Hayatı
Hamdûn el-Kassâr'ın biyografisine dair bilgiler çok sınırlıdır. Hayatı boyunca Horasan muhitinden ayrılmadığı ve dinî tahsilini burada tamamladığı bilinmektedir. Fıkıhta Süfyân-ı Sevrî’nin mezhebine bağlı olduğu ve İbrahim b. Zerrâd, Muhammed b. Bekkâr, İbn Râhûye ve İbn Numeyr gibi âlimlerden hadis öğrenip naklettiği aktarılan bilgiler arasındadır. Keşfü’l-mahcûb yazarı Hücvîrî’ye göre Hamdûn el-Kassâr fıkıh ve hadis ilimlerinde yetkin bir âlimdi. Öyle anlaşılıyor ki Hamdûn ilk tahsilinin ardından tasavvufa yönelmiş, Ali Nasrâbâzî ve Selem b. Hasan Bârûsî ile görüşerek onların tasavvuf halkalarına katılmıştır. Bununla beraber Hamdûn’da melâmet düşüncesinin gelişmesini sağlayan kişi Ebû Türâb en-Nahşebî (ö. 245/859) idi. Ebû Türâb sûfîlere mahsus birtakım biçimsel kurallara ve giyim tarzına karşı çıkan ilk isimlerdendi. Diğer üstadı Bârûsî ise İbn Kerrâm’a mensup zahitlerin, ibadetlerini insanlara göstere göstere yapmalarına karşı çıkmaktaydı. Abdullah b. Münâzil, Ebû Ali es-Sekafî, Mahfûz b. Mahmûd en-Nîsâbûrî, İbrahim el-Kannâd gibi Horasan Melâmîliğinin önemli isimlerini yetiştiren Hamdûn, 271/884’de Nişabur’da vefat etmiş ve Hîre kabristanına defnedilmiştir.
Öğretisi
Hamdûn el-Kassâr, Ebû Hafs el-Haddâd ve Ebû Osman el-Hîrî ile birlikte Horasan’da neşet eden Melâmetîlik akımının kurucularından biri olarak kabul edilir. Melâmetîlik, bilhassa İbn Kerrâm’a nispet edilen Kerrâmiyye ekolüne mensup zahitlerin kulluk eylemlerinde gösterişi ve aleniliği benimsemelerine bir tepki olarak doğmuş ve “gizli ibadet” öğretisini savunmuştur. Melâmî hareketinin zamanla tasavvufla iç içe girmesinden ve Irak merkezli sûfîlerin İbn Kerrâm’a ve Kerrâmiyye’ye yönelik tepkilerinden, bu hareketin gerçekte sûfîlere karşı değil, Kerrâmîlere karşı yaygınlaştığı ortaya çıkar. Nefsin sürekli olarak kınanması ve bütün kulluk eylemlerinin insanlardan gizlenmesi Hamdûn’un temel düşünceleridir. Ona göre nefsin sürekli olarak kınanması, beklentisiz ibadetin ve riyadan sakınmanın ön koşuluydu. Yanı sıra Hamdûn, sosyal hayatta sûfîlerin diğer insanlardan ayrışmasını temin eden her türlü şekilciliğe ve normatif yaklaşımlara da karşı çıktı. Buradan hareketle çalışıp kazanmak onun düşüncesinde tevekkülden üstün bir noktaya yerleşir. Bu bakımdan ona göre zühd, dünyalığa sahip olmamak değil, onun sevgisini kalpte taşımamak anlamına gelir. Başka bir açıdan Hamdûn, iyimser bir âlem anlayışını savunmuş ve ontolojik olarak dünya hayatını “kötülük” ile nitelememiştir. Hamdûn’un ve diğer Melâmîlerin fikirleri, Serrâc, Kelâbâzî ya da Kuşeyrî gibi yazarlarda yer almaz, ancak Sülemî onların görüşlerini Melâmetiyye Risâlesi’nde telif ederek tasavvuf ile Melâmetîlik arasındaki farkların en aza inmesini temin etmiştir. Bu çerçevede hem Hamdûn’un düşüncelerinde hem de diğer mutasavvıfların görüşlerinde fütüvvet, ideal ahlâk olarak ortaya konulmuştur.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu