Hayatı

Zilkade 403’te dünyaya gelen Bâcî, aslen Batalyevsli’dir. Ailesi, önce İşbîliye (Sevilla) yakınlarındaki Bâce’ye sonra da Kurtuba’ya yerleşti. Doğum yeri ile ilgili farklı rivayetler nakledilen Bâcî Kurtuba’da eğitim aldı. Mekkî b. Ebû Tâlib, Yûnus b. Mugîs, İbn Ebû Dirhem ve daha birçok hocadan ders aldı, özellikle edebiyat alanında şöhret buldu. 1035’te Hicâz bölgesine seyahate çıkmış ve bu arada hac görevini de yerine getirmiştir. Burada üç yıl kalmış ve Hâfız Ebû Zer el-Herevî’den hadis ve fıkıh okumuştur. Daha sonra Bağdat’a giderek üç yıl da orada kalmıştır. Geçim sıkıntısı yaşayan ve hatta derslerine elindeki izlerle katılan Bâcî geçimini sağlamak için gece bekçiliği de yapmıştır. Ebü’t-Tayyib et-Taberî, Ebû Abdullah Hüseyin es-Saymerî, Ebû İshak eş-Şîrâzî, Ebû Abdullah Muhammed ed-Dâmegânî gibi meşhur Şâfiî ve Hanefî âlimlerinden fıkıh, hâfız Ebû Abdullah es-Sûrî ve başkalarından da hadis okudu. Musûl’a giderek bir yıl kadar Ebû Ca‘fer es-Simnânî’den kelâm ve aklî ilimler okudu. Dımaşk, Halep ve Mısır’a da giden Bâcî, Doğu’da hadis, fıkıh, kelâm, cedel, usûl ve edebiyat alanında geniş bir ilmi birikim elde ederek 1047’de memleketi Endülüs’e dönmüştür.

Bâcî, geçimini sağlamak için geçici bir süre altın varak dövme ve noterlik işlerinde çalışmıştır. Daha sonra Mayurka adasına geçen Bâcî, Doğu’da aldığı ilim sayesinde belde halkı tarafından benimsenmiş ve orada ilmi münazaralar yaparak kendisini kabul ettiren İbn Hazm ile tartışmalar yapmış ve ona üstün gelmiştir. Bâcî ile olan ilmi münazaralarda başarı sağlayamayan İbn Hazm’ın bölgeden ayrıldığı nakledilmektedir. Kısa zamanda ilmî birikimiyle şöhret bulan Bâcî maddî durumu konusunda da rahatlamıştır. Endülüs mülûkü’t-tavâif döneminde yönetimle iyi münasebetler kurmuş aralarındaki anlaşmazlıkları gidermiş ve birleşmelerini sağlamak için çaba göstermiştir. Bazı şehirlerde kadılık görevi de yapan Bâcî, 19 Receb 474/23 Aralık 1081’de Meriye’de vefat etmiştir.

Endülüs Mâlikî mezhebinin önde gelen şahsiyetlerinden olan Bâcî, İbn Abdülber en-Nemerî, İbn Mâkûlâ, Ebû Abdullah Muhammed b. Fettûh el-Humeydî, Ebû Ali es-Sadefî (İbn Sükkere), Ebû Ali el-Gassânî el-Ceyyânî, Ebû Bekir et-Turtûşî (İbn Ebû Rendeka) ve kendi oğlu Ebü’l-Kâsım Ahmed el-Bâcî gibi meşhur âlimlerin de bulunduğu birçok öğrenci yetiştirmiştir. Bâcî Sahîh-i Buhârî’yi rivayet edenler arasında yer almıştır. Eserin Batı İslâm dünyasındaki sahih nüshalarının çoğu Bâcî’nin veya talebesi Ebû Ali es-Sadefî’nin Ebû Zer el-Herevî’den rivayetlerine dayanmıştır. 

Öğretisi

Fıkıh Usûlü

Bâcî’nin Mâlikî fıkıh usûlüne olan katkısı Endülüs fıkıh ekolü üzerinden olmuştur. Ebü’l-Velîd el-Bâcî, Doğu’da Bağdât, Şâm, Mısır ve Hicâz ilim merkezlerinde Mâlikî ve Şâfi‘î hocalardan fıkıh ve hadis dersleri almıştır. Bâcî aldığı ilimle birlikte kendi anavatanı olan Endülüs’e dönüş yapmış fıkhî faaliyetlerine burada devam etmiştir. Bâcî ile birlikte Irâk Mâlikî ekolünün temel karakteristiğini yansıtan cedel, hilâf ve fıkıh usûlü ilmi Endülüs’e taşınmıştır.

Endülüs Mâlikî ekolünün en temel özelliklerinden biri söz konusu ekolün kelâm ve cedel ilmine karşı olan tavrıdır. Bu durum Dâvud ez-Zâhirî’nin (ö. 270/884) temsil ettiği zâhirilik anlayışının bu bölgede hakim olmasıyla ilişkilendirilebilir. Zira bu dönemde Endülüs’te hakim olan isim İbn Hazm (ö. 456/1064) olmuştur. Bâcî’nin İbn Hazm ile birçok münazarası olduğu nakledilmektedir. İbn Hazm aralarında çok fazla görüş ayrılıkları olmasına rağmen Bâcî ile ilgili “Abdülvehhâb’tan sonra Endülüs’te Bâcî gibi bir fakih gelmemiştir” ifadelerine yer vermiştir. Bu ibâre tartışmanın şiddeti ve Bâcî’nin bu husustaki başarısını ifade etmesi bakımından dikkat çekicidir. Endülüs ulemâsının cedel ve münazara tekniğini iyi kullanamamalarından dolayı İbn Hazm’a cevap veremedikleri bu sebeple İbn Hazm’ın şöhretini, kullandığı cedel tekniği sayesinde artırdığı belirtilmektedir. Ancak Bâcî’nin Endülüs’e dönmesi ve İbn Hazm ile olan münazaralarda cedel tekniğini iyi kullanması ve ilmî birikiminin de güçlü olması sonucunda İbn Hazm’ın yaşadığı beldeden ayrıldığı nakledilmektedir.

Bâcî’nin genelde Mâlikî Mezhebi özelde ise Endülüs usûlüne katkısı çok büyüktür. Zira o kendisine kadar gelen Mâlikî birikim içinden meşhur olan görüşleri nakletmiş ve delillendirmiştir. Onun bu bağlamda ortaya koyduğu en önemli ve kapsamlı telif İhkâmu’l-fusûl isimli usûl eseridir. Eserini yazma sebebini şöyle açıklamaktadır: “Etrafımdakiler benden usûle dair bir eser yazmamı, Mâlikî mezhebinin meşhur görüşlerini nakletmemi, her mezhebin kendi görüş ve dayanaklarını belirttikten sonra kendi görüşümü sahih deliller çerçevesinde ıspatlamamı talep ettiler, ben de bu taleplere karşılık verdim”. Bâcî’nin ifadelerinde döneminin ulemâsı tarafından kendisinden yardım talep edildiği görülmektedir. Söz konusu bu talebin temel sebebinin İbn Hazm’ın savunmaları karşısında yetersiz kalmaları olduğu anlaşılmaktadır. İbn Hazm’ın cedel tekniğini kullanarak bunu sağlaması karşısında Bâcî’nin de eserini cedel tekniğini kullanarak yazması bunu desteklemektedir. Zira eserin en önde gelen özelliği cedelî bir metodla yazılmış olmasıdır. Diğer taraftan Mâlikî görüşler yanında Hanefî ve Şâfi‘î ulemânın görüşlerine de mukayeseli olarak yer vermiştir.

İhkâmü’l-fusûl’un usûl yazım tekniği açısından cedelci uslûbuna rağmen fukahâ metoduna daha yakın bir yöntemle yazıldığı ifade edilmektedir. Zira Bâcî önce bir meseleyi ele almış daha sonra meseleye dair ilgili diğer mezheplerin bütün görüşlerini delilleriyle birlikte nakletmiş sonrasında da mensup olduğu mezhebin üstünlüğünü görüş ve delillerini ortaya koyarak sağlamaya çalışmıştır. Gerekli gördüğü durumlarda kendisi de bir tercihte bulunmuştur. Bâcî ile birlikte Endülüs’te usûl alanında yapılan telifler yaygınlaşmıştır. Diğer taraftan delile dayalı bir usûl anlayışı da mezhep usûlüne girmiştir. IV.-VI. hicrî asırları kuşatan gelişme dönemine gelindiğinde, Irak Mâlikî ekolünün zayıflaması ve hatta yok olmasıyla birlikte mezhepteki usûl çalışmaları Endülüs’e kaymıştır. Doğu’da eğitim alan Bâcî Doğu’nun cedel üzerine dayalı olan usûl anlayışını Endülüs’e taşıyarak cedel ve kelâm karşıtı olan Endülüs usûl çalışmalarının seyrini değiştirmiştir. Bütün Mâlikî usûlü nakledecek kadar kapsamlı ve mezhepte bulunan bütün görüşleri ve özellikle mezhepte meşhûr olan görüşleri ele alan İhkâm kendinden sonra Endülüs’te cedel, tercîh ve hilâf temelli yeni bir usûl anlayışının öncüsü olmuştur.

Fıkıh Usûlüne Dair Bazı Görüşleri

Bâcî, usûl ilminin ilk başvuru kaynağının Kur’ân ikincisinin ise sünnet olduğunu ifade etmiştir. Hz. Peygamber’e itaat etmenin Allah’ın bir emri olduğuna dikkat çeken Bâcî Allah ile Hz.    Peygamber’in verdiği hükümler arasında herhangi bir ayrım yapmamaktadır. Özellikle âhad haberin subûtu her ne kadar zanni olsa da manaya/hükme delaleti kesinlik ifade ettiğinden onunla amel etmenin vacip olduğunu ve dolayısıyla ahad haberle tahsisin kabul edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.  Bâcî, umûmu’l-belvâ konusunda varid olmuş haber-i vâhidin delil alınmayacağını savunan Hanefilerin çoğunluğunun aksine bir sorun teşkil etmeyeceğini dile getirmektedir. Ona göre umûmü’l-belvâ türü meselelerde nasıl ki kıyasla amel ediliyorsa haber-i vâhid’le de amel edilir.

Mâlikî mezhebinin en karakteristik özelliği olan Medine Ameli’ne dair ise Medine ehlinin icmasını, Medine’de vahyin nazil olması ve benzeri sebepten dolayı bağlayıcı olduğunu ifade eder. Ona göre onların haberleri mütevatir haber gibi olduğundan ahad habere göre önceliklidir.

Bâcî, İhkâmu’l-fusûl’da istihsanın İmam Mâlik’e tâbi olanların görüşü olduğunu belirtmekle beraber el-İşâre fî maʻrifeti’l-usûl isimli eserinde istihsanın Hanefîler ile Basralı Malikîler tarafından benimsendiğini, Şâfiî ile Iraklı Mâlikîlerin bu görüşü kabul etmediklerini kaydeder. Bâcî istihsan karşısında isteksiz bir tavır ortaya koymakla birlikte mutlak olarak onu reddetmez. Ona göre, “eğer bir fer’ iki asıl arasında mütereddit durumda ise, şüphesiz daha üstün olan asla haml olunacaktır.

Onun müçtehid olmanın gereklerine dair düşünceleri ise şöyledir: Müçtehid delillerin aklî yönden konumlarını, bağlayıcılık durumlarını, sözlük ve terim anlamlarını, itikada dair asılları ve fıkıh usûlünü iyi bilmelidir. Kur’ân ve sünnet metinlerinde geçen umum-husus, emir-nehiy, müfesser-mücmel ve nas gibi terimleri öğrenmeli, neshi, icmânın gerçek mahiyetini anlamalıdır. Ahkâm ayetlerini, haber, sünnet ve eserin geliş yollarını ve sıhhatini bilmelidir. Ayrıca arapça dil bilgisi iyi olmalı Hz. Peygamber’in fiilleri ve bağlayıcılığı hakkında da ilim sahibi olmalıdır. Diğer taraftan tüm bu ilimlerin yanı sıra dini ve ahlâkî açıdan güvenilir bir hayat tarzına sahip olmalıdır.

Münazara/Cedel İlmine Katkıları

Bâcî’nin usûl eserlerinin en önemli özelliklerinden birisi ise münazara/cedel uslubuyla yazılmış olmalarıdır. Bu alanda en kapsamlı olarak telif ettiği İhkâmu’l-fusûl fıkhî hükümleri içermesi yanında konularının cedelci bir uslupla ele alındığı bir teliftir. Daha önce Endülüs’te İbn Hazm’a karşı bu ilmi kullandığını ve İbn Hazm’ın Endülüs’ü terk etmek zorunda kaldığını ifade etmiştik. Cedel, meşhur olan ve doğruluğu herkes tarafından kabul edilen önermelere dayanan kıyas, tartışmada rakibi susturma yöntemi anlamında kullanılan bir mantık, felsefe ve kelâm terimidir. 

Bâcî’nin cedelci bir uslupla yazılmış olan ve bu alanda daha fazla ön planda olan eseri el-Minhâc fî tertîbi’l-hicâc’ ise İhkâmu’l-fusûl adlı eserinin bir özeti mahiyetindedir.  O, el-Minhâc adlı eserinde ilk olarak münâzarada bulunan kişinin riayet etmesi gereken usûl, âdâb ve kuralları işlemekte, akabinde şerʻî delillerden Kitap, sünnet, icmâʻ ve aklî delilleri (lahnu’l-hitâb, fahve’l-hitâb, hasr ve kıyası) münâzara yöntemiyle ele almaktadır. Bâcî, münâzaranın âdâb, kural ve yöntemini şerʻî delillerin istidlâlinde meydana gelen tez-antitez temelinde somutlaştırmaktadır. Bâcî, müstedillin şerʻî istidlâlini zikretmekte, ardında muterizin buna yönelik itirazını aktarmakta, daha sonra muterizin iddiasına cevap vermektedir.

Gerek münâzaraya dair ortaya koyduğu usûl, âdâb ve kurallar, gerekse şerʻî deliller üzerinde yaptığı uygulamalar, Bâcî’nin cedel alanına yaptığı önemli katkılardandır. Onun münâzara/cedel sahasında ortaya koyduğu sistematik ve belirlediği kriterlerin eleştirel düşünme becerisinin gelişmesine, eleştiri ahlakının kazanılmasına, ilmî tartışmaların sağlıklı bir zeminde yürütülmesine katkı sağladığını ifade etmek gereklidir.

Öne Çıkan Eserleri

  • el-Müntekâ: Kahire, 1331-1332.
  • İhkâmü’l-Fusûl fî Ahkâmi’l-Usûl: nşr. Abdülmecîd Türkî, Beyrut 1407/1987; nşr. Abdullah Muhammed el-Cübûrî, Beyrut 1409/1989.
  • el-Minhâc fî Tertîbi’l-Hicâc: nşr. Abdülmecid Türkî, Paris 1978; Beyrut 1407/1987.
  • el-Vasıyye li-Veledeyh: nşr. Abdurrahman Hilâl, Revista del Instituto Egipcio de Estudois Islamicos en Madrid, sy. 3 (1374/1955), s. 17-46).
  • Mes'eletu Meshi'r-Re's.
  • Mes'eletu İhtilafi'z-Zevceyn fi's-Sadak.
  • et-Tesdîd ilâ Ma'rifeti Turuki't-Tevhid.
  • et-Ta‘dil ve't-Tecrih li men Harrace ‘anhu'l-Buhârî fi's-Sahîh.
  • Mes'eletu Meshi'r-Ricleyn.
  • el-İstîfa.
  • İhtilafu’l-Muvattaat.
  • Muhtasaru'l-Muhtasar fî Mesâili'l-Mudevvene.
  • el-Muktebes fî ‘İlmi Mâlik b. Enes.
  • Firaku'l-Fukahâ.
  • Fusûlü’l-Ahkâm ve Beyânü mâ Medâ ʿaleyhi’l-ʿAmel ʿinde’l-Fukahâ ve’l-Hükkâm: nşr. M. Ebü’l-Ecfân, Tunus 1985.
  • et-Taʿdîl ve’t-Tecrîh li-men Harrece lehü’l-Buhârî fi’l-Câmiʿi’s-Sahîh: nşr. Ebû Lübâbe Hüseyin, Riyad 1406/198.
  • es-Sirâc fî ‘Ameli'l-Huccac fî Mesâili'l-Hilâf.
  • Tefsîru'l-Kur'ân.
  • Usûlu’d-Diyânât.
  • Şerhu’l-Müdevvene.
  • el-Mühezzeb.
  • İmâ.
  • el-İşârât: Tunus 1351 (Cüveynî’nin el-Varakât’ına Şeyh Hattâb tarafından yapılan şerhe Şeyh Hidde es-Sûsî’nin yazdığı hâşiyenin kenarında basılmıştır).
  • Tahkîku’l-Mezheb fî enne’n-Nebiyye kad Keteb: nşr. Ebû Abdurrahman b. Akıl ez-Zâhirî, Riyad 1403/1983.
  • Risâletü’r-Râhib min İfrense ile’l-Muktedir-Billâh Sâhibi Sarakusta ve Cevâbü Ebi’l-Velîd el-Bâcî ʿaleyhâ: nşr. M. Abdullah eş-Şerkâvî, Kahire 1406/1986.
  • Risâle fi’l-Hudûd: Revista del Instituto Egipcio de Estudois Islamicos en Madrid, sy. 2 (1954), s. 1-37; Kitâbü’l-Usûl fi’l-Hudûd, nşr. Nezih Hamâde, Beyrut 1392/1973.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu