Hayatı

Doğum yeri ve tarihi de dahil olmak üzere hayatının büyük bir kısmıyla ilgili detaylı bilgi bulunmamaktadır. Yaşadığı ve vefat ettiği şehir olan Bağdat’a nisbetle Bağdâdî nisbesini almış, mensubu olduğu Mâlikî mezhebine nisbetle de kendisine Mâlikî nisbesi verilmiştir.

İbnü’l-Kassâr, Abbâsîlerin siyasî ve askerî olarak zayıfladığı, halifelerin sembolik bir konuma düştüğü bir dönemde, ilmi ve kültürel hayatın yoğun olarak yaşandığı merkezlerden biri olan Bağdat’ta yaşamış ve orada eğitim almıştır. Bağdat’ta Mansûr Camii’nde Mâlikîlere ait ders halkasına katılmış, başta Ebû Bekir el-Ebherî olmak üzere buradaki hocalardan ders almıştır. O, buradaki ders halkasıyla yetinmemiş, Bağdat’ta bulunan diğer âlimlerin ve medreselerin ders halkalarına da katılmıştır. Ayrıca ilim öğrenmek ve hadis almak için Basra gibi Irak’ın diğer şehirlerine de yolculuklar yapmıştır.

İbnü’l-Kassâr’ın ders aldığı hocalarının başında Ebû Bekir el-Ebherî gelmektedir. İbnü’l-Kassâr, Mansûr Camii’nde yaklaşık 60 yıl müderrislik yapan Ebherî’nin yanında uzun süre öğrencilik yapmış, ona mülâzemet etmiş ve ondan fıkıh öğrenmiştir. İbnü’l-Kassâr’ın Ebherî dışında kaynaklarda adı zikredilen diğer bir hocası da, kendisinden hadis rivayet ettiği Ebü’l-Hasen Ali b. Fazl es-Sütûrî’dir. Ayrıca Basra’da ders aldığı Ebû Hâmid el-Merverrûzî de hocaları arasında sayılabilir. Zikredilen bu âlimler dışında İbnü’l-Kassâr, isimleri kaynaklarda yer almayan dönemin önde gelen başka ilim adamlarından da ders almış, ilim öğrenmiştir.

İbnü’l-Kassâr, eğitiminin ardından Bağdat’ta müderrislik yapmış, öğrenci yetiştirmiştir. Onun ders halkasında öğrenim gören birçok öğrenci bulunmakla birlikte, kaynaklar bunların bir kısmının adını zikretmektedirler. Bunların başında, İbnü’l-Kassâr’ın en meşhur talebesi, kendisinden sonra Irak Mâlikî ekolünü sürdüren ve eserleriyle de sonraki Mâlikîlere katkı sunan Kâdî Abdülvehhâb gelmektedir. Bunun yanında, Ebû Zer el-Herevî, Ebü’l-Fazl İbn Amrûs el-Bağdâdî, Ebû Ali İsmâil b. Hasan b. Ali b. Attâs, İbnü’l-Garîk ve Ebü’l-Hasen Ali b. Mufaddal es-Sâmirî de kaynaklarda İbnü’l-Kassâr’dan fıkıh okuyan veya hadis rivayet eden talebeleri olarak zikredilmektedir.

İbnü’l-Kassâr aynı zamanda, uzun zaman Bağdat kadılığı görevini üstlendiğinden bu onun ayrılmaz bir parçası olmuş, öyle ki el-kâdi/kâdiyân dendiğinde öğrencisi Kâdî Abbdülvehhâb ile birlikte kastedilen iki kişiden biri olmuştur. Kendi döneminde Abbâsî devletinin başkenti Bağdat’taki Mâlikîlerin, hatta Bağdat’ın imamı olarak zikredilen İbnü’l-Kassâr, her ne kadar az sayıda hadis rivayet etmiş olsa da aynı zamanda sika olarak nitelendirilmiştir.

İbnü’l-Kassâr, 397/1007 yılı Zilkade/Temmuz ayında Bağdat’ta vefat etmiştir. Kimi kaynaklar vefat tarihini hicrî 398 yılı olarak kaydetmektedir.

Öğretisi

İlmi gelenek olarak Irak Mâlikî ekolünün içinde yer alan İbnü’l-Kassâr, bu ekolde önemli bir halkayı teşkil etmektedir. IV./X. yüzyılda Irak’ta ciddi bir varlık gösteren Irak Mâlikî ekolü mensupları, bir taraftan İmam Mâlik’in görüşlerini desteklemeye yönelik hilâf eserleri kaleme alırken diğer taraftan Mâlikî mezhebinin usûlünü tespite yönelik tahrîc metodunu da kullanarak çalışmalar yapmışlar, Mâlikî fıkıh usûlünün gelişiminde belirleyici rol oynamışlardır. Hem Mâlikî mezhebinin Irak’taki gelişiminde hem de genel olarak Mâlikî mezhebinin teşekkülünde önemli katkıları olan İbnü’l-Kassâr’ın eserleri de bu çerçevede yapılmış çalışmalar olarak değerlendirilmelidir.

İbnü’l-Kassâr’ın günümüze ulaştığı bilinen iki eseri, Uyûnü’l-edille fî mesâili’l-hilâf beyne fukahâi’l-emsâr ile el-Mukaddime fi’l-usûl’dür. Uyûnü’l-edille gerçekte İbnü’l-Kassâr’ın günümüze ulaştığı bilinen tek eseridir. Zira başlangıçta el-Mukaddime fi’l-usûl, Uyûnü’l-edille’ye mukaddime olarak yazılmış, ancak sonradan müstakil bir eser olarak istinsah edilmiş ve bu şekilde yaygın bir kullanım kazanmıştır. Birçok cildi günümüze ulaşmamış olsa bile İbnü’l-Kassâr’ın Uyûnü’l-edille’si, ilmi kıymeti ve barındırdığı tahkik usûlü açısından, erken dönem Mâlikî literatüründe Irak Mâlikî ekolü mensupları tarafından kaleme alınan hilâf eserleri içerisinde önemli bir yer işgal etmektedir.

Mukaddime ise, Mâlikî usûlüne dair günümüze ulaşmış en eski usûl eserlerinden biridir. Hatta sadece Mâlikî mezhebi değil genel olarak usûl eserleri içinde günümüze ulaşmış en eski örneklerden biridir. Usûl-i fıkhın ve konularının ikmal edildiği bir geçiş dönemi eseri olması ve aynı zamanda hilâf üslubuyla yazılması sebebiyle, eserde, ihtilaf noktaları haricinde konular sistematik olarak ele alınıp açıklanmamıştır. O dönemde yazılıp da günümüze ulaşmayan birçok Mâlikî usûl eserinin bulunduğu göz önüne alındığında bize ulaşan ilk usûl eserlerinden olması önem arzetmektedir. Öyle ki Mukaddime, usûl-i fıkhın geliştiği ve konularının ikmal ettiği hicrî IV. asırda tartışma konusu olan usûl meseleleri hakkında fikir sahibi olmamıza yardımcı olmaktadır.

Fıkıh usûlünün müstakil bir disiplin olarak büyük ölçüde mezhep imamlarının yaşadığı dönemden sonra ortaya çıkması sebebiyle diğer mezheplerin usûlleri gibi Mâlikî mezhebinin usûlü de İmam Mâlik’in vefatından sonra yazılmıştır. Fıkıh usûlünün oluşum sürecinde, Mâlikî usûlünun genel itibariyle Irak Mâlikî ekolü eliyle oluştuğunu ve geliştiğini söyleyebiliriz. Temel itibariyle Mâlikî usûlü, İmam Mâlik’in fıkhî faaliyetlerinde esas aldığı usûl yaklaşımlarına dayanır. İmam Mâlik’in usûle dair bir eseri mevcut olmasa da veya hüküm çıkarmada dayandığı usûl hakkında bir açıklama yapmasa da, olaylara verdiği hüküm ve fetvalarda belli bir usûlü takip ettiği görülmektedir. Muvatta’da örneklerini gördüğümüz İmam Mâlik’in bu usûlü, daha sonra Mâlikî müctehidler tarafından tespit edilmiştir.

İbnü’l-Kassâr da eserini, İmam Mâlik’in usûl görüşlerini tespit ve derleme amacıyla yazmıştır. Bu sebeple, İmam Mâlik’e ait herhangi bir görüşün nakledilmediği meselelerde tahrîc yoluyla onun usûl görüşlerini belirleme çabası içine girmiştir. İbnü’l-Kassâr, İmam Mâlik’in fürûundan yola çıkarak mezhebin usûl kurallarını belirleyen Mâlikî mezhebinin önde gelen müctehidlerinden biri sayılır.

İbnü’l-Kassâr, İmam Mâlik’e görüş nispet edilmesinin mümkün olmadığı konularda, mezhebin önde gelen müctehidlerinin görüşlerinden nakiller yaparak konuyu ele almış, bu meselelerin bir kısmında kendi tercihlerini de belirtmiştir: Mesela beyanın nüzul vaktinden ihtiyaç vaktine kadar ertelenmesinin caiz olup olmadığı meselesinde Mâlikî fakihlerinin ihtilafında, “beyanın ihtiyaç vaktine kadar ertelenmesinin caiz olduğunu” söyleyerek tercihini belirtmiştir.

İbnü’l-Kassâr, ayrıca, tard ve cereyânın geçerli bir illeti tespit metodu olup olmadığı, illetin tahsisinin caiz olup olmadığı, bir hükmün biri müteaddî diğeri kâsır iki illetle birden ta’lîlinin mümkün olup olmadığı, isimle ta’lil ve cezaî niteliğe sahip hükümlerde kıyasın geçerli olup olmadığı konularında tercihlerini ortaya koymuştur.

İbnü’l-Kassâr, şer’î delillerle ilgili İmam Mâlik’in usûlünü dayandırdığı sem‘î asıllar olarak kitap, sünnet, icmâ ile bunlardan yapılacak istidlâl ve kıyasa yer verdikten sonra şer‘u men kablenâ, hazr ve ibâha, istishâbü’l-hâl gibi kavramlara âdeta onların boş bıraktığı alanı doldurmada yardımcı (fer‘î) yöntem olarak temas eder. İbnü’l-Kassâr bu fer’î yöntemler içerisinde istishâb kavramından ilk söz eden usûlcülerdendir.

Bazı kaynaklarda dile getirilen İmam Mâlik’in Medine ehlinin icmâı dışında bir icma kabul etmediğine yönelik iddiaların doğruyu yansıtmadığı, İbnü’l-Kassâr’ın Mukaddime’sindeki icmaya yönelik ifadelerinden anlaşılmaktadır. İbnü’l-Kassâr sem’î/şer’î asıllar içinde icmaya yer verdiği gibi, icmayı ve amel-i ehli medineyi ayrı başlıklar altında ele almıştır.

Amel-i ehl-i Medine’nin nakil yoluyla olanını kabul etmekte, ictihada dayanan amel-i ehli Medine’yi ise kabul etmemektedir. Mukaddime’de sahabî kavli ile ilgili ayrı bir başlık bulunmamakla beraber, Kur’an’ın sahabî kavliyle neshi, icma konusu, amel-i ehli Medine ve ihtilaftan sonra icmaın teşekkülü gibi başlıklar altında konu ele alınmıştır.

İbnü’l-Kassâr Mukaddime’de ayrıca delillerin teâruzuna da yer vermiş, teâruz durumunda ne yapılması gerektiğiyle ilgili bilgiler vermiştir. Mâlikîler arasında da ihtilaf bulunan kıyasla haber-i vâhidin teâruzuyla ilgili, eserinde bu ihtilafın varlığından bahsetmekle beraber, haber-i vâhidin kıyasla teâruzunda kıyasın haber-i vâhide tercih edileceği görüşünü ön plana çıkarmış, zımnen onu tercih etmiştir.

İbnü’l-Kassâr’ın usûl görüşleri sadece Mukaddime’de yer alan konularla sınırlı değildir. Hilâf konusunda Mâlikî mezhebinde en hacimli ve muteber eserlerden biri olan Uyûnü’l-edille içerisinde de usûl konusundaki yaklaşım ve tercihlerini görülebilmektedir. Mesela istihsana dair Mukaddime’de bir başlık bulunmazken, Uyûnü’l-edille’de istihsana yer vermiştir.

Bütün bunlar dışında İbnü’l-Kassâr tahrîc ve tercihleriyle sonraki müctehidler üzerinde etkili olmuş ve görüşleri birçok eserde hem de sadece Mâlikîler tarafından değil diğer mezheplere mensup müctehidler tarafından da nakledilmiştir. Ayrıca sadece usûl eserlerinde değil tefsir kitaplarında, hadis şerhlerinde, füru-ı fıkıh kitaplarında da görüşlerinin yaygın bir şekilde nakledildiği görülmektedir. Bâcî’nin İhkâmü’l-fusûl’ü, İbn Rüşd’ün (ö. 520/1126) el-Beyân ve’t-tahsîl’i, Karâfî’nin Şerhu tenkîhi’l-fusûl’ü, Tûfî’nin (ö. 716/1316) Şerhu muhtasari’r-ravza’sı, Zerkeşî’nin (ö. 794/1392) el-Bahrü’l-muhît’i, Venşerîsî’nin (ö. 914/1508) el-Mi’yâr’ı, Hâzin’in (ö. 741/1341) ve Kurtubî’nin (ö. 671/1273) tefsirleri, İbn Hacer (ö. 852/1449) ve İbn Battâl’ın (ö. 449/1057) Buhârî şerhleri, Karâfî’nin ez-Zahîre’si ve Desûkî’nin (ö. 1230/1815) hâşiyesi bunlara örnek olarak gösterilebilir.

Öne Çıkan Eserleri

  • 'Uyûnü’l-Edille fî Mesâili’l-Hilâf beyne Fukahâi’l-Emsâr: thk. Abdulhâmid b. Sa’d b. Nâsır es-Suûdî, Câmiatü’l-İmam Muhammed b. Suud el-İslâmiyye, Riyad 1426/2006.
  • el-Mukaddime fi’l-Usûl: thk. Muhammed b. Hüseyin es-Süleymânî, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut 1996; thk. Mustafa Mahdûm, Dâru’l-Ma’leme, Riyad 1999; thk. Ahmed el-Bûşeyhî, Dâru’l-Letâif, Kahire 2012. 

    Kaynak: İslam Düşünce Atlası
    Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu