Hayatı

Ebü'l-Hasen eş-Şâzelî, 593/1197’de günümüzde İspanya sınırları içinde kalan Sebte (Ceuta) yakınlarında Gamâre’de (Ghumara) doğdu. Neseben hem seyyid hem de şerif bir âilenin mensubudur. Gamâre’de başladığı eğitimine Tunus’ta devam etti. Ebû Muhammed Abdülazîz Mehdevî, Ebû Sâid el-Bâcî, Ebû Abdullah Ali b. Harrâzim’den dersler aldı. Tunus’a geliş amaçlarından birisi simya ilmini öğrenmekti. Fakat bazı manevi işaretler dolayısıyla simya öğrenmekten vazgeçerek İslâmî ilimleri tedrise yoğunlaştı. Tasavvufa intisabı ilk olarak Ebû Medyen’in silsilesinden gelen Ali b. Harrâzim vasıtasıyla gerçekleşti. Ancak zamanının kutbunu bulmak maksadıyla 618/1221’de Fas, Tunus ve Mısır’a ardından da Irak’a gitti. Bağdat’ta Ahmed er-Rifâî’nin halifesi Ebü’l-Feth el-Vâsıtî ile görüştü. Seyrü sülûkünü ise Mağrib’in Rabâta mevkiindeki Alemdağı’nda bir mağarada yaşayan Abdüsselam b. Meşîş’in nezaretinde yaptı. Şeyhinin işâreti ile İfrîkıye’ye gidip Şâzile’ye yerleşti. Şâzile’de Zağvan dağında bir mağarada inzivaya çekildi. Ardından İfrîkıye bölgesinin başşehri Tunus’a geçti. Burada Hafsî Devleti’nin kurucusu Ebû Zekeriyyâ’nın ilgisine mazhar oldu. Ancak Tunus Başkadısı İbnü’l-Berâ’nın kıskançlığı dolayısıyla şehirden ayrılmak zorunda kaldı. Bu esnada hacca gitti (632/1235). Hac dönüşü tekrar Tunus’a geldi ve 640/1243 tarihinde Ebü’l-Abbâs el-Mürsî ile buluştu. 642/1244’te Tunus’tan ayrılarak Mısır’a yerleşti. Burada tarikat faaliyetleri İskenderiye ve Kahire merkezli olmak üzere gerek halk gerekse ulema nezdinde hüsnü kabul gördü. İzzeddin b. Abdüsselâm, Kadı Bedreddin İbn Cemâa, İbnü’s-Salah eş-Şehrezûrî, İbnü’l-Hâcib gibi âlimler kendisinin meclisinde bulundular. 656/1258 tarihinde hacca gitmek için müritleriyle birlikte Kâhire’den ayrıldı, Ayzâb mevkiindeki Hümeyserâ’da vefat etti.

Öğretisi

Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî -tarîkat pirlerinin pek çoğunda olduğu üzere- tasavvufun teorik yönüne ilişkin herhangi bir metin kaleme almamıştır. Ancak öğretisinin esasları kısmen müntesipleri tarafından yazılan menâkıbnâmelerdeki sözler ve vecizelerdeki muhtevadan hareketle sistemleştirilmeye çalışılmış ve tarîkatın sonraki kuşak takipçilerine aktarılmıştır. Bununla beraber literatürde o daha çok tarîkat pratiklerine dönük Hizbü’l-bahr, Hizbü’l-kebîr, Hizbü’s-sağîr, Hizbü’n-nasr, Hizbü’l-ber gibi virdleriyle şöhret bulmuştur. Adı anılan virdler yalnızca Şâzelî tarîkatı mensuplarınca okunmakla kalmamış diğer tarîkatlarca da benimsenmiş ve okunagelmiştir. Osmanlı tarîkat kültüründe bu virdlerin yaygınlık kazanması büyük oranda Nakşbendî-Hâlidî şeyhi Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî’nin derlediği Mecmuatü’l-Ahzâb vasıtasıyla olmuştur. Bunun yanı sıra yine Osmanlı tarîkat kültüründe Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî ismi kahvecîlerin pîri olarak şöhret bulmuştur.

Abdülkâdir-i Geylânî gibi Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî de verdiği coşkulu vaazlar ve tasavvuf dersleri ile kitleleri etkilemiştir. Meclislerinde Hatmü’l-evliyâMevâkıfKûtü’l-kulûbRisâle, İhyâü ulûmi’d-dîn gibi tasavvufun klasik metinlerini okuyan Şâzelî’nin gerek vaazlarında gerekse hizb ve virdlerinde marifetullah ve tevekkül öne çıkardığı iki tasavvuf ıstılahıdır. Bu yönüyle Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî’nin tasavvuf öğretisi klasik tasavvufça sıkça tekrarlanan bir muhtevaya sahiptir. Dolayısıyla marifetullahı elde etmenin yolunun şeriata riayetle mümkün olacağı kabulü Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî tarafından da tekrarlanmıştır.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu