Hayatı

1025/1616 yılında Şam’da doğdu. Köken itibariyle Hasankeyfli olduğu için Haskefî nisbesiyle anılır. İlk tahsiline babasının yanında başlayan Haskefî sonrasında uzun süre Muhammed el-Mehâsinî’den ders aldı ve onun Buhâri derslerinde muîdi oldu. Hicri 1062 yılında Mehâsinî’den genel icazet aldı. Remle’ye gidip Hayreddin er-Remlî’den fıkıh tahsil etti. Kudüs’te Fahreddin b.  Zekeriyya el-Makdisî’den, 1067 (1657) yılında Hac için gittiği Medine’de Safiyyüddin el-Kuşâşî’den ders aldı. Hocaları arasında ayrıca Mansur b. Ali es-Sütûhî, Eyyüp b. Ahmed el-Halvetî, Abdülbâkî b. Abdülbâkî el-Hanbelî el-Baʻlî yer alır. Öğrencisi Muhibbî’nin nakline göre başlangıçta ciddi maddi sıkıntılarla karşı karşıya olan Haskefî, 1073 (1663)’te İstanbul’da Sadrazam Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa ile görüştü ve onun da desteğiyle Şam’daki Çakmakiyye Medresesine müderris olarak atandı. Bu görevinden ayrıldıktan sonra Şam müftülüğüne tayin edildi. Muhibbî, beş yıl boyunca bu görevde kalan Haskefî’nin fetva verme konusunda son derece titiz davrandığını ve sahih görüşlere muhalefet etmediği belirtmektedir. Şam Emeviyye Camiinde hadis dersleri vermekle de görevlendirilen ve bu dönemde ünü yayılan Haskefî, bazı kimselerin şikâyeti sonucu iftâ ve hadis dersleri vazifelerinden azledildi. Bir yıl süreyle Şam Selimiye medresesinde müderrislik yaptıktan sonra İstanbul’a gitti ve Şeyhülislam Minkârîzâde Yahya Efendi ile görüştü. Bunun üzerinde kendisine ömür boyu kaydıyla Kâre ve Aclûn kadılığı verildi ve Emeviyye Camii’ndeki hadis derslerine tekrar başladı. Bu dönemde Girit kuşatmasında olan Sadrazam Fâzıl Ahmed Paşa’nın yanına gitti ve fethedilen Kandiye’de fetih hutbesini okudu. Bu hadise Haskefîʻnin şöhretinin daha da artmasına vesile oldu ve kendisine Hama kadılığı da verildi. İstabul’a Haskefî’nin vefat ettiği yönünde bir haber ulaşınca bütün görevler kendisinden alındı. Bir süre boşta kaldı ve daha sonra Takaviyye Medresesine ve İstanbul yolculuğu neticesinde Sayda kadılığına atandı. Şam’da ders vermeye devam etti. 10 Şevval 1088 (6 Aralık 1677)’de vefat etti ve Bâbüssağîr Kabristanına defnedildi. Öğrencileri arasında İsmail b. Ali el-Müderris, Derviş el-Halvânî, İsmail b. Abdülbâkî el-Katip, Osman b. Hasan Hidâyât, Ömer b. Mustafa el-Vezzân ve Hulâsatü’l-eser müellifi Muhammed Emin el-Muhibbi yer almaktadır.

Öğretisi

Hanefî mezhebine müntesip bir fakih olan ve bunun tabiî bir neticesi olarak gerek fürû-ı fıkıh gerekse fıkıh usûlüne dair meselelerdeki görüşlerinin çerçevesi, esas itibariyle mensubu bulunduğu mezhep tarafından çizilen Haskefî’nin tedris ve iftâ dışındaki fıkhî faaliyetlerinin izini eserleri üzerinden sürmek mümkündür. Haskefî’nin ed-Dürrü’l-muhtâr’ı Timurtaşî’nin Tenvîru’l-ebsâr’ın şerhidir. Bir diğer eseri olan ed-Dürrü’l-müntekâ ise İbrahim Halebî’nin Mülteka’l-ebhur’unun şerhidir. Bu iki eser şerh olmalarına rağmen son derece muhtasardır. Öyle ki bazıları, aşırı derecede muhtasar oluşu sebebiyle ed-Dürrü’l-muhtâr’ı fetva verilmeye elverişli olmayan kitaplar arasında sayar. Haskefî bu iki şerhte esas itibariyle metinlerin sağlıklı bir şekilde anlaşılmasını sağlayacak izahlarda bulunmuş, metinde zikredilmeyen fakat sıkça karşılaşılan bazı meselelere yer vermiş, mezhepteki sahih görüşleri aktarmaya ve özellikle ihtilaflı meselelerde müftâ bih görüşlere işaret etmeye özen göstermiştir. Bu iki eserde görüşlerin delillerine ve diğer mezheplerin görüşlerine nadiren yer verilir. ed-Dürrü’l-muhtâr ilerleyen süreçte çokça rağbet görmüş ve üzerine birçok hâşiye yazılmıştır. Bunlardan Tahtâvî’nin Hâşiye’si ile İbn Âbidin’in Hanefî mezhebinin son klâsiği kabul edilen Reddü’l-muhtâr’ı oldukça önemlidir. Haskefî ayrıca Tenvîru’l-ebsâr’ı on cilt halinde şerh etmeyi tasarlamış ve Hazâinü’l-esrâr ve bedâiʻu’l-efkâr ismini verdiği bu eserin sadece birinci cildini tamamlayabilmiştir. Haskefî’nin usûle dair tek eseri olan İfâdatü’l-envâr, Hanefî usûlünün en mûteber metinlerinden biri olan Nesefî’nin Menâru’l-envâr’ının şerhidir. İfâdatü’l-envâr da oldukça muhtar bir şerh olup eser kalem alınırken Nesefî, İbn Melek ve özellikle İbn Nüceym’in Menâr şerhleri ile TavdîhTelvîhTahrîr ve Tağyîru’t-Tenkîh isimli eserlerden istifade edilmiştir. Fıkıh usûlünü “şerʻî hükümlere küllî şekilde ulaştıran delillerin durumlarını bilmek” şeklinde tarif eden Haskefî’nin İfâdatü’l-envâr’da öne çıkan görüşlerinden bazıları şunlardır: Nesefî, Hanefî usûlcülerin benimsediği Hz. Peygamber’in fiileri ile vücûp hükmünün sabit olmayacağı görüşünü ispatlamak için cüzî delil mahiyetinde iki hadis zikreder. Haskefî ise cüzî deliller ile küllî kaidelerin ispatlanamayacağını ifade eder. Irak meşâyihına göre gayr-i müslimler namaz gibi sâkıt olması muhtemel ibadetleri eda etmekle mükellef iken Buhârâ meşâyihına göre mükellef değildirler. Bu konuda Nesefî, Buhârâ meşâyihının görüşünü tercih eder. Haskefî ise konu ile ilgili nasların zâhirî anlamlarını gerekçe göstererek İbn Nüceym’i takiben Irak meşâyihının görüşünü benimser. Râvisi fakih olmasa dahi haber-i vahidin mutlak surette kıyasa takdim edilmesi gerektiği görüşünü tercih eder. İbn Âbidîn Nesemâtü’l-eshâr’ı İfâdatü’l-envâr üzerine kaleme alınmış bir haşiyedir. Haskefî’nin fürû ve usûle dair birer eseri üzerine İbn Âbidîn’in hâşiye yazması, Haskefî’nin çalışmalarının İbn Âbidin’in fıkhî mesaisine zemin teşkil ettiğini göstermesi bakımından önemlidir.

Öne Çıkan Eserleri

  • ed-Dürrü’l-Muhtâr fî Şerhi Tenvîri’l-Ebsâr: İstanbul 1260, 1277, 1294, 1307, 1308; Hint 1223; Kalküta 1243, 1268; Bulak 1254,1272; nşr. Adil Ahmed Abdülmevcut, Ali Muhammed Muavvaz, Dârü Âlemi’l-Kütüp, Riyad 2003.

  • ed-Dürrü’l-Müntekâ fî Şerhi’l-Mültekâ: İstanbul 1302, 1309, 1310, 1311; Dârü İhyâiʼt-Türâsiʼl-Arabî, Beyrut [t.y.].

  • İfâdatü’l-Envâr ʻalâ Usûli’l-Menâr: İstanbul 1300; nşr. Muhammed Berekât, Dımaşk, 1413/1992; İdâretü’l-Kurân ve’l-Ulûmi’l-İslâmiyye, Kirtaşi 1418. 

  • Hazâinü’l-Esrâr ve Bedâiʻu’l-Efkâr Şerhu Tenvîri’l-Ebsâr.

  • Muhtasaru’l-Fetâva’s-Sûfiyye.

  • el-Cemʻ beyne Fetâvâ İbn Nüceym.

  • Ta’lîka ’alâ Sahîhi’l-Buhârî.

  • Taʻlîka ʻalâ Tefsîri’l-Beyzâvî.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu