Hayatı
11. yüzyılda Maveraünnehir bölgesinde yaşamış Mâtüridîliğin büyük alimlerinden biri olan Pezdevî’nin öğrenim hayatı hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. O’nun ilk tahsilini ve hadis öğrenimini babasından yaptığını, babasının dedesi Abdulkerim'den ders aldığını, dedesinin ise İmam Ebu Mansur Mâturidi'ye talebelik etmiş olduğunu bilmekteyiz. Pezdevî daha sonra büyük Hanefi imamların yanlarına giderek onlardan öğrenim görmüştür. Eserlerini anlaşılır ve akıcı bir üslupla yazdığı için kendisine Ebu’l-Yüsr denmiş, birçok talebe yetiştirmiştir. Necmeddin en-Nesefi, Alaeddin es-Semerkandî, Abdullah b. Muhammed el-Hulemî, Abdu'I-Kerim b. Muhammed es-Sanâî onun yetiştirdiği önemli talebelerdendir. Pezdevî'nin hayatı Semerkand'la Buhara arasında geçmiştir. Buhara'daki ikametinden sonra 481/ 1088 yılında Semerkant kadılkudatlığına atanan Pezdevî’nin Melikşah’ın bu şehri kuşatmasıyla birlikte tekrar Buhara’ya döndüğünü, kâdılığının kısa sürdüğünü bilmekteyiz. O, hayatının uzun ve verimli bir dönemini Buhara'da geçirmiş, hoca ve müellif olarak faaliyetlerini bu şehirde sürdürmüş, eserlerinin pek çoğunu Buhara'da kaleme almış, fıkıh okutarak kâdîların en güçlüsü olarak meşhur olmuştur. Pezdevî aynı zamanda büyük bir kelâm âlimidir. Usulü’d-din adlı eserini kelam konuları çerçevesinde kaleme almıştır. Mâtürîdîyye kelamının Maveraünnehir bölgesinde canlı kalmasına ve yayılmasına, aynı zamanda literatürünün zenginleşmesine önemli katkılarda bulunan Pezdevî 493/1100 yılında Buhara’da vefat etmiştir.
Öğretisi
Pezdevî’nin görüşlerini kelama dair elimizde bulunan tek eseri olan Usûlü’d-Dîn’den hareketle ortaya koyabilmekteyiz. Kelam'ın temel konuları olan Allah'ın zâtı ve sıfatları, nübüvvet, insan ve fillleri, iman ve islâm, imâmet, îtikâdî mezhepler bahislerini incelikle işleyen Pezdevî akâid ilmini öğrenmeyi farz-ı ayn kabul ederken Kelâm ilmini öğrenmeyi ise farz-ı kifâye kabul etmektedir. Kitabında klasik sırayı takip eden Pezdevî konuları meseleler şeklinde sıralayıp her bir meseleyi başlıklandırarak ele almaktadır. Pezdevî'nin, Matürîdî'den saygın bir kişi olarak bahsetmesine rağmen bu ekole mensup olduğuna dair herhangi bir ifadesine rastlanmamıştır.
Varlık Düşüncesi ve Metafiziği
Ona göre âlem sonradan meydana gelmiş bütün varlıklara verilen genel isimdir ve âlemdeki bu varlıklar üçe ayrılmaktadır. Bunlar cisimler, cevherler ve arazlardır. Cevher, arazları kabule elverişli olan parçalanmayan cüz’ün adıdır. Ona cevher denmesinin sebebi cisimlerin özü/aslı olması dolayısıyladır. Pezdevî bu noktada Mu’tezile’den Nazzam’ın görüşüne yer vermekte onu eleştirmektedir. Nazzam’ın parçalanmayan cüz’ü kabul etmediğini belirten Pezdevî, onun âlemi cisimlerden ve arazlardan ibaret gördüğünü ifade etmekte ve bu görüşün yanlış olduğuna vurgu yapmaktadır. Ona göre arazdan başka olan şey cevherdir. Araz kendi başına ayakta duramaz ve mutlaka bir cevhere ihtiyaç duyar. Hareket ancak hareket edenle birlikte bulunabilir. Görülen âlem buna işaret ettiği gibi akıl sahipleri de bu konuda hem fikirdir. Araz; sıcaklık, soğukluk, yaşlık, kuruluk, renkler, oluşlar, ağırlık, hafiflik, birleşme, ayrılma, sertlik, yumuşaklık, kokular, sesler, sükûn ve hareket gibi sıfatlardır. Pezdevî arazlar konusunda da Nazzam’ı eleştirmektedir. Nazzam’a göre arazlar hareket ve sükûndan ibaret olup diğer hepsi latif cisimlerdir. Pezdevî’ye göre bu görüş sakattır çünkü birçok cismin bir tek yerde toplanması imkânsızdır. Bir cisim bir mekânı işgal ettiği zaman, bir başka cismin o mekâna girmesi düşünülemez. Arazların bekâsı konusunda da Ehl-i Sünnet’in genel görüşüne uyan Pezdevî, onların bâki kalmasının mümkün olmadığını belirtmekte Mu’tezile’den bazılarının bu görüşünün hatalı olduğunu ifade etmektedir. Pezdevî, Ehl-i Sünnet’in cismi hacmi, gövdesi ve cesameti olan şeydir, bir cevher diğerine eklendiğinde cisimlik gerçekleşir şeklindeki tanımının doğru tanım olduğuna değinmektedir. Diğer Ehl-i Sünnet âlimleri gibi o da âlemi Allah’ın kadîm olan tek varlık olduğunu ve âlemin hâdis olduğunu, ayrıca Allah’ın onu yoktan yarattığını ispatlamak için incelemektedir. Pezdevî eserinde bu noktada hudûs delilini detaylı olarak ele almakta âlemin kadîm olduğunu iddia eden Dehriyye ve filozoflara karşı deliller getirmektedir.
Bilgi Teorisi
Pezdevî diğer Mâturîdî âlimler gibi bilgi teorisine Usûlü’d-Dîn adlı eserinin başında yer vermekte ilk olarak eşyanın hakikatini kabul etmeyen sofistleri eleştirmekte nesnelerin gerçeklikleri olduğuna dair onlara karşı delil getirmektedir. Bilgi vasıtalarını ilmin sebepleri olarak işlemekte, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in duyular, haber-i sadık ve aklı 3 temel bilgi vasıtası olarak kabul ettiğini belirttikten sonra her birini ayrı ayrı temellendirmektedir. Duyuları 5 duyu organı olarak ele alan Pezdevî Rafızilerden Caferiyye ve Dehriyye’nin bilginin sadece duyu ile elde edileceğini iddia etmesini haberi inkar etmelerine bağlamakta bunların Peygamberi ve vahyi kabul etmemek için bu yola başvurduklarını belirtmektedir. Ehl-i Sünnet’in bilgiyi; “olduğu hal üzere malumu idrak etmek” şeklinde tanımladığını, en doğru tanımın bu olduğunu ifade etmekte olan Pezdevî Mu’tezile’den bazı âlimlerin bilgi tanımlarını ise eleştirmektedir. Bilginin üç türünün olduğunu belirtmekte ve bunları zorunlu bilgiler, kazanılmış bilgiler ve zorunlu ve kazanılmış olmayan mutlak bilgiler şeklinde sıralamaktadır. Zorunlu bilgi; duyular vasıtasıyla elde edilen bilgidir. Kazanılmış bilgi; haber ya da istidlal sonucu meydana gelmektedir. Zorunlu ve kazanılmış olmayan bilgi ise Allah’ın bilgisidir. Bilgi teorisinde genel Maturidi çizgiyi takip eden Pezdevî; eserinde kendinden önce gelen Ehl-i Sünnet ve Mu’tezilî âlimlerin görüşleri bir araya getirip sistemli bir bilgi teorisi oluşturmuştur.
Ahlak ve Siyaset Düşüncesi
Pezdevî Usûlü’d-Dîn adlı eserinde siyasete dair görüşlerine önemli ölçüde yer ayırmış, hilafet ve dört Halife’nin halifeliklerini detaylı olarak işlemiştir. Hz. Ebu Bekir’in Peygamberimizin hak halifesi olduğunu belirten Pezdevî, Hz.Ali’nin nass ile halife tayin edildiğini Hz. Peygamberden sonra Hz.Ali’nin halife olması gerektiğini iddia edenlerin delillerini çürütmektedir. Pezdevî bu noktada özellikle Hz. Peygamberin Hz. Ebû Bekir’i namaz imamı tayin ederek diğer sahabeden öne geçirmesini, onu din işinde imam kılması, dünya işinde de halifeliğe tayin etmesinin en büyük delilidir. Zira din işi dünya işinden daha önemlidir ve din işinde imam olan dünya işinde de imam olur,demiştir.
Öne Çıkan Eserleri
- Usûlü’d-Dîn. AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, İsmail Saib Sencer, nr. 2/1261; Süleymaniye, Esad Efendi, nr. 1262; Kayseri Raşid Efendi, nr. 516, thk. Hans Peter Linss, Kahire, 1963. Trc. Şerafetlin Gölcük. Ehl-i Sünnet Akaidi, İstanbul, 1980.
- Kitâb fihi ma'rifetü'l-huceci'ş-şer'iyye. Nşr. Marie Bemard, Eric Chaumont, Kahire, 2003.
- Zelletü'l-Kârî Risâlesi. Süleymaniye Ktp, Esad Efendi, nr.3541/3; Hacı Mahmud Efendi, nr. 115; Asım Bey, nr. 3.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu