Hayatı
Dırâr b. Amr’ın II./VIII. asrın başlarında Kûfe’de doğmuş olması muhtemeldir. Malati, Dırâr b. Amr’ın Basra’da Ebü’l-Hüzeyl’den önce bir kelâm meclisi bulunduğu bilgisini verir. Dırâr hayatının büyük bölümünü Basra’da geçirmiştir. Kısa bir süreliğine Bağdat’ta bulunmuş; burada Yahya b. Hâlid el-Bermekî’nin huzurunda Süleyman b. Cerir, Hişâm b. el-Hakem ve Zerdüşt dinine mensup bazı düşünürlerle tartışmalara katılmıştır. Dırâr’ın 200/815 yılında vefat ettiği nakledilmektedir.
Öğretisi
Mu‘tezile’nin ilk sistematik düşünürlerinden önce kelâm faaliyeti Dırâr b. Amr tarafından yürütülmekteydi. Dırâr’ın görüşleri Ebü’l-Hüzeyl ve Nazzâm gibi Mu‘tezile’nin altıncı tabakası kelâmcılarının varlık araştırmasına ilişkin görüşlerini oluştururken önemli ölçüde etkili oldu. Bununla beraber Dırâr b. Amr sonraki dönem Mu‘tezile kelâmcıları tarafından dışlanmıştır. Kuşkusuz bunun sebebi Dırâr’ın Mu‘tezile’nin adâlet ve tevhîd prensipleriyle çelişen “kesb teorisi” ve “altıncı his” görüşüydü. Dırâr’ın insan fiillerinin Tanrı tarafından yaratılıp (halk) insan tarafından kesb edildiğini düşünmesi ve Allah’ın âhirette insanlar için “altıncı bir duyu” yaratacağını; onların da bu duyuyla Allah’ın mâhiyetini idrâk edeceklerini ileri sürmesi Dırâr’ı Mu‘tezile’nin dışına itmiştir. Çünkü bu iki görüşüyle Dırâr, Mu‘tezile’nin “adâlet” ve “tevhîd” düşüncesine bir karşı çıkışı sergiliyordu. Sözgelimi Kâdî Abdülcebbâr, Dırâr b. Amr ve ona tâbi olanların Allah Teâlâ’nın âhirette (meâd) altıncı bir duyuyla görüleceği kanaatini taşıdıklarını belirttikten sonra: “Bu, güyâ teşbîhi nefyeden, ancak Allah’ın görülmesini mümkün gören kişinin sözleridir” diyerek tepkisini dile getirmiştir.
Kelâmcıların mevcûda ilişkin araştırmalarında hudûs kavramını tespit ederek varlık teorisini geliştirirlerken Dırâr b. Amr’ın önemli bir rol oynadığını görüyoruz. O, nesnelerin hudûsuna ilişkin Kitâbü’d-Delâle alâ hadesi’l-eşyâ isimli bir eser yazmış; Kitâbür-Red alâ Aristâlis fi’l-cevâhir ve’l-a‘râz’ı ile Aristoteles’i eleştirmiş; ayrıca Kitâbu İhtilâfi’l-eczâ ile nesnelerin doğasına ilişkin düşüncelerini yazıya dökmüştür. Dırâr’ın nesnelernin doğasına ilişkin düşüncesini Eş‘arî’nin Makâlâtı’nda şöyle buluyoruz:
“Cisim, te’lîf edilmiş (üllifet) ve bir araya getirilmiş (cümi‘at) arazlardan ibârettir. O, böyle kâim, sâbit ve kendisine hulûl ettiği zaman arazları taşıyan ve halden hale değişen bir cisim olur. Bu arazlar, cisimlerin kendisinden veya zıtlarından hâlî olamadığı arazlardır; sözgelimi hayat, ölüm –cisim bu ikisinden birinden hâlî olamaz-, renkler, tatlar –cisimler bunların cinsinden hâlî olamaz-, ağırlık, hafiflik, ölçü (zine), sertlik, yumuşaklık, sıcaklık, soğukluk, yaşlık ve kuruluk gibi. Cismin kendisinden ve zıddından ayrılabilen arazlara gelince, bunlar cismin bir parçası (ba‘z) değildir- kudret, elem, bilgi ve bilgisizlik arazları gibi.”
Dırâr’a göre, nesneler bir araya gelmiş arazların toplamından ibârettir. Ona göre cisim, arazları taşımakta ve arazlarla çeşitlilik arz etmektedir. Ancak Dırâr’ın: “Cisim, biraraya gelmiş arazlardan ibârettir” görüşünde olmasına rağmen, onun aynı zamanda bu arazları cismin cüzleri olarak da değerlendirdiğini söyleyebiliriz.
“Cüzler renk, tat, sıcaklık, soğukluk, sertlik ve yumuşaklıktır. Bu şeyler bir araya gelerek cismi oluşturur. Cüzlerin, bunların dışında başka bir anlamı yoktur. Bir şeye “cisim” denilebilmesi için gereken asgarî cüz ise sayısı ondur.”
Bununla beraber Dırâr’ın, arazları cismi oluşturan parçalar olarak değerlendirdiği anlaşılmaktadır. “Renkler, tatlar, kokular, sıcaklık, soğukluk, yaşlık, kuruluk ve ölçü cismin parçalarıdır, bunlar birbirleriyle yan yana bulunur (mütecâvire).”
Dırâr’a göre şeyler veya cisimler bir araya gelmiş arazların/cüzlerin/parçaların toplamından ibârettir. O, arazları cismin nihâî ögeleri olarak düşünmektedir. Böylece Dırâr, cismin arazların bir aradalığından oluştuğunu söylemekle cevher gibi bir varlık kategorisini kabul etmemektedir. O, arazları bazen cüz bazen de parça (ba‘z) olarak ifade etmekle birlikte, cüzün veya parçaların yanı sıra cevher gibi ayrı bir varlık türünden bahsetmez. Dırâr’a göre biz renk, tat, koku, sıcaklık ve soğukluk gibi nesnenin sadece hâricî gerçekliğini idrâk ederiz. Bu sebeple nesne için duyuların erişemediği bir gerçeklik düzleminin bulunduğu düşünülemez. Nesne, şu gördüğümüz heyetten ibârettir. Biz, sadece cismi görüyoruz, yoksa cismin cevherler ve arazlar şeklinde ifade edilen parçalarını değil. Dolayısıyla cisimde cevherler ve arazlar gibi, duyu ve tecrübenin erişemediği kuramsal varlıkları kabul etmenin bir anlamı yoktur. Böylece Dırâr, çıplak gözle görülmeyen kuramsal nesnelerin varlığını kabul etmemektedir. Bu nedenle o, varlığa ilişkin algısal deneyimlerin ötesine geçerek varlığı açıklama konusunda kendini yetkili hissetmemiştir.
Dırâr b. Amr’ın algısal gerçekçiliği, yani, varlıkları duyulara konu olan bir takım niteliklerle açıklama çabası, onun insanın mahiyetine ilişkin düşüncelerini de şekillendirmiştir. Dırâr, insanın renk, tat, koku, kuvvet vb. arazların biraya gelmesiyle oluştuğunu; insanda bunların dışında herhangi bir cevherinin bulunmadığını düşünmüştür.
Dırâr’ın algısal gerçekçilik düşüncesi, çağdaşı Ebû Bekir el-Esam’da (ö. 200/816) karşılık bulmuştur.
İlahî sıfatlar problemiyle ilgili olarak Dırâr b. Amr Mu ‘tezile kelâmcıları gibi sıfatları selbî bir dille yorumlar. Buna göre “Allah âlimdir” ifadesi, Allah’ın câhil olmadığı; “Allah kâdirdir” ifadesi, Allah’ın âciz olmadığı ve “Allah hayydır” ifadesi ise Allah’ın cansız (meyyit) olmadığı anlamına gelir.
Öne Çıkan Eserleri
- Kitâbü’d-Delâle alâ Hadesi’l-Eşyâ: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbür-Red alâ Aristâlis fi’l-Cevâhir ve’l-A‘râz: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu İhtilâfi’l-Eczâ: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbü’r-Red alâ Ashâbi’t-Tabâî: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu’r-Red ale’z-Zenâdıka: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu’r-Red ala Cemii’l-Mülhidin: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâb ale’l-Mürcie fi’ş-Şefâa: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu’r-Red ale’l-Havaric: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu’r-Red ale’l-Vakıfe ve’l-Cehmiyye ve’l-Gaylâniyye: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbü’r-Red ale’r-Rafıza ve’l-Haşviyye: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu’t-Tevhîd: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu’l-İlm ale’n-Nübüvve: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu İsbatir’r-Rusül: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu Tefsiri’l-Kur’ân: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu Tenakuzi’l-Hadis: Günümüze ulaşmamıştır.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu