Hayatı
Yaklaşık 448/1053 tarihinde Tûs’ta doğdu. İlk tahsilini ileride meşhur bir vaiz ve sûfî olarak tanınacak olan kardeşi Ahmed ile birlikte Tûs’ta tamamladı. 461/1069’da Nişâbûr’daki Nizâmiye Medresesi’ne giderek meşhur Şâfiî fakihi ve Eşʻarî kelamcısı İmâmü’l-Harameyn Ebu’l-Meʻâlî el-Cüveynî’nin (ö. 478/1085) talebesi oldu. Cüveynî’den fıkıh tahsil ettiği gibi hocasının kelam alanındaki büyük birikiminden de istifade etti. Nizâmiye Medresesi’ndeki başarılı öğrenim hayatı, Nizâmülmülk’ün ve bu yolla Büyük Selçuklun Sultanı Melikşâh’ın yakın çevresinde yer almasını sağladı. Selçukluların başkenti İsfahan’da geçirdiği bu dönemin ardından 484/ 1091’de Nizâmülmülk tarafından başkent Bağdat’taki Nizâmiye Medresesi’ne hoca olarak atandı.
“Hüccetü’l-İslam” (İslam’ın kesin delili) unvanıyla tanınmaya başlandığı Bağdat’taki görevi sayesinde buradaki Abbâsî halifesiyle ve idarî zümreyle de yakın ilişkiler kurdu. Döneminin en etkili âlimi iken yaşadığı manevî ve entelektüel kriz neticesinde 488/1095’te Bağdat’taki görevlerini ani bir kararla bırakıp şehri terk etti. Bağdat’tan ayrılıp Dımaşk ve Kudüs’e gitti, Halil şehrinde Hz. İbrâhim’in kabrinde bir daha siyasî otoritelere hizmet etmeyeceği ve devlet tarafından kurulan okullarda hocalık yapmayacağına dair yemin etti. 489/1096’da hacca gittikten sonra Dımaşk ve Bağdat üzerinden memleketi Tûs’a döndü ve orada küçük bir medrese ve dergâh (hankâh) inşa etti. Halk arasında yaygınlaşan itikadî yozlaşmayı gerekçe göstererek tekrar resmî görev alması yönünde Selçuklu yönetiminden gelen baskılara dayanamayıp 499/1106’da, bir zamanlar öğrencisi olduğu Nişâbûr’daki Nizâmiye Medresesi’nde hoca olma teklifini kabul etti. Tûs’taki medrese ve dergâhında da ders vermeye devam eden Gazzâlî, 505/1111’de Tûs’ta vefat etti.
Öğretisi
Hayatının sonlarında kaleme aldığı el-Munkız mine’d-dalâl adlı otobiyografik eserinde Gazzâlî, neredeyse ergenlik döneminden beri her şeyin hakikatini anlayıp kavramaya çalışan bir karaktere sahip olduğunu belirtmektedir. Bu özelliği sayesinde çocuk denecek yaşta anne babasından, hocalarından ve çevresinden taklit yoluyla öğrenip benimsediği inançların değerini sorgulayan Gazzâlî, gerçek ve kesin bilginin ne olduğunu araştırmaya koyulmuştur. Kesinlik arayışında öncelikle duyuları inceleyen Gazzâlî, yanıltıcı bilgiler vermeleri sebebiyle duyulara güvenilemeyeceği sonucuna varmıştır. Gazzâlî şüpheci tavrını aklı da kapsayacak şekilde genişletmiş ve duyuların güvenilmezliği karşısında aklın yargılarına güvenilip güvenilemeyeceğini sorgulamıştır. Aklın öncelikli ve zorunlu ilkelerinin (mesela bir şeyin aynı anda hem var hem de yok olmasının imkânsız oluşu) güvenilirliğine dair de tatmin edici bir sonuca ulaşamayan Gazzâlî, iki ay kadar süren bu şüpheci dönemin üstesinden, Allah’ın akla tekrar güvenmesini sağlayan ilahî bir aydınlanmaya gelebilmiştir.
Yüce Allah’ın lütfuyla şüphecilikten kurtulan Gazzâlî, kendi döneminde hakikate ulaşma iddiasında bulunan dört grup olduğunu belirterek araştırmalarını bunlar üzerinde yoğunlaştırmıştır: Kelamcılar, filozoflar, Bâtınîler ve sûfîler. Gazzâlî, bu gruplara dair değerlendirmelerde bulunurken, öncelikle onların iddialarını bütün yönleriyle öğrenmeyi kendisine ilke olarak koymuş ve eleştirilerini bu öğrenim sürecinin ardından sağlam temeller üzerine inşa etmiştir.
el-İktisâd fi’l-iʻtikâd adlı eseriyle Eşʻarî kelam geleneği içinde önemli bir yeri olan Gazzâlî, kelamın görevini Ehl-i Sünnet inancını, sonradan ortaya çıkan aykırı yorumlara (bidʻat) karşı savunmak şeklinde belirlemektedir. Ancak ona göre kelamcılar zamanla bu savunma göreviyle yetinmeyip özellikle filozofların yöntem ve öğretilerinden etkilenerek bir tür varlık öğretisi ortaya koymaya çalışmışlardır. Gazzâlî’ye göre kelamcılar bu çabalarında başarısız oldukları gibi inanç konusundaki görüş ayrılıklarını çözüme kavuşturacak yöntemlere de sahip değildir. Gazzâlî, kelamın bir savunmacı bir disiplin olarak kalması konusundaki ısrarını hayatı boyunca sürdürmüş ve kelamî konulardaki tartışmalardan halkın özellikle uzak tutulması gerektiğini vurgulamıştır.
Gazzâlî, Bağdat Nizâmiye Medresesi’ne hoca olarak atandığı dönemde bir yandan talebelerine dinî ilimleri okuturken vaktinin bir kısmını da filozofların öğretilerini incelemeye ayırmıştır. Kendi ifadesine göre iki yıldan az bir sürede hiçbir hocadan yardım almadan felsefe kitapları okuyan Gazzâlî, bir yılı da okumaları neticesinde elde ettiği sonuçları değerlendirmeye ayırmıştır. Gazzâlî’nin felsefeyle bu kadar yakından ilgilenmesinin başlıca sebebi, İbn Sînâ’nın (ö. 428/1037) kuşatıcı ve etkili felsefî sisteminin ardından İslam dünyasında felsefenin ve filozofların etkisinin hızla atmış olmasıdır. Filozofların özellikle de İbn Sînâ’nın eserlerine dair araştırmaları neticesinde ilk olarak onların mantık, metafizik ve fizik alanındaki öğretilerini nesnel bir şekilde özetleyen Makâsıdü’l-felâsife adlı bir eser kaleme alan Gazzâlî, filozoflara yönelttiği eleştirileri ise Tehâfütü’l-felâsife’de yirmi mesele çerçevesinde ortaya koymuştur. Felsefî ilimler kapsamında yer alan matematik, mantık, fizik, ahlak ve siyasete karşı genel olarak olumlu bir yaklaşım sergileyen Gazzâlî, eleştirilerini, filozofların en çok hataya düştüğü alan olarak gördüğü metafizik üzerinde yoğunlaştırmıştır. Filozofları, mantık ilminde belirledikleri kanıtlama şartlarına metafizik meselelerde uymamakla suçlayan Gazzâlî’ye göre filozofları şu üç iddiaları sebebiyle tekfir etmek, yani İslam’dan çıktıklarına hükmetmek gerekmektedir: (1) Âlem ezelîdir. (2) Allah tümelleri bilir, tikelleri bilmez. (3) Ahiret hayatı maddî değil, ruhanîdir. Filozofların matematik, mantık ve fizik gibi alanlarda ortaya koydukları bilimsel sonuçların, onların her söylediklerinin, özellikle de metafizik meselelere dair değerlendirmelerinin kesinlik derecesinde olduğu anlamına gelmediğine dikkat çeken Gazzâlî, metafizik konulardaki hatalarından dolayı filozofların her sözünün yanlış olduğu sonucuna varmanın da bir başka hata olacağını, bunun İslam’a büyük zararlar vereceğini ısrarla ifade etmiştir.
Gazzâlî’nin hakikat iddiasındaki üçüncü grup olarak Bâtınîleri ele alması, dönemin siyasî şartlarıyla yakından ilgilidir. Fâtımî Devleti’nin siyasî ve ideolojik saldırılarına karşı Abbâsî hilafetinin ve Büyük Selçuklu Devleti’nin desteğiyle mücadele eden Gazzâlî, Bâtınîlerin masum imam öğretisini çürütmek üzere pek çok eser kaleme almıştır. Bu eserler içinde en önemlisi, Abbâsî halifesi Mustazhir-Billâh’ın isteği doğrultusunda yazdığı ve bu sebeple el-Mustazhirî olarak da bilinen Fedâihu’l-Bâtıniyye’dir. Gazzâlî’ye göre Bâtınîlerin iddia ettiği gibi hakikate ulaşmak için masum bir imamın rehberliğine ihtiyaç olsa da söz konusu masum imam, tarihin bir döneminde kaybolan ve ahir zamanda geleceği düşünülen “kayıp imam” değildir. Gazzâlî, Allah’ın dinini eksiksiz bir şekilde inananlara tebliğ eden Hz. Muhammed’in gerçek masum imam olduğunu vurgulayarak âlimlerin Kur’ân ve sünnetin rehberliğinde İslam ümmetinin problemlerine çözüm getirebileceğini belirtmiştir.
Gâzzâlî, Bağdat’taki görevi sırasında bir yandan fıkıh ve kelam alanında eserler kaleme alıp filozoflar ve Bâtınîlere karşı reddiyeler yazarken bir yandan da kendi hayatı üzerinde düşünmeye başlayarak bir muhasebe sürecine girmiştir. Bu dönemde tasavvuf eserleriyle tanışan Gazzâlî, bu kitapların sunduğu ahiret odaklı hayat anlatısından ciddi bir şekilde etkilenmiştir. Otobiyografisinde anlattığına göre tasavvufun sadece kitaplardan öğrenilecek bir ilim olmadığının farkına varan Gazzâlî, tasavvufun öngördüğü manevî tecrübeyi (zevk) bizzat yaşamak için makam-mevki, mal-mülk, aile gibi dünyevî bağlardan kurtulup nefsin isteklerinin önüne geçerek tüm kalbiyle ahirete yönelmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Ancak ulaştığı bu sonucu hayata geçirmekte zorlanan Gazzâlî, altı aya yakın süren bir kararsızlık ve manevî rahatsızlık döneminin ardından bütün görevlerini bırakıp ailesini, güvendiği dostlarına emanet ederek Bağdat’tan ayrılmayı başarmıştır. Bağdat’tan uzakta geçirdiği iki yıl boyunca dünyevî arzularını dizginleyip ilahî hakikatleri keşif ve müşahede için kalbini kötü huy ve düşüncelerden temizlemeye odaklanan Gazzâlî, yaşadığı manevî tecrübeler neticesinde tasavvuf yönteminin hakikate ulaştıran en sağlam ve doğru yöntem olduğu sonucuna varmıştır.
Gazzâlî’ye göre Hz. Peygamber’in vahiy tecrübesiyle sûfîlerin manevî hâlleri arasındaki benzerlik, aklın bütün hakikatleri anlayıp açıklamadaki yetersizliğini ve hakikate ulaşmada peygamberin rehberliğine duyulan zorunlu ihtiyacı gözler önüne sermektedir. Gazzâlî’nin Bağdat’tan ayrıldıktan sonra kaleme aldığı ve İslam düşünce tarihinin en etkili eserlerinden birisi olan İhyâü ulûmi’d-dîn’in de esas gayesi aklın sınırlılıklarını göstererek teorik tartışmalara boğulan dinî ilimlere tasavvuf yoluyla ruh üflemek ve onları canlandırmaktır. Peygamberlerin, kalp hastalıklarının doktoru olduğunu vurgulayan Gazzâlî, aklın faydası ve işlevinin ise bize bunu tanıtması, peygamberliğin gerçekliğine şehadet etmesi ve kendisinin de peygamberlik gözüyle idrak edilenleri görmekten aciz olduğunu bilmesi, körleri kılavuza ve çare arayan hastaları müşfik hekimlere teslim eder gibi elimizden tutarak bizi peygamberliğe teslim etmesinden ibaret olduğunu belirtmektedir. Bu anlamda Gazzâlî’ye göre peygamberlerin misyonunu hakkıyla sürdürebilecek tek zümre tasavvufî tecrübeyle donanmış âlimlerdir.
Öne Çıkan Eserleri
- el-İktisâd fi’l-iʻtikâd. (Telif; 488/1095’ten önce) İtikadda Orta Yol. Ebû Hamid Huccetülislam Muhammed b. Muhammed Gazzali. Neşr ve terc. Osman Demir. İstanbul: Klasik Yayınları, 2012.
- Fedâihu’l-Bâtıniyye. (Telif; 488/1095’ten önce) Fedâihü'l-Bâtıniyye. Batıniliğin İçyüzü. Ebu Hamid Huccetülislam Muhammed b. Muhammed Gazzali. Terc. Avni İlhan. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 1993.
- Miʻyâru’l-ilm. (Telif; 488/1095’ten önce) Mi’yaru’l-İlm: İlmin Ölçütü (Eleştirmeli Metin-Çeviri). Ebu Hamid El-Gazzali. Eleştirmeli metin Hasan Hacak; çev. Ali Durusoy, Hasan Hacak. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, 2013.
- Makâsıdü’l-felâsife. (Telif; 488/1095’ten önce) Makasıdü’l-felasife. Ebu Hamid Huccetülislam Muhammed b. Muhammed Gazzali. Tashih Muyhiddin Sabri. -- [y.y. : y.y.], 1331; çev. Cemaleddin Erdemci. İstanbul: Vadi Yayınları, 2001.
- Tehâfütü’l-felâsife. (Telif; 488/1095’ten önce) Filozofların Tutarsızlığı = Tehafütü’l-felasife. / Ebu Hamid Huccetülislam Muhammed b. Muhammed Gazzali. Çev. Mahmut Kaya, Hüseyin Sarıoğlu. İstanbul: Klasik, 2005.
- İhyâü Ulûmi’d-dîn (Telif; 488/1095’ten sonra) İhyau ulumi'd-din. Ebû Hamid Huccetülislam Muhammed b. Muhammed Gazzali. Beyrut; Cidde: Darü’l-Minhac, 2011.
- Kîmyâ-i Saâdet. (Telif; 488/1095’ten sonra) Kitab-ı Kimya-yı Saadet. Ebu Hamid Huccetülislam Muhammed b. Muhammed Gazzali. 4. bs. Tahran: Kitabhane-i Merkezi, 1352.
- Mîzânü’l-amel. (Telif; 488/1095’ten sonra) Mizanü’l-amel. Ebu Hamid Huccetülislam Muhammed b. Muhammed Gazzali. Thk. Süleyman Dünya. Kahire: Dârü’l-Maarif, 1964.
- el-Munkız Mine’d-dalâli (Telif; 488/1095’ten sonra) Hakikat Arayışı: el-Munkız Mine’d-dalâl. Terc. ve thk. Abdürrezzak Tek. Bursa: Emin Yayınları, 2013.
- el-Mustasfâ min İlmi’l-usûl. (Telif; 488/1095’ten sonra) Mustasfa: İslam Hukuk Metodolojisi. Gazzali. Terc. Yunus Apaydın. İstanbul: Klasik, 2006.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu