Hayatı
Tam adı Şemsüddîn Muhammed b. Sertâk b. Çoban b. Şîrkîr b. Muhammed b. Sertâk el-Vararkînî el-Merâğî'dir. Doğumu ve ilk tahsili hakkında fazla bilgimiz yoktur. Tokat-Niksâr Nizâmiyye Medresesi'nde, ilk Osmanlı yüksek eğitim kurumu İznik Medresesi'nin baş müderrisi Dâvud el-Kayserî'nin hocası ve üyesi bulunduğu Merâğa matematik-astronomi okulunun birikimini Anadolu'ya aktaran âlimlerden biri olduğu kabul edilmektedir. Bu bakımdan İbn Sertâk'ın Türk-Osmanlı ilim hayatındaki yerini belirlemek için, öncelikle içerisinde yetiştiği Merâğa matematik-astronomi okulu ile bu okulun birikiminin Anadolu'ya aktarım sürecine bakılmalıdır.
Merâğa Rasathânesi 657/1257-1258 tarihinde Azerbeycan-Merâğa'da İlhanlı hükümdarı Hülâgû'nun (651-663/1253-1265) malî desteğiyle Nasîrüddîn et-Tûsî'nin idaresinde kurulmuştur. Zic-i İlhânî'nin mukaddimesinde Tûsî'nin bizzat isimlerini zikrettiği, Mueyyiduddîn el-Mueyyed b. Bureyk b. el-Mubârek el-Âmirî el-Urzî el-Dımeşkî, Fahruddîn Ebü'l-Leys Muhammed b. Abdilmelik b. Ebi'l-Hâris Ahmed b. Suheym el-Merâğî, Fahruddîn Ebü'l-Fazl Abdulaziz b. Abdilcebbâr b. Ömer el-Ahlatî ve Necmüddîn Ali b. Ömer b. Ali el-Kâtibî el-Kazvînî gibi dönemin en önemli âlimleri rasathânenin tesisinde aktif rol almıştır. Merâğa rasathânesi ile medresesesine süreç içerisinde, takvîm konusunda uzman el-Müneccim Amîduddîn Ebü’l-Fedâil Saîd b. İzziddîn Muhammed b. Abdeyn (?) el-Sullemî el-Bağdâdî (ö. 664/1265-1266) gibi yeni âlimler katılmış veya bizzat burada yetişmiştir. Bu okulun mensuplarından Anadolu'da bulunmuş âlimler arasında, Mısır-Suriye yoluyla Anadolu'ya gelen, muhtemelen daha sonra Merâğa matematik-astronomi okulunun kadrosuna katılmış olan, matematikçi-astronom Muhyiddîn Yahya b. Muhammed b. Ebi’ş-Şükr el-Mağribî el-Endelüsî (ö. 680/) ile başta Anadolu olmak üzere çeşitli ülkeleri dolaştıktan sonra 666/1267'de Merâğa Rasathânesi'nde çalışmaya başlayan Fahruddîn Ebü'l-Ferec Ahmed b. Osman b. Cafer el-Halebî el-Sûfî sayılabilir. Ancak Merâğa okulunun Anadolu'ya ilmî aktarımı, yoğun olarak, Kutbüddîn el-Şîrâzî (ö. 710/1311) vasıtasıyla olmuştur. Kutbüddîn Şîrâzî, Konya, Malatya (681-684 yılları arasında) ve Sivas şehirlerinde kadılık yapmış; ayrıca, Mu'inuddîn Süleyman Pervane'nin Kayseri'de yaptırdığı medresede ve özellikle Sivas'ta Gök Medrese'de müderrisliklerde bulunmuştur. Kutbüddîn Şîrâzî'nin eğitim ve öğretim faaliyetleri ile kaleme aldığı eserler, onun VII/XIII. yüzyıl sonlarında Anadolu'daki ilmî hayata olan etkisini göstermesi bakımından dikkate şayandırlar. Merâğa matematik-astronomi okulunda okutulan ve bu okul üyelerince telif edilen eserlerin Anadolu'ya aktarılmasında da etkili bir rol oynayan Kutbüddîn Şîrâzî'nin, İbn Sînâ'nın el-Kânûn fi el-Tıb adlı eserine şerh yazacak kadar iyi bir tabip olması dolayısıyla, Anadolu'da görev yaptığı yerlerdeki şifâhânelerde çalıştığı ve tabip yetiştirdiği de düşünülebilir.
Merâğa matematik-astronomi okulunun kurucusu Nasîrüddîn Tûsî'nin ölümünden sonra, Merâğa Medresesi ve Rasathânesi'nin idaresi oğlu Sadruddîn Ali'ye verilmiş, o da bu görevi 21 yıl kadar sürdürmüştür (672-703/1273-1303/4). Onun zamanında, mevcud kadroya, Şemsuddîn Muhammed b. el-Müeyyed el-Urzî, Kemaluddîn el-Eykî, Husâmuddîn el-Şâmî ile Dımeşk'te el-Şihâbiyye hânkâhının şeyhi olan, felsefe, astronomi, rasad ilmi ve astroloji sahasında uzman Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed b. Salâh el-Şirvânî es-Sûfî (ö. 699) gibi âlimler katılmıştır. Sadruddîn Ali 703/1303-1304'de vefat edince idareye, vakıflar nâzırı ve Moğol hanları nezdinde önemli bir müneccim olan, Nasîruddîn Tusî'nin ikinci oğlu Asîluddîn Hasan getirilmiştir. Bu dönemde Rasathâne kadrosuna Çinli astronom Fao-mun-ji katılmış ve Çin astronomi bilgileri İslam astronomisiyle temasa geçmiştir. İşte, İbn Sertâk, böyle bir ortamda yetişmiş ve Asîluddîn döneminde Rasathânede aktif olarak çalışmıştır. Asîluddîn, Safer 715/1315 yılında Bağdat’ta vefat ettikten sonra rasathâne ile medresenin akibetleri hakkkında bilgiler ise yok denecek kadar azdır (Asîluddîn'in zamanımıza ulaşan bir astronomi eseri için bkz. Risâle fi amel el-kusûf, Esad Efendi, nr. 3793/7).
İbn Sertâk, yukarıda ifade edildiği üzere, Merâğa matematik-astronomi okulunun ikinci döneminde aktif olarak görevde bulunmuş bir âlimdir. Asîluddîn, rasathânede 703-715 yılları arasında görev yaptığına ve İbn Sertâk da Tokat-Niksâr'da en az 713 veya 714 tarihinden önce bulunduğuna göre, İbn Sertâk, Risâletü’l-usûli’l-Asîliyye fi’l-hendese ile Kitâbü’l-ikmâli’l-Asîlî fi’l-hendese adlı eserlerini Asîluddîn'e muhtemelen 703-713/714 tarihleri arasında ithaf etmiştir. Bu düzeyde bir eseri tahrir edecek ve eklemelerde bulunacak bir seviyede olduğuna göre, İbn Sertâk yine muhtemelen Nasîrüddîn Tûsî ile Merâğa çevresindeki âlimlerden ders almış ve belli bir yaşa ulaşmış olmalıdır. Nitekim Ayasofya nr. 4830'da kayıtlı mecmuada (vr. 102b) İbn Sertâk, Merâğa günlerine atıf yaparken kendisinden, yüksek dânişmendlerden şeklinde bahsetmektedir.
İbn Sertâk'ın tedris faaliyetini yürüttüğü, Tokat-Niksâr'da bulunan Nizâmiyye Medresesi ise, Dânişmendli hükümdarı Emir Melik Gâzî'nin oğullarından Nizâmuddîn Ebü'l-Muzaffer Yağıbasan b. Melik Gâzî b. Melik Dânişmend (537-560/1142-1164) tarafından 552/1157-1158'de inşa ettirilmiştir. Nitekim kendisi de bu medresenin haziresinde gömülüdür. Günümüzdeki çalışmalarda Nizâmuddîn Yağıbasan Medresesi yahut Niksâr Yağıbasan Medresesi olarak isimlendirilen bu medrese, aşağıda bahsedilecek yazmada bizzat İbn Sertâk tarafından Nizâmiyye Medresesi olarak adlandırılmaktadır.
Öne Çıkan Eserleri
İbn Sertâk'ın matematik-geometri sahasında, Risâletü’l-usûli’l-Asîliyye fi’l-hendese ve Kitâbü’l-ikmâli’l-Asîlî fi’l-hendese ilki telif ikincisi tahrir eseriyle, Tokat-Niksâr Nizâmiyye Medresesi'nde mutalaa, tahrîr ve islâh ettiği ve bazı talikatta bulunduğu, klasik İslâmî dönem matematik-astronomi eserlerinden müteşekkil bir yazma mecmua zamanımıza ulaşmıştır.
-
Risâletü’l-usûli’l-Asîliyye fi’l-hendese: Eser telif olup İbn Sertâk tarafından, el-İkmâl adlı eserine zeyl olarak kaleme alınmış ve baş tarafına eklenmiştir. Öklit geleneği çerçevesinde oran-orantı nazariyesinin geometrik analizini ihtivâ eden eserin günümüze iki nüshası ulaşmıştır (İstanbul Askeri Müze, nr. 64/1; Kahire Üniversitesi, nr. 23209/1).
-
Kitâbü’l-ikmâli’l-Asîlî fi’l-hendese: İleri seviyede bir geometri kitabı olan bu eser Saragoza Sultanı Ebû Âmir Yusuf b. Ahmed el-Mutemen b. Hud'un (ö. m. 1085) meşhur Kitâbü’l-istikmâl fi’l-hendese adlı eserinin tahriridir. Eser düzlem geometrisi, uzay geometrisi, koni kesitleri, düzlemsel ve küresel trigonometriyi de kapsayan geniş hacimli ve önemli bir eserdir. İbn Mutemen tarafından geometrik matematiğin bütün dallarını ihtiva edecek bir ansiklopedi mahiyetinde düşünülmüş eserin, sadece yukarıda zikredilen bölümleri tamamlanmıştır.
Eser, klasik Yunan geometrik matematiğinin ulaştığı seviye ile İbn Mutemen zamanına kadar İslam geometrik matematiğinin ortaya koyduğu orijinal çalışmaların bir kısmını kapsamaktadır. Bu açıdan eser, geometrik-matematiğin düzlem, uzay, konikler ve trigonometri dallarını aynı anda ihtiva eden en hacimli ve en seviyeli İslam matematik eseridir denilebilir. İbn Hud'un eserinin zamanımıza parça parça gelen kısımları üzerinde A. Cebbâr ile J.P. Hogendijk çeşitli çalışmalar yapmışlardır. İbn Sertâk tahrir esnasında, adı geçen konular hakkında, İbn Mutemen'in haberdar olmadığı veya İbn Mutemen'den sonra İslam matematiğinde kendi dönemine kadar yapılan yeni çalışmaları dikkate almış, ayrıca İbn Mutemen'in bazı fikirlerini daha safî hale getirmiştir. Ancak İbn Sertâk'ın tahririnde göze çarpan en önemli noktalardan birisi, el-Tâmâtî adlı bir şahsa atfen bazı geometrik şekillerin ve özellikle elips, parabol ve hiperbol gibi koniklerin tasavvufi-mistik yorumunu vermiş olmasıdır (Kahire nüshası, vr. 177a). Bu tavır İbn Sertâk'ın tasavvufî meşrep olduğunu gösterdiği gibi, Dâvud el-Kayserî'nin tasavvufi gelişmesinde bu eserin yerinin araştırılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Zannımızca, Dâvud el-Kayserî'nin tasavvufa sülukunda bu matematik eğitiminin önemli bir yeri olmalıdır. Çünkü Dâvud el-Kayserî'nin tasavvufî eserlerinin hemen hepsinin telifleri, bu tarihten sonra yani 730/1330 civarı ve sonrasıdır. Dâvud el-Kayserî'nin Abdurrezzak el-Kâşânî ile de, Niksâr'daki eğitiminden sonra ve 1330'dan önce görüştüğü ayrıca hatırlanması gereken bir husustur.
İbn Sertâk'ın eserlerinin bulunduğu her iki mecmua, Osmanlı dönemi Türk ilim tarihi açısından önemli kayıtları ihtiva etmektedir. Buna göre, İstanbul Askeri Müze’de bulunan mecmuanın önemli özellikleri şöyle sıralanabilir: Mecmuada bulunan her iki eser de 713 yılı 27 Şaban Salı günü istinsah edilmiştir. Mecmuanın zahriyesinde (vr. 1a'da) Fatih Sultan Mehmed ile Sultan II. Bâyezîd'in mührü vardır. Mecmuanın son yaprağında (vr. 290b) yine Sultan II. Bâyezîd'in mührü yer almaktadır. Mecmuada müellifin ismi, Muhammed b. Sertâk b. Çoban b. Şirkîr b. Muhammed b. Saltuk el-Varakînî şeklinde verilmektedir. Mecmuada bulunan her iki eserin müstensihinin ismi ".?. Mahmud b. Muhammed .?." şeklinde kaydedilmiştir. Yani müstensihin ilk ismi ile nisbesi mevcud olmakla beraber okunamamaktadır. Mecmumanın bazı varakları tahrif olmuştur. Kahire Üniversitesi'nde bulunan ikinci mecmuanın özellikleri ise şöyle sıralanabilir: Birinci (vr. 1b) ve ikinci eserde (vr. 6b) eserin ithaf bölümleri sonradan silinmiştir. Bu muhtemelen siyasî bir tutum sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. Birinci (vr. 1a) ve ikinci eserin (vr. 6a) zahriyelerinde müellifin ismi, müstensihin yazısıyla Mevlânâ ve Seyyidunâ Şemsuddîn Muhammed b. Sertâk b. Çoban b. Şîrkîr b. Muhammed b. Sertâk el-Vararkînî el-Merâğî şeklinde verilmektedir. Birinci eserin zahriyesinde (vr. 1a), Abdurrahman b. Ali b. Müeyyed'in Şaban aynının ortaları Cuma 901 İstanbul tarihli temellük kaydı yer almaktadır. İkinci eserin zahriyesinde (vr. 6a) ise aynı kişi, temellük kaydında, ismini Abdurrahman b. Ali b. Müeyyed b. eş-Şeyh Pir Ali olarak vermektedir. Birinci eseri, (vr. 5b) [Dâvud el-Kayserî], Şaban ayının sonlarında 714 senesinde Niksâr'da istinsah etmiştir. İkinci eserin (vr. 225a) istinsahını ise yine Dâvud b. Mahmud b. Muhammed el-Kayserî Rebiülevvel ayının başlarında 715 tarihinde Niksâr'da tamamlamıştır. Birinci eserin zahriyesinde üç mühür; zahriyenin karşısındaki sahifede ise İbrahim Hilmî Paşa'nın temellük kaydı bulunmaktadır. Ayrıca, birinci eserde (vr. 1b, 6a) ve ikinci eserde (vr. 6b ve 225a) İbrahim Hilmi Paşa'nın mührü yer almaktadır.
-
Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya, nr. 4830'da bulunan bu mecmuanın özellikleri şöyle sıralanabilir: Mecmuada astronomi ve hendese sahasında olmak üzere 35 risâle vardır. İbn Sertâk bu risâlelerden bazılarını tahrir bazılarını islâh etmiş ve bazılarına da talikler kalem almıştır. Bunlar sırasıyla: 1. el-Makâlet el-ûlâ min kitâb Apollonius fi kat' el-hutût alâ el-niseb: Varak 2b-21a; varak 5a ve 8b'de talik vardır. 5. Risâle fi el-hendese (min istihrâc Vicen b. Rüstem el-Kuhî el-Mühendis): varak Varak 86b-89a; Varak 87a-b, 88a-b, 89a'da talikler vardır. Arada tâirede bir şekil mevcuttur. İbn Sertâk tarafından tahrîr edilmiştir. 6. Kitab el-mefrûdât li-Akâton: Varak 89b-102b; varak 89b, 91a, 93b, 94a, 96b, 98b, 99a-99b, 100a, 101a-b, 102a-b'de talikler ile varak 98b, 99b-100a, 101a-102a'da tashihler; varak 95a-b'de bir taire; varak 95a'da hendesî bir şekil, varak 95b'de "bu şekil Muhammed b. Musa'nın Kitâb fî el-uker'inde izah ettiği şekildir" ifadesi yer almaktadır. Niksâr'da Nizâmiyye Medresesi’nde, yüksek dânişmendlerden (min dânişmendâni'r-refi') İbn Sertâk tarafından h. 728 tarihinde tashih edilmiştir. Ayrıca aynı varakta "Merâğa'da bu risâlenin bütünün tahlili bir gece içinde yapılmıştır" ifadesi bulunmaktadır. 8. Risâle fî el- mefrûdât: Bu risâlenin Vicen Rüstem el-Kûhî'nin olması muhtemeldir. Varak 103a-108b. Varak 103b, 104b, 105a'da talikler; varak 106b-107a, 108a'da tashih ve talikler; varak 108b'de bir tashih bulunmaktadır. Varak 108b'de "Bu risâleyi Niksâr Nizâmiyye Medresesi’nde 727 tarihinde mütalaa eden Muhammed b. Sertâk b. Çoban el-Merâğî, onu tashih etmiş ve ondan istifade etmiştir" ifadesi yer almaktadır. 9. Risâle fi a'dâd el-mutahâbbe: Varak 110a-121b. Eser Sâbit b. Kurre'nindir. Varak 121b'de risâlenin 626'da Dımeşk'te istinsah edildiği belirtilmiştir. Aynı varakta "bu risâle Endülüs Halifesi Mutemen'in Kitabü’l-istikmal adlı eserine aynısıyla derc edilmiştir. Ben Muhammed b. Sertâk el-Merâğî bu kitabı tahrir ettim ve adını İkmâl koydum" kaydı yer almaktadır. Bu kayıt, İbn Sertâk'ın el-İkmâl'ine atıftır ve Sabit b. Kurre'nin önemli risâlesinin el-İstikmâl'e aynen aktarıldığını göstermektedir. Nitekim ilim âlemi, İbn Sertâk'ın el-İkmâl'inden uzun yıllar bu kayıt vasıtasıyla haberdar olmuştur. 10. Resâil Necmuddîn Ebi'l-Futûh Ahmed b. Muhammed b. el-Serî el-Bağdadi, İbn Salah: Varak 122a-160a arasında yedi risâle mevcuttur. Makâle fî cevâbin lehu fî burhâni mese'letin mudâfetin ilâ el-makâle el-sâbia' min Kitâb İklîdis adını taşıyan ve varak 139b-146a'da bulunan üçüncü risâlenin varak 141a ve 141b-142a'da talikat vardır. 11. Resâil el-hendesiyye li-Ebi Sehl Vicen Rüstem el-Kûhî: Varak 161a-182a arasında sekiz risâle mevcuttur. Varak 162a-163a, 165a, 168a-169b, 171a-175a, 176a, 177b-178b, 179b-180a varaklarında talikatlar bulunmaktadır. Ayrıca varak 165a'da "Bu risâleleri, Niksâr Nizâmiyye medresesinde 728 tarihinin Safer ayında mütalaa eden, bunlardan istifade eden ve hâşiyeler yazan kişi Muhammed b. Sertâk el-Meraği'dir" ifadesi yer almaktadır. Aynı isim ve tarih varak 173a tekrarlanmakta, varak 178b'de muhaşşi kendi tahriri el-İkmâl'e atıf yapmaktadır. Üzerlerinde talikat bukunan risâleler sırasıyla şunlardır: 11.1. Risâle fî istihrâc misâhat el-mucessem el-mukâfî: Varak 161b-165a. 11.2. Risâle fî nisbet mâ tekau' beyne selâseti hutût min hattin vâhidin: Varak 165a-168b. 11.3. Risâle fî amel muhammes mutesâvî el-edlâ' fi murabba ma'lûm: Varak 168b-171a. 11.4. Risâle fî beyân mese'letân hendesiyyetân: Varak 171a-173a. 11.5. Risâle fi ziyâdât alâ Kitâb el-muteyât li-İklîdis: Varak 173b-180b.
Görüleceği üzere, mecmua, İbn Sertâk tarafından Niksâr Nizâmiyye Medresesi’nde mütalaa edilmiş ve birçok risâlesine talikatta bulunulmuş, bazı risaleler ise tashih edilmiştir. Bu kayıtlardan sekizinci risâlede mevcut olanı hicrî 727, altıncı ve onbirinci risâlelerde bulunanı hicrî 728 tarihini taşımaktadır. Varak 1a'da mecmuanın fihristi; varak 2a'da Sultan II. Bâyezîd'in mührü ile Sultan I. Mahmud'un ve Haremeyni'ş-Şerifeyn ve Sultan I. Mahmud vakıfları müfettişi Ahmed Şeyh-zâde'nin vakıf kaydı ve mührü bulunmaktadır. Ayrıca aynı varakta Ahmed b. Ali b. el-Huseyn, İbn Cereveyh eş-Şeybânî adlı bir şahsın ismi mevcuttur. Varak 235a'da yine Sultan II. Bâyezîd'in mührü yer almaktadır. Mecmuanın en önemli özelliklerinden biri de varak 95a'daki kayıttan anlaşıldığına göre, İbn Sertâk tarafından daha önce Merâğa'da mutalaa edilmesidir. Bu da mecmuanın İbn Sertâk tarafından, Merâğa'dan Tokat-Niksâr'a getirildiğine delalet edebilir.
Yukarıda üç yazma mecmuası hakkında verilen bilgiler, "yazma kültürü" kavramı çerçevesinde biraraya getirilip yorumlandığında, Osmanlı-Türk ilim tarihini yakından ilgilendiren bir manzara ortaya çıkmaktadır: Birinci mecmuada bulunan, ilk ismi ve nisbesi silik, 713 tarihli müstensih kaydı, ".?. Mahmud b. Muhammed .?.", Dâvud el-Kayserî'nin baba ve dede adıyla aynı olduğundan onun olabilir; ancak ikinci mecmua kesin olarak 714 ve 715 tarihleri arasında bizzat Dâvud el-Kayserî tarafından Tokat-Niksâr'da istinsah edilmiştir. İkinci mecmuada bulunan her iki eserin zahriyesindeki Dâvud el-Kayserî'nin müellif için kullandığı "Mevlânâ ve Seyyidunâ" tabirleri, onun Tokat-Niksâr'da (büyük bir ihtimalle Nizâmiyye Medresesi'nde) müellif İbn Sertâk'tan ders aldığını gösterir. Ayrıca yine ikinci mecmuada 3a, 7a, 9a, 10a-b, 11a ve 41a varaklarında İbn Sertâk'ın kendi hattıyla tashihlerinin bulunması Dâvud el-Kayserî'nin eseri istinsah ettikten sonra bizzat hocasıyla mukâbele ettiğine delalet eder. Dolayısıyla Dâvud el-Kayserî, Niksâr'a 714 tarihinde veya daha önce gelmiş olmalıdır; ve yine en azından 715 tarihi içinde Niksâr'da kalmıştır. İstinsah ettiği eser ileri seviyede bir hendese kitabı olduğundan ve ayrıca eserdeki hendesî şekiller çok âlimâne çizildiğinden Dâvud el-Kayserî'nin Niksâr'a gelmeden önce, matematik-hendese eğitimi aldığını düşündürteceği gibi, bu eseri Tokat-Niksâr'da bizzat müellifinden okuduğunu ve burada bu eseri tahsilin gerektirdiği makul bir süre kaldığını gösterir. En azından Dâvud el-Kayserî, İbn Sertâk'ın talebesi olması hasebiyle, Merâğa matematik-astronomi birikimine muttali olmuştur denebilir. İbn Sertâk'ın Tokat-Niksâr Nizâmiyye medresesine 714 tarihinden önce geldiği ve üçüncü mecmuadaki kayıtların gösterdiği gibi, 728 tarihine kadar orada kaldığı anlaşılmaktadır. Çünkü Ayasofya mecmuasında en son talik 728 tarihini taşımaktadır; bu İbn Sertâk'ın bu tarihlerde vefat ettiğini de gösterebilir; zira taliklerin eserin ortasında birden kesilmesi normal bir duruş değildir. Her halukarda bu tarih İbn Sertâk'ın on yılı aşkın uzun bir süre Niksâr Nizâmiyye Medresesi'nde ders vermiş olduğunu ve derslerinde de matematik ve astronomi eserlerine yer verdiğini göstermektedir. Dâvud el-Kayserî, yaklaşık olarak 656-660/1258-1261 tarihleri arasında doğduğuna göre, Niksâr'a geldiğinde 50-54 yaşları arasında olmalıdır; bu da muhtemelen Mısır'daki seyehatından sonraya rastlayan bir dönemdir. Bunun yanında Dâvud el-Kayserî'nin ikinci mecmuada diğer eserlerinde büyük oranda kullandığı el-Rûmî nisbesini kullanmaması da henüz bu dönemde bu nisbeyle tanınmadığını göstermektedir. Dâvud el-Kayserî'nin Niksâr'da kaldığı süre kesin olmamakla beraber, 730/1339'da ölen Abdurrezzâk el-Kâşânî ile İran'ın Sâve şehrinde tanıştığına göre bu tarihten önce Niksâr'dan ayrılmış olması gerekir. Dolayısıyla Niksâr'da iki yıl gibi kısa bir süre kalmış olabileceği gibi on yılı aşkın bir zaman süresince de kalmış olabilir. Dâvud el-Kayserî, 1336-1337'de inşaatı biten ilk Osmanlı medresesi İznik Medresesi’ne baş müderris tayin edildiğine göre, bu tarihten önce Anadolu'ya dönmüş olmalıdır. Yukarıda bahsi geçen, ilk iki mecmuanın, en azından kesin olarak kendisinin istinsah ettiği ikinci mecmuanın, İznik'teki tedris hayatında yanında olduğu düşünülebilir. Nitekim birinci mecmuanın Fatih Sultan Mehmed ile Sultan II. Bâyezîd'in mühürlerini taşıması bu eserin Saray kitabı olduğunu düşündürmektedir. Dolayısıyla bu eser, Osmanlı topraklarına Dâvud el-Kayserî tarafından getirilmiş olabilir. Bu eserin ayrıca Enderun mektebinde de okutulduğu görülmektedir. Zira eserin Askerî Müze'de bulunan ve Sultan Fatih ve Sultan II. Bâyezîd'in mührünü taşıyan nüshasının Enderun kütüphanesinden Mühendishane kütüphanesine verildiğine dair bir vesika elimizdedir (Kemal Beydilli, Türk Bilim Tarihi ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishane Matbaası ve Kütüphanesi (1776-1826), İstanbul 1995).
Neticede İbn Sertâk'ın Tokat-Niksâr'da Nizâmiyye medresesinde Merâğa matematik astronomi okulunun bir üyesi olarak başta Dâvud el-Kayserî olmak üzere talebelere matematik-astronomi tedris ettiği, bu yolla Merâğa okulunun birikimini Anadolu'ya aktardığı söylenebilir. Bu tedris faaliyetinde İbn Sertâk, sadece kendisinin ve Merâğa matematik-astronomi eserlerini değil, III. mecmuanın gösterdiği gibi, Aristoteles, Apollonius, Akaton gibi Yunan matematikçi-filozoflarının, Yakub b. İshak el-Kindi, Muhammed b. Musa el-Hârizmî, Sabit b. Kurra, İbn Heysem, İbn Salah diye tanınan Ebü'l-Futuh Ahmed b. Muhammed b. el-Serî el-Bağdadî, Ebû Sehl el-Kûhî gibi klasik İslam matematiğinin önemli isimlerinin eserlerini de tedris ettiği görülmektedir. Buna bağlı olarak Dâvud el-Kayserî'nin bu birikimini İznik Medresesi'ne aktararak klasik İslâm ilmî geleneği ile henüz başlangıç aşamasında bulunan Osmanlı ilim hayatı arasında, İbn Sertâk üzerinden sürekliliği sağlayan bir bağ kurduğu görülmektedir. Ayrıca onun kurduğu bu bağ, birinci mecmuanın Enderun Mektebi ve daha sonra da Mühendishane'de okutulmasının gösterdiği gibi, nispeten sürekli olmuştur. Bunun yanında Dâvud el-Kayserî'nin bizzat istinsah ettiği ikinci mecmuada bulunan Sultan II. Bâyezîd döneminin ünlü âlimi ve Semâniye Medreseleri müderrisi Müeyyedzâde Abdurahman Efendi'nin (ö. 922/1516) temellük kaydı, bu mecmuanın da Osmanlı âlimleri elinde bulunduğunu gösterir. Nitekim Müeyyedzâde'nin kütüphanesi zamanında çok meşhurdu ve hatta öldükten sonra kütüphanenin dağılmaması için Sultan I. Selim özel bir ferman bile çıkarmıştı. Bu kütüphaneye ait kitaplar, büyük bir ihtimalle, daha sonra, Sultan III. Murad döneminde İstanbul'da ünlü astronom-matematikçi Takiyüddîn Rasıd tarafından kurulan İstabul Rasathânesi'nde de kullanılmıştır. Sonuçta, yukarıda bu mecmuaların Osmanlı yazma kültürü içindeki seyri hakkında verilen bilgiler, İbn Sertak'ın tesirinin, Dâvud el-Kayserî'nin kurduğu bağla süreklilik kazanarak Osmanlı ilim hayatı içinde nispeten belli bir etkisinin olduğunu açıkça göstermektedir.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu