Hayatı

Doğum tarihi bilinmemektedir. Şam’ın köylerinden biri olan Dâreyya’da (Dârân), aslen Vâsıtlı olan bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Gençliğinden itibaren zühd hayatını benimsedi ve Abdülvâhid b. Zeyd ve Rebi‘ b. Sabîh ile birlikte Basra ve Abadan şehirlerinde ilim tahsil etti. Bu süreçte Dârânî, Hasan-ı Basrî’nin zühd anlayışını kendine özgü birtakım ilkelerle daha da geliştirdi. Sınır boylarındaki savaşlarda yer aldı, fakat kişinin kendi nefsiyle yaptığı cihada daha çok önem verdi. Melekleri müşâhede ettiğini söylediği bir ifadesinin ardından Şam’dan sürüldüğü, daha sonra Bağdat ve Mekke gibi şehirlere de giderek oradaki sûfîlerle görüştüğü bilinmektedir. Ahmed b. Ebi’l-Havârî ve Antâkî gibi ilk dönemin önemli sûfîlerini yetiştirdi ve 215/830 yılında vefat etti.  

Öğretisi

Ağır riyâzet ve mücâhede usûlleri ile bunların kişideki ahlâkî dönüşümü sağlayan tezahürleri arasındaki ilişki, Dârânî’nin görüşlerindeki temel mesele olarak karşımıza çıkar. Havf ve recâ kavramları arasında kurduğu ilişki, bu yönüyle dikkat çeker. Dârânî’ye göre recâ (umut) müşâhede, havf (korku) ise mücâhede ile ilgilidir, ancak müşâhedeler ancak mücâhedenin ardından gerçekleşir. Ona göre tevekkül ve rızâ hâlleri, kademeli olarak yetkinleşen bir zühd hayatının en ileri aşamalarıdır. Dârânî bu aşamaya gelebilmek için zühd pratiklerine sıkı sıkıya bağlılığı şart görüyordu. Bu anlamda uzun müddet aç kaldığına dair rivayetler bilhassa yaygınlaşmıştır. Sûfîler arasında dinî ve tasavvufî amel ve yükümlülükleri küçümseyen ibahî eğilimlere karşı, amelî ve kişisel çabayı ön plana çıkaran bu nazarî söylem, şeriat-hakikat ilişkisi sorununu çözmeye çalışan Serrâc ve Mekkî gibi IV. asır mutasavvıflarını derinden etkilemiş olmalıdır.

Bununla beraber Dârânî, en çok da evliliğe karşı olmasıyla bilinir. Ona göre evlilik hayatı, kendisini Allah’a adamak isteyen bir kişinin önündeki en büyük engeldir. Nefisle mücâdele, yapılabilecek en zor savaş olduğu için kişinin kendisini sürekli olarak gözetim altında tutması gerekir. Dârânî’ye göre ahlâkî yetkinleşmeyle marifete ulaşmak, zühd, vera ve rızâ şeklinde üç ana aşamadan geçmeyi gerektirir ve ilahî sevgi ya da muhabbet, bu üç makamın neticesi olarak ortaya çıkar. 

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu