Hayatı

Ebû Hâtîm er-Râzî’nin III-IX. asrın ikinci yarısında Rey bölgesi civarında bulunan Papaşûye’de doğduğu tahmin edilmektedir. Nizâmülmülk’ün Siyasetnâme adlı eserinde Rey şehrinde İsmâîliyye’nin faaliyetlerinden bahsederken Ebû Hâtim’in Nişâbur bölgesinden olduğunu kaydetmesini esas alan kaynaklar ise onun Nişâbur’da doğduğunu ileri sürmektedirler. Ebû Hâtim’in el-Versinânî nisbesini esas alarak onun Versinân doğumlu olduğunu iddia eden kaynaklar da bulunmaktadır. Ancak Mu’cemu’l-Buldân’da Rey şehrine bağlı Verzinân köyünün olduğu dikkate alındığında, Versinân’ın Rey bölgesindeki Verzinân olduğu, böylece Ebû Hâtim’in doğum yerinin Rey bölgesi olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır. Ebû Hâtim öğreniminin büyük kısmını Bağdat’ta tamamlayarak Arap dili, hadis ve ahlak ilimlerinde önemli bir şahsiyet haline geldikten sonra Kuzey Afrika’ya gitmiş ve orada siyasetin de tesiriyle İsmâilî fikirleri benimsemiştir. Daha sonra Kuzey Afrika’dan doğuya geçerek başta Rey olmak üzere Taberistan, Cürcan. İsfahan, Deylem ve Azerbaycan bölgelerinde önemli siyasî ve dini faaliyetlerde bulunmuştur. Ebû Bekir Râzî ile Nübüvvet meselesinde yaptığı tartışma onun ilmî ve siyasî bilinirliğinde önemli bir dönüm noktasını oluşturmaktadır. Ebû Hâtim er-Râzî’nin kelamî ve felsefî görüşleri bakımından şiî mi yoksa sünnî mi olduğuna dair tartışmalar varsa da bu tartışmalar onun Ebû Bekir er-Râzî giriştiği münazaranın etkisinde kalmıştır. Çünkü felsefenin İslâm dünyasına girişiyle tartışmalı hale gelen konuların başında bulunan nübüvvet meselesini Ebû Bekir er-Râzî’ye karşı başarılı bir şekilde savunması onun Sünni olarak değerlendirilmesine sebep olduğu görülmektedir. Ancak onun İsmâîliyye doktrinini sistemleştiren önemli sima olduğunu söylemek daha isabetli görünmektedir. Ebû Hâtim Deylem’den Azarbaycan’a giderken 322/933-34 yılında yolda ölmüştür.

Öğretisi

Ebû Hâtim er-Râzî’nin günümüze ulaşan eserlerinin bir kısmı Arap dil incelemesini konu edinmektedir. Onun kelamî ve felsefî öğretisi ise başta A‘lâmü’n-nübüvve olmak üzere Kitâbü’z-Zîne’nin bazı kısımlarında söz konusu edilmektedir. Kitâbü’z-Zîne’nin söz konusu kısımları onun imamet fikrini savunduğunu göstermektedir. Burada ehl-i sünneti “ilâhî güçle teyit edilmiş bir imamın etrafında birleşenler” şeklinde tanımlaması ve Mürcie’yi “Hz Ali’nin hilafetini ilk üç halifeden sonraya erteleyenler” olarak tanımlaması onun bu gayretine ilişkin bazı örneklerdir. A‘lâmü’n-nübüvve’de peygamberliği reddeden görüşlere karşı nübüvveti savunmasında da aynı gayenin olduğu görülebilmektedir. Ona göre bilgi kaynaklarından biri olan akıl tek başına eksiktir. Bu sebeple insanlar aklî yetenekler bakımından birbirinden farklı seviyede olduklarında aklın ulaşamadığı bilgilere sahip mürşitler olmaksızın hakikati kavramaları mümkün değildir. Bu mürşitler ise peygamberler ve onların vekalet eden ilahî güçlerle donatılmış imamlardır. Ca’fer es-Sadık a atfedilen bazı rivayetlere dayanarak Hz Ali’nin nasla imam tayin edildiğini savunmaktadır. Yeni Eflatuncu felsefeden etkilenen Râzî’ye göre ontolojik olarak ilk yaratılan varlık akıl, daha sonra onun vasıtasıyla nefs ve ardından ruhî ve maddî alemler yaratılmıştır. Onun A‘lâmü’n-nübüvve’de incelediği bu fikirlerini Ebû Bekir er-Râzî’nin i) yaratıcı, ii) külli nefs, iii) ilk madde, iv)  mutlak zaman ve v) mutlak mekân şeklindeki beş ezelî ilke teorisinin karşısında konumlandırdığı görülmektedir. Ona göre nefs, madde, zaman ve mekan ezelî değil sonradan yaratılmıştır.

Öne Çıkan Eserleri

  • Kitâbü’z-Zîne: nşr. Abdullah Sellûm es-Sâmerrâî, el-Gulüv ve'l-Fırâkü’l-Gâliyye fi'l Hadâreti’l-İslâmiyye içinde, Bağdad 1982.
  • A’lâmü’n-Nübüvve: nşr. Salah es-Sâvî, Gulâm Rızâ A’vânî, Tahran 1397/1977.
  • Kitâbu’l-Islâh: thk. H. Minûçehr, M. Muhakkik, Tahran 2004.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu