Hayatı
Kendisinin kullandığı nisbeye göre aslen Semerkantlı bir aileye mensup olan Ebherî, Musul’da doğdu. Ebherî ilk tahsilini Musul’da yaptı, daha sonra Horasan ve Bağdat’a giderek öğrenimini tamamladı. O dönemin en ünlü bilginlerinden olan Kemâleddin b. Yûnus’un talebesi, Kâtibî, İbn Hallikân ve Kazvînî’nin hocası oldu. Bir süre Musul sarayında himaye gördü; 625’te (1228) Musul’dan Erbil’e geçti. II. Frederick’ten gelen sorulara hocası Kemâleddin b. Yûnus’la birlikte cevap hazırladı. Merâga’da Tûsî ile çalıştı. Dönemin ilim merkezleri arasında adeta mekik dokudu. Bu arada Anadolu’ya da seyahatlerde bulundu ve buradaki Türk beylerinin saraylarında ağırlandı, felsefe dersleri verdi. Ölüm tarihi kaynaklarda 661/1263 ya da 663/1265 olarak belirtilmektedir.
Öğretisi
Ebherî temel olarak İbn Sînâ mantık ve felsefe geleneğine bağlı olmakla birlikte Râzî’nin eleştirilerinin cevaplanması, felsefî meselelerin sistemleştirilmesi ve tedris edilebilir felsefi eserler ortaya konulması için çaba gösterdi. Onun eserleri İbn Sînâ’nın sistemini takip etmekle birlikte Râzî’nin eserlerinden de etkilendi. Eserlerinde daima İbn Sînâ sistemi ile Râzî sistemi arasında yeni bir sentezin arayışında oldu. Eserlerinde Tanrı’nın ispatının hem filozofların imkân deliliyle hem kelamcıların hudûs delilleriyle yapılmasını, “felsefe cihetinden” ve “kelâm cihetinden” şeklinde nitelendirerek paradigmadik bir söylemden perspektife dayalı bir söyleme geçişte etkili oldu. Onun ikinci önemli çabası felsefe meselelerinin medreselerde tedris edilebilir bir formda yeniden ifade edilmesi oldu. Eserleri yeni bir sistem ortaya koymaktan ziyade, didaktik ve İbn Sinacı felsefenin tedrisini mümkün kılan bir form arayışındadır. Onun bu çabası mantıkta Îsâgûcî’nin, felsefede ise Hidâyetü’l-hikme’nin şerh ve hâşiyelerle beslenip, yaygın olarak okunması şeklinde meyvesini vermiş görünmektedir.
Varlık Düşüncesi ve Metafiziği
Ebherî, eserlerinde her ne kadar İbn Sînâ’nın mantık, fizik ve metafizik şeklindeki geleneksel üçlü tasnifine geri dönse de genel ontolojik kavramların felsefî ilimler içindeki yeri ve içeriği konusunda mütereddit bir çizgi izleyerek Râzî’nin el-umûrü’l-âmme ve İbn Sînâ’nın Mantıku’l-meşrikiyyîn’de ifadesini bulan ilm-i küllî ve ilm-i ilâhî ayrımını farklı yönlerden sürekli sentezler. Ebherî bu denemelerinde genel kavramları “el-umûrü’l-külliyye” başlığıyla bazen Râzîci bir tavırla Kitâbü’l-Metâlî‘ eserinde olduğu gibi ilm-i tabiî ve ilm-i ilâhînin mukaddimeleri olarak görür. Bazen Beyânü’l-esrâr ve Telhîsü’l-hakâik adlı eserlerinde olduğu gibi ilahiyatı ilm-i küllî ve ilm-i rububiyyet şeklinde ayırarak genel kavramları ilm-i küllînin altına yerleştirir, fakat cevher ve araz başlıklarını tabiat konusuna aktarır. Bazen tekâsîmü’l-vücûd başlığıyla Hidâyetü’l-hikme’de ve el-umûrü’l-âmme başlığıyla Müntehâ’l-efkâr’da genel kavramlar altına cevher ve arazı da ekleyerek ilahiyat bölümünde ele alır. Bazen de Zübdetü’l-hakâik, Tenzîlü’l-efkâr ve Merâsüdü’l-makâsıd adlı eserlerinde olduğu gibi metafiziği (ilm-i ilâhî) fizikten önce (mâkable’t-tabîa) yerleştirir; varlığın kısımları (tekâsîmü’l-vücûd) başlığıyla genel kavramlarla birlikte cevher ve arazı da inceler, sonra ilm-i rububiyyet bölümüyle metafiziği bitirip fizik bölümüne geçer. Daima farklılıklar gösteren bu denemelerinde Ebherî, Râzî’nin genel kavramlar başlığı altında ele almadığı ya da bilerek ihmal ettiği tümel-tikel, fiil-kuvve, illet-malûl, cevher-araz gibi kavram çiftlerini genel kavramlar içine dâhil etmek ister. Ancak bu farklı denemelerin ontoloji açısından sonraki döneme kalan yankısı temelde illet ve malûl kavram çiftinin genel kavramlar altında ele alınması ve cevher konusunun arazdan önce işlenmesi şeklinde olmuştur.
Tedris
Ebherî ve eserleri Osmanlı Devleti öncesi dönemdeki ilim ve kültür hayatında belli bir öneme sahip olsa da gerçek anlamda ilgiyi ve önemi bu dönemde kazanmıştır. Îsâgûcî Osmanlı medreselerinin temel başlangıç mantık metnidir. Bu nedenle Îsâgûcî üzerine çok sayıda şerh ve hâşiye yazılmıştır. Hidâyetü’l-hikme ise hikmet sahasında Osmanlı medreselerinin vazgeçilmez temel ders kitabı olmuştur. Başlangıç ve orta kademelerde Hidâyetü’l-hikme ve bu eser üzerine yazılan çok sayıda şerhlerinin okutulması Ebherî’nin Osmanlı eğitim ve kültür hayatında önemli bir yer tuttuğunu gösterir.
Öne Çıkan Eserleri
-
Îsâgûcî.
-
Hidâyetü’l-Hikme.
-
Tenzîlu’l-Efkâr fî Ta‘dîli’l-Esrâr: Nuruosmaniye Ktp., nr. 2662.
-
Zübdetu’l-Esrâr: Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr.1210; Karaman İl Halk Ktp., nr.1.
-
Kitâbu Beyâni’l-Esrâr: Köprülü Ktp., nr. 1618/1.
-
er-Risâletü’z-Zâhire: Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2566.
-
er-Risâletü’l-Bâhire fi’l-Makâleti’z–Zâhire: Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2566.
-
Tehzîbü’n-Nüket: Atıf Efendi, nr. 1604; Şehid Ali Paşa, nr. 2304/3.
-
Keşfü’l-Hakâik fî Tahrîri’d-Dekâik: nşr. Hüseyin Sarıoğlu, Çantay Kitabevi, İstanbul 2002.
-
Telhîsü’l Hakâik: Köprülü Ktp., nr. 1618.
-
Kitâbü’l Metâli‘: Köprülü Ktp., nr. 1618.
-
Kitâbü Zübdeti’l-Hakâik: Köprülü Ktp., nr. 1618.
-
Merâsıdu’l-Makâsıd: Ragıp Paşa, nr. 652; Diyarbakır İl Halk Ktp., nr. 2021/1.
-
Risâle Müştemile alâ Semâniye Aşara Mes’eleten fi’l Kelâm Vaka‘a fîhâ en-Nizâ‘ beyne’l-Hukemâ ve’l-Mütekellimîn ve Erbâbi’l Mileli ve’l-Edyân: nşr. Hüseyin Sarıoğlu, Ebherî’nin Kelâm ve Felsefeye İlişkin Bir Eseri, İstanbul 1995.
-
Gâyetü’l-İdrâk min Dirâyeti’l-Eflâk: Manisa İl Halk Ktp., nr. 1706.
-
Islâhu Kitâbi’l-Ustukussât fi’l-Hendese li-Uklîdis: Arkeoloji Müzesi, nr. 596.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu