Hayatı
Vâsıt’da doğmuştur. Başlangıçta Cehm b. Safvân’a intisap ettiği ve Seneviyye’nin önemli temsilcilerinden biri olan Ebû Şâkir ed-Deysanî’nin öğrencisi olduğu; Medine’de Cafer es-Sadık’la görüştükten sonra Şîa’ya geçtiği nakledilmektedir. Halife Hârunürreşîd döneminde (786-809) sık sık Bağdat’a giden Hişâm b. el-Hakem, Ebü’l-Hüzeyl ve Ebû Bekir el-Esam gibi Mu‘tezile kelâmcılarıyla tartışmalar yapmış; Yahya b. Hâlid el-Bermekî’nin huzurunda yapılan kelâm münazaralarına katılmıştır. O’nun Mu‘tezile kelâmcılarından özellikle Nazzâm üzerinde etkili olduğunu söyleyebiliriz. Hişâm b. el-Hakem 179/795 yılında ölmüştür.
Öğretisi
Hişâm b. el-Hakem’e göre Tanrı, var olduğu için var olanların bütün niteliklerine sahip olmalıdır. Buradan hareketle o, Tanrı’ya varlıkların bütün niteliklerini atfetmiştir. Ebü’l-Hüzeyl, Hişâm b. el-Hakem hakkında şunları söyler: “Onun Tanrı’sı cisimdir; gider ve gelir, bazen hareket eder, bazen de hareketsiz durur, bazen oturur, bazen de ayağa kalkar; Tanrı, uzun, geniş ve derin olandır. Çünkü uzun, geniş ve derin olmayan bir şey, yokluk tanımına girer.”
Hişâm b. el-Hakem’e göre cisim, mevcûd; mevcûd da cisim demektir. Bu nedenle Tanrı’nın cisim olduğunu söylemek, O’nun mevcûd olduğunu söylemekle aynı anlama gelmektedir. Nitekim İmâm Eş‘arî, Hişâm’ın: “Cisim, mevcûd demektir. Cisim sözüyle, ben, o şeyin, mevcûd, şey ve zâtıyla kāim olduğunu kastederim” dediğini nakleder. Öyleyse Tanrı’nın cisim olduğunu söylemek Hişâm’a göre O’nun var olduğunu söylemenin en açık yoludur.
Hişâm b. el-Hakem’in Tanrı’nın cisim olduğu görüşünü benimsemesinin bir başka gerekçesini İbnü’r-Râvendî’den öğreniyoruz. Onun aktardığına göre Hişâm b. el-Hakem, Tanrı ile cisimler arasında bir tür benzerlik bulunması gerektiğini; aksi takdirde cisimlerin Tanrı’ya delâletinin mümkün olamayacağını düşünür. Dolayısıyla Hişâm b. el-Hakem Tanrı’nın cisim olmasını, Tanrı hakkında konuşmanın imkânını sağlayan bir ilke olarak görmektedir.
Hişâm b. el-Hakem cisim ve mevcûd kavramları arasında bir eşitlik görse de Tanrı’nın cisim olduğunu söylemesi, onu birçok sert eleştirinin muhatabı haline getirmiştir. Muhtemelen bu eleştiriler sonucunda Hişâm’ın “Allah cisimdir, ama cisimler gibi değil” demesi de muhaliflerini tatmin edememiştir. Çünkü Tanrı’nın cisim olduğunu söylemek, O’nu bütün cisimsel durum ve niteliklerin konusu haline getirmektedir. Bu nedenle Kâdî Abdülcebbâr, Hişâm b. el-Hakem’in Allah’ın gerçekte görülmesini ve kendisine dokunulmasını mümkün gördüğünü kaydeder.
Şehristânî, Hişâm b. el-Hakem ile Ebü’l-Hüzeyl arasında teşbîh ve ilâhî bilginin taalluku konusunda bazı tartışmaların geçtiğini kaydeder. Muhtemelen bu tartışmaların birinde, Ebü’l-Hüzeyl, Hişâm b. el-Hakem’e: “Ebû Kubeys dağını işaret ederek, senin ilâhın mı daha büyük, yoksa şu dağ mı?” diye sormuş; o da: “Bu dağ onu aşar; yani ondan büyüktür” cevabını vermiştir.
Hişâm b. el-Hakem’e göre Tanrı’nın ezelde âlim olduğu söylenemezdi. Çünkü Tanrı’nın ezelde âlim olması durumunda, O’nun sözgelimi belirli cismin hareket etmesi veya gökyüzünün mevcûd olmasına ilişkin bilgisinin bulunması gerekecekti. Hişâm’a göre henüz cisim veya gökyüzü mevcûd değilken Tanrı’nın bunlara ilişkin bilginin bulunması düşünülemezdi.
Bilindiği üzere kelâmın cevher-araz teorisine en büyük karşı çıkışı Nazzâm sergilemişti. Bölünemeyen cevherin varlığını kabul etmeyen Nazzâm’a Hişâm b. el-Hakem de iştirâk etmiştir. Hişâm b. el-Hakem, arazların cismin ne aynı ne de gayrı olamayan sıfatlar olduğunu düşünüyordu. Buna göre hareketler, kalkma, oturma, irâde, isteksizlik (kerâhet), tâat, günah gibi fiiller ve arazları ispat edenlerin (müsbitü’l-a‘râz) ispat ettikleri diğer arazlar, cisimlerin sıfatlarıdır; yoksa bunlar cisimlerin kendisi (ayn) değildir ve cisimlerden başka şeyler de (gayr) değildir. Bunlar, cisimler değildirler ki, cisimlerde değişiklik meydana gelsin.
Hişâm b. el-Hakem nefs görüşüyle de çağdaşı olduğu kelâmcıların büyük çoğunluğundan ayrılmaktadır. Ona göre “insan” sözü, beden ve ruhun ihtivâ ettiği iki anlamın bütününe verilen bir isimdir. Bununla beraber beden ölüdür (mevât); rûh ise fâil, hisseden (hassâs) ve şeyleri idrâk edendir (müdrik). Ancak beden (cesed) böyle değildir. Hişâm, rûhun, bir nûr olduğunu söylemektedir. Böylece Hişâm, bilen öznenin sadece rûh olduğunu düşünmüş olmaktadır.
Öne Çıkan Eserleri
- Kitâbu’t-Tevhîd: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu’l-İmâme: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu’r-Red ala Ashâbi’l-İsneyn: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu’r-Red alâ Ashâbi’t-Tabai: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu’r-Red ala Aristotalis fi’t-Tevhîd: Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitâbu’r-Red ala men Gale bi İmâmetil’l-Mefdûl. Günümüze ulaşmamıştır.
- Kitabu İhtilafi’n-Nas fi’l-İmame: Günümüze ulaşmamıştır.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu