Hayatı

393 veya 390 yılında Fîrûzâbâd beldesinde doğan Ebû İshâk eş-Şîrâzî, ilk eğitimini Ebû Hâmid el-İsferâyinî’nin öğrencilerinden Ebû Abdullah eş-Şîrâzî’den aldı. Ardından 410/1019 yılında Şîrâz’a giderek Dârekî’nin öğrencilerinden; Ebû Abdullâh el-Beydâvî ve Ebû Muhammed Abdülvvahhâb’ın ve bir müddet sonra Basra’ya gidip Cezerî’nin (veya Harzî’nin) derslerine katıldı.

415/1024 yılının Şevvâl ayında Bağdat’a gidip Kâdî Ebû’t-Tayyib et-Taberî’den (ö. 450/1058) ders almaya başladı ve uzun bir süre onun ders halkasına devam etti. 418/1027 yılında Bağdât’a gittiği de rivayet edilmiştir. Şîrâzî, onun yanında fıkıh ilminde temayüz edip zamanla hocasının muîdî ve nâibi oldu. Fıkıh ilminde derinliği sebebiyle kendisi, fıkıh mesâilinin ta’sîl ve tefrîi hususunda İbn Süreyc’e benzetilmiştir.

Şîrâzî, bir müddet hocasının meclisinde, ardından hocasının emriyle 430/1039 yılından itibaren Bâbülmerâtib bölgesinde bulunan bir mescitte ders vermeye başladı. Nizamülmülk, 459 yılında Dicle’nin kenarında kendisi için Nizâmiye Medresesi inşa edene kadar burada ders vermeye devam etti.

Şîrâzî, fıkıh ilmi yanında cedel, mantık, usûl ve kelam gibi aklî ilimlerde de temayüz etmiştir. Nitekim bu alanlarda Bakillânî’nin öğrencisi Ebû Hâtim el-Kazvînî’nin ders halkasına katılmıştır. Şîrâzî, edebî ve tartışmacı üslubundan dolayı zamanın büyük şâiri Sellâr el-Ukaylî’nin şiirine dahi konu olmuştur. Hanefî kâdılkudâtı Ebû Abdullâh ed-Dâmeğânî ile yaptığı münazarada gösterdiği başarı sebebiyle Ebü’l-Velîd el-Bâcî tarafından methedilmiştir. Mâverdî, onunla buluştuğunda ondan dinlediği bir mesele dolayısıyla “Şâfiî onu görseydi kendisiyle iftihar ederdi” demiştir.

Bağdat Nizâmiyye medresesinin baş hocası olarak tayin edilen Şîrâzî’nin dünya malından uzak, takvalı bir hayat yaşadığı, ayrıca vesveseli olduğu ve vefat ettiğinde hiç mal bırakmadığı belirtilir. Müderris olarak ünü yayılmasıyla beraber ondan ders almak için her taraftan öğrenciler derslerine katılır ve zamanla Şîrâzî’nin, “Horasanda hangi belde ve köye gittiysem oranın kadısı, müftüsü veya hatibi öğrencimdi veya ashâbımdandı” dediği aktarılır.

Şîrâzî, Bağdat’ta iken Hz. Peygamber’i rüyasında gördüğünü ve kendisine “şeyh” diye hitap etmesi dolayısıyla çok mutlu olduğunu, doğrudan Hz. Peygamber’den hadis rivayet etmekle şereflenmek istediğini ve Hz. Peygamber’in de “her kim selâmeti istiyorsa başkasının selâmeti için çabalasın” dediğini aktarır.

Hayatında hiç hacca gitmeyen Şîrâzî’nin, fakir olduğundan ve kimseye yük olmak istemediğinden bu görevini ifa edemediği belirtilir. Ayrıca titiz olması dolayısıyla her kıyası ve dersi bin defa tekrar ettiği, istişhad edilen şiirle yetinmeyip bütün kasideyi ezberlediği aktarılır.

447/1055 yılına kadar Bağdat’a hâkim olan Büveyhîler, dinî düşünce bağlamında Mu’tezile’yi desteklemekteydiler. Fakat 447 yılında Bağdat’ı ele geçiren ve Büveyhî hâkimiyetine son veren Tuğrul Bey’le beraber Eşarî/Şâfiî düşüncesi baskın olmaya başladı.

Ünlü eseri Mühezzeb’i yazarken Şîrâzî’nin, her bölüm sonunda iki şükür secdesi kıldığı aktarılır. Bu eseri, İbnü’s-Sabbâğ’ın “Şayet Şâfiî ve Ebû Hanîfe anlaşıp ittifak etseydi Ebû İshâk eş-Şîrâzî’nin ilmi biterdi” demesi dolayısıyla yazdığı nakledilir. İbnü’s-Sabbâğ’ın bu ifadesi, Şîrâzî’nin hilâfiyyâta vakıf olduğuna dair iddiayı desteklemektedir. Ayrıca Mühezzeb’i yazdıktan sonra şöyle dediği aktarılır: “Şayet Mühezzeb, Hz. Peygamber’e arz edilse ‘bu, ümmetime emrettiğim şeriattır’ derdi.”

Nizâmülmülk, Şîrâzî’ye çok saygı gösterirdi. Nitekim onu müderris tayin etme düşüncesiyle Bağdat Nizâmiyye medresesini inşa etmiştir. Fakat hak ihlali olduğu gerekçesiyle açılış dersi vermeyen Şîrâzî, baskılara ancak yirmi gün dayanabilmiş, ardından medresenin baş hocası olarak tayin edilmiş ve vefat edene kadar bu görevini ifa etmiştir. Fakat gasp edilen arazide namaz kılınmayacağını düşündüğünden namazlarını Nizâmiyye’de değil, yakınında bulunan bir mescitte kılmıştır.

Şîrâzî döneminde, Şâfiî/Eşariler ile Hanbelî/ehl-i hadis arasında problemler söz konusuydu. Nitekim hicrî 469 yılında Bağdat’a gelip Nizâmiyye’de ders vermeye başlayan İbnü’l-Kuşeyrî, Hanbelîleri teşbih ve tecsimle suçlayınca Şîrâzî onu desteklemiş ve olayların büyümesinden endişe eden halife, tarafları barıştırarak meselenin büyümesini engellemiştir.

Abbâsî Halifesi el-Muktedî bi-emrillâh (ö. 487/1094) Şîrâzî’ye çok saygı gösterirdi, zira onun halife olmasında Şîrâzî’nin etkisi vardı. Aralarındaki bu münasebet dolayısıyla o, Melikşah’ın kızına talip olmak için bizzat Şîrâzî’yi göndermişti.

475/1083 yılında idarî bir konuda aracı olmak için Fahrü’l-islâm eş-Şâşî, Meyânicî ve Hüseyn et-Taberî gibi âlimlerle beraber Nîşâbur’a giden Şîrâzî, Sultan Melikşah ve veziri Nizâmülmülk tarafından iyi karşılanır. Nîşâbur’a geldiğinde Cüveynî’nin ona hizmet ettiği ve bununla övündüğü aktarılır. Nizâmulmülk’ün huzurunda Cüveynî ile münazara eden Şîrazî, bir müddet burada kaldıktan sonra Bağdat’a döner ve kısa bir süre sonra vefat eder. Vefat etmesi dolayısıyla Nizâmülmülk, ona hürmeten bir yıl Nizâmiyye Medresesi’nin kapalı tutulması için talimat verir.

Cemâziyelâhir ayının 21. gecesinde Bağdât’ta vefat eden Şîrâzî’yi Hanbelî usûlcü Ebü’l-Vefa b. Akîl yıkar ve cenaze namazını öğrencisi Ebû Abdullâh et-Taberî kıldırır. Ardından Bâb-i Harb kabristanına defnedilir.

Öne Çıkan Eserleri

  • el-Mühezzeb: thk. Zekeriyya Umeyrât, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1416-1995.
  • et-Tenbîh: Mısır 1370/1951.
  • et-Tabsira fî Usûli’l-Fıkh: thk. Muhammed Hasan Heyto, Dâru’l-Fikr, Dımaşk 1980.
  • el-Lüma‘ fî Usûli’l-Fıkh: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1424/2003.
  • Şerhü’l-Lüma‘: thk. Abdülmecîd Türkî, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut 1408/1988.
  • el-Mulahhas fi’l-Cedel: Muhammed Yûsuf Ahundhan Niyâzî, Ümmülkurâ Üniversitesi, Mekke 1407.
  • el-Ma‘ûne fi’l-Cedel: thk. Ali b. Abdülazîz el-Umeyrînî, Cem‘iyyetü Türâsi’l-İslâmî, Kuveyt 1987.
  • Tabakâtu’l-Fukahâ: thk. İhsân Abbâs, Dâru’r-Râidi’l-Arabî, Beyrut 1970.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu