Hayatı

Nisbesinden hareketle Bedehşânlı olduğu anlaşılan Minhâc şârihinin kim olduğu pek net değildir. BedahşîMenâhicü’l-ukûl adlı eserinde Minhâc şârihi Hunecî’den (ö. 707/1307), Çarberdî’den (ö. 746/1345) ve Molla Fenari’den (ö. 834/1431) pek çok alıntıya yer verir. Ayrıca eserinde İbrî (ö. 743/1342), Îcî (ö. 756/1355) ve Teftâzânî’den (ö. 792/1390) de alıntılar söz konusudur. Dolayısıyla Bedahşî, Molla Fenârî’den sonra, yani 834/1431 yılından sonraki bir tarihte vefat etmiş olmalıdır. Ayrıca Molla Fenari’den çok alıntı yapmış olması dolayısıyla onun Anadolu âlimlerinden olduğu veya bir müddet orada yaşadığı söylenebilir.

Kâtip Çelebî, Mantık ilmine dair Şemsiyye’den ve Risâletü’l-Muammâ’dan bahsederken Muhammed el-Bedahşî diye birinin de bu alanda çalışması olduğunu ve bu kişinin hicrî 922 yılında vefat ettiğini söyler. Diğer bir ifadeyle farklı münasebetlerle iki yerde Muhammed el-Bedahşî’nin ismine yer verir. Vefat tarihlerinden hareketle her ikisinin aynı kişi olduğu kabul edilse dahi bu kişinin Minhâc’a şerh yazıp yazmadığından bahsedilmez (Keşfü’z-zunûn, c.1, s. 892, c. 2, s. 1063). Ancak Menâhicü’l-ukûl yazarının, mantık ve kelâm gibi aklî ilimlerde yetkin olmasından hareketle onların aynı kişi olduğu söylenebilir.

Fehd b. Muhammed, tahkik ettiği İbn Müflih’in Usûlü’l-fıkh eserinde Minhâc şârihi Bedahşî’nin hicrî 826 yılında vefat ettiğini iddia eder (c. 4, s. 1884). Diğer bir ifadeyle ona göre Minhâc şârihi, Keşfü’z-zunûn’da bahsedilen kişi değildir. Ancak Menâhicü’l-ukûl’da, 834/1431 yılında vefat eden Molla Fenârî’den pek çok alıntının yapılmasına binaen Minhâc şârihi Bedahşî’nin hicrî 826 yılında vefat etmiş olması pek makul değildir.

eş-Şekâikü’n-nu‘mâniyye adlı eserde, Muhammed el-Bedahşî diye sûfî birinden bahsedilmektedir. Bu kişinin, ilimden ziyade tasavvufla ilgilendiği ve pek konuşmadığı ifade edilir. Ancak onun da hicrî 922 yılında vefat ettiği kaydedilir. Bu kişinin, Keşfü’z-zunûn’da zikredilen kişi olduğunu gösteren açık bir kayıt söz konusu edilmese de vefat tarihlerinin aynı olması büyük önemi haizdir. Ayrıca Bedahşî’nin, Menâhicü’l-ukûl’da tasavvufla meşgulken bu eseri yazdığına dair kayıt düşmesi aynı kişi olabileceğini akla getirmektedir. Zira eserin mukaddimesinde “ilâhî evliyânın ilimlerinden ve ehil sûfîlerin meârifinden iktibas ederken bu kitabı şerh ettim” der (Menâhic, s. 4). Dolayısıyla bu bilgiden hareketle Dımaşk’ta yaşayan sûfî Bedahşî ile Minhâc şârihinin aynı kişi olması mümkün gözükmektedir. Özellikle Kâtip Çelebî’nin, Süllemü’l-vusûl adlı eserinde, Şekâik’te yer alan Bedahşî ile Şerhu’ş-Şemsiyye üzerine çalışması olan Bedahşî’nin aynı kişi olduğunu belirtmesiyle bu ihtimal daha da güçlenmektedir (Süllem, c. 3, s. 298). Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde Şeyh Muhammed Bedahşî’den bahsedilmiş ve aktarılan bir hikâyeden dolayı onun ümmî olduğu iddia edilmiştir. Ayrıca bu kişinin mantık ve fıkıh usûlüne dair bir eserinin olup olmadığına temas edilmemiştir. Ancak yukarıda verdiğimiz bilgilerden hareketle ikisinin aynı kişi olması kuvvetle muhtemeldir.

Sûfî Bedahşî’nin, Hâce Ubeydullah es-Semerkandî’nin ashâbından olduğu, hocası gibi pek konuşmadığı ve susmayı tercih ettiği aktarılır. Aktarıldığına göre Anadolu’da Sultan Hüseyin Baykara’nın evlatlarından Bedîüzzaman’la görüştüğü, fakat her ikisinin de edep ve hayâdan hiç konuşmadığı belirtilir. Bu bilgiden hareketle Bedahşî’nin Şam’dan evvel Anadolu’da yaşadığı anlaşılmaktadır. Daha önce ifade edildiği üzere eserinde, Molla Fenari’ye çok atıfta bulunması da aynı hususu desteklemektedir.

Bedahşî’nin Nakşî şeyhi olup tasavvufta ve manevî dünyada yed-i tûla sahip olduğu, İsmail eş-Şirvânî ile arasında ilginç diyalogların geçtiği aktarılır. Ayrıca İbn Arabî itikadı üzere olduğu belirtildiğinden dolayı vahdet-i vücudu savunduğu anlaşılmaktadır. Yavuz Sultan Selîm, Dımaşk’ı ele geçirdiğinde Emevî camisine yakın bir yerde oturan Bedahşî’yi iki defa ziyaret ettiği, birinci görüşmede her ikisinin hiç konuşmadığı, ikinci görüşmede Bedahşî’nin sultana sorumluluklarını hatırlattığı nakledilir. Ayrıca Yavuz’un, kendisine para teklif ettiği, fakat onun kabul etmediği rivayet edilir. Bu görüşmenin 922/1516 yılında Ramazan ayının on yedisinde gerçekleştiği kaydedilmiştir (eş-Şekâikü’n-nu‘mâniyye, s. 214-215; el-Kevâkibü’s-sâire, c. 1, s. 89-90). Sûfî Bedahşî ile Minhâc şârihinin aynı kişi olduğu kabul edildiğinden dolayı onun eğitimle pek ilgilenmediği ve Kur’ân’ı Âdiyât suresine kadar okuduğuna dair hikâyelere ihtiyatla yaklaşılması veya bu tür rivâyetlerin mecaza hamledilmesi gerekir.

Bedahşî, 922/1516 veya 923/1517 yılında Dımaşk’ta vefat etmiş ve İbn Arabî’nin ayaklarının dibine defnedilmiştir.

Öne Çıkan Eserleri

  • Menâhicü’l-‘Ukûl fî Şerhi Minhâci’l-Vusûl: Beyzâvî’nin Minhâcü’l-vusûl adlı eserine yapılan şerh çalışmasıdır. İsnevî’nin Nihâyetü’s-sûl eseriyle beraber, Matbaatü Saâdet, Mısır [t.y.]; Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 1984/1405.

  • Hâşiyetü Şerhi’ş-Şemsiyye: Kâtibî’nin Şemsiyye adlı mantık metnine Şücâuddîn İlyas er-Rûmî tarafından yazılan şerhin hâşiyesidir.

  • Risâletü Muammâ.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu