinde ithamlara da yol açmıştır. Ancak Cessâs, Îsâ b. Ebân’ın Ebû Hureyre’yi adil ve güvenilir bir ravi olarak gördüğüne dair açık ifadelerini nakleder ve söz konusu ithamların gerçek dışı olduğunu kaydeder (Bkz. Cessâs, III, 130). 3. Meçhul ravilerin rivayetleri: Bu raviler ilim ve hıfz ile tanınmayan ancak güvenilir ravilerin kendilerinden rivayette bulunduğu kimselerdir. Bu güvenilir ravilerin kendilerinden rivayette bulunması adalet yönünden meçhul durumda olan bu kimseler için de bir tadil kabul edilir. Bu yüzden de zikredilen nitelikteki ravilerin rivayetleri Kur’ân’a, sabit sünnete, icmâa ve kıyasa aykırı olmadığı sürece makbüldür; içtihat sonucunda bu kimselerin rivayetlerini kabul etmek ya da reddetmek mümkündür. Îsâ b. Ebân bu tür ravilere örnek olarak Vâbisa b. Ma’bed, Ma’kil b. Sinan ve Seleme b. el-Muhabbik gibi sahabilerin isimlerini zikretmiştir. Cessâs, üçüncü kısımda yer alan ravilerin rivayetlerinin Îsâ b. Ebân tarafından ikinci kısımdakilerle aynı derecede kabul edildiğini belirtir. Îsâ b. Ebân, sahabîlerin rivayetleri hakkındaki bu görüşünü, sahabe ve tabiin uygulamasına dayandırmaktadır (Cessâs, III, 127 vd., 135).
İtikâdî Görüşleri
Hatîb el-Bağdâdî ve İbnü’l-Cevzî gibi müellifler, Îsâ b. Ebân’ın Kur’an’ın mahlûk olduğu görüşünü benimsediğini ifade eden bazı rivayetlere yer verirken, İbnü’l-Murtazâ da kendisini Mu‘tezile’nin beş esasından biri olan adl anlayışını savunan fıkıhçılar arasında zikretmiştir. Bazı çağdaş araştırmacılar, Mu‘tasım-Billâh devrinde Başkadı İbn Ebû Duâd’ın tahrikiyle yaşanan mihne olayları sırasında birçok kadı ve ilim adamı sıkıntılı günler geçirirken Îsâ b. Ebân’ın kadılık görevini sürdürmesinin ve başkadı ile yakınlığının onun Mutezile inancına yakın durduğunu gösterir nitelikte olduğunu kabul etmektedir. Bununla birlikte, “fâsık Müslümanların bağışlanmalarının da azap görmelerinin de mümkün olduğu, bu sebeple durumlarının Allah’a havale (ircâ) edilmesi gerektiği” hakkında Cessâs’ın (I, 103) bizzat Îsâ b. Ebân’ın kitabından yaptığı bir iktibastan hareketle onun “fukaha Mürciîliği” denilen bir anlayışa sahip olduğu ifade edilir (Özen, XXII, 480).
Temel Soruları
- Hanefi fıkıh usulünün temel problemleri.
- Âmm lafızlar ve âmmın tahsisi.
- Hanefi mezhebinin haber teorisi.
- Beyan açısından Kur’an-Sünnet ilişkisi.
- Hanefi mezhebinin haber-i vâhidi kabul şartları.
- Hanefi mezhebinde uygulamaya konu olmayan hadislerin reddedilme gerekçeleri.
- Hanefi mezhebinin kurucu metinlerinde geçen hükümlerin, kıyas örüntüsü ve mezhep sistematiği açısından birbiriyle uyumu ve tutarlılığı.
Öne Çıkan Eserleri
- el-Hucecü (el-Huccetü)’s-sagîr: İsâ b. Ebân’ın, Halife Me’mun’un talebi üzerine kaleme aldığı, Hanefi mezhebinin yerleşik haber teorisini kuran eserlerinden. (Günümüze ulaşmamıştır.)
- el-Hucecü (el-Huccetü)’l-kebîr: İsâ b. Ebân’ın, Şafiî’nin kadim mezhebine reddiye olarak kaleme aldığı söylenen eseri. (Günümüze ulaşmamıştır.)
- er-Red ʿalâ Bişr el-Merîsî ve’ş-Şâfiî fi’l-ahbâr: İsâ b. Ebân’ın, Bişr el-Merîsî ile Şâfiî’nin haber konusundaki görüşlerini eleştirdiği eser. (Günümüze ulaşmamıştır.)
- Hatâü’l-Kütüb: İsâ b. Ebân’ın, başta el-Asl olmak üzere Şeybânî’nin eserlerinde geçen ve mezhebin kıyas örüntüsü açısından hatalı bulduğu füru meseleleri eleştiren eseri. (Günümüze ulaşmamıştır.)
- Kitâbü Haberi’l-vâhid: Hakkında herhangi bir malumat bulunmamaktadır. (Günümüze ulaşmamıştır.)
- Kitâbü İsbâti’l-kıyâs: Hakkında herhangi bir malumat bulunmamaktadır. (Günümüze ulaşmamıştır.)
- Kitâbü İctihâdi’r-rey: Hakkında herhangi bir malumat bulunmamaktadır. (Günümüze ulaşmamıştır.)
- el-İlel fi’l-fıkh, Muhtemelen, sahip olduğu kitapların (belki de Şeybânî’nin eserlerinin) kenarlarına kaydettiği belirtilen fıkhi talil ve nüktelerden oluşan notları. (Günümüze ulaşmamıştır.)
- el-Mücmel ve’l-müfesser (Günümüze ulaşmamıştır.)
- Kitâbül-Câmi (Günümüze ulaşmamıştır.)
- Kitâbü’ş-şehâdât (Günümüze ulaşmamıştır.)
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu