Hayatı

Dâvûd el-Karsî’nin, Kars’ta 1099/1686 tarihinde doğduğu tahmin edilmektedir. Aile efradı hakkındaki bilgilerimiz sınırlı olan Karsî’nin, Ömer ve Osman isminde iki oğlu vardır. Kendisine Tefsîrü'l-Müşkilât ve Kâşifü'l-Galâtât ile Miftâhü'l-Fâtiha adlı iki eser nispet edilen oğlu Osman’ın da Dâvûd el-Karsî gibi ilimle meşgul olduğu söylenebilir.

Dâvûd el-Karsî ilk eğitimini Kars’ta Çolak Abdullah Efendi’den almış; İstanbul'da ruûs imtihanına girmiş ve başarılı olmuştur. Ancak resmi herhangi bir görev aldığına dair bilgi bulunmamaktadır. Eserlerinin ferağ kayıtlarından çıkarımla Karsî’nin İstanbul, Mısır, Kıbrıs, Karaman ve Birgi’de değişik zamanlarda bulunduğu görülmektedir. Ömrünün son yıllarını Birgi’de geçiren Karsî’nin, burada Birgi Ulu Câmii Medresesi’nde dersler verdiği tahmin edilmektedir. 1169/1756 yılında 70 yaşında Birgi’de vefat etmiştir. İmam Birgivî’nin kabrinin yakınına defnedilmiştir. Ayrıca oğlu Ömer de kendisinin yanında medfundur.

Silleli Osman Hamdî’nin, Karsî’nin İrâde-i Cüziyye Risâlesi’nin başında yer verdiği terceme-i hâline dair bazı ifadelerinden hareketle hayatının bir kısmında sürgün edilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Silleli şöyle demektedir: “Musannif (rahimehullah) hakk için gayretkeşti. Kınayıcının kınaması onu engelleyemezdi. Zalimin zulmünden korkmazdı. Bu durum gurbet ellere düşmeyi ve vatandan uzaklaşmayı gerektirse de (onun tavrı böyleydi).” Müellifin mutasavvife ile ilgili tenkitlerinin böyle bir olaya sebep olabileceği muhtemeldir. Karsî’nin Kıbrıs’ta bulunuşu bir ihtimalle bu sebepten olabilir. Çünkü Kıbrıs, Osmanlılar zamanında sürgün yeri olarak maruf olmuş bir beldedir. Kadızâde hareketinin liderleri de daha önce benzer şekilde Kıbrıs’a sürülmüşlerdi. Karsî, Velediyyetü’l-Cedîde isimli eserini Lefkoşa’da tamamlamış ve oradaki halktan övgü ile söz etmişken; bu eserin şerhini halkının bir kısmı münafık kimseler olan Birgi’de bitirdiğini yazmıştır. O, bu ifadesi ile muhtemelen sürülmesine sebep olan muhaliflerini kastetmektedir.

Öğretisi

Karsî’nin kaleme aldığı eserlerin büyük bir çoğunluğu şerh türü eserlerdir. O, bu eserler yoluyla kendisinden önceki birikimi ele almış, tetkit etmiş ve yeniden üretmek istemiştir. Genel manada eserlerini tedriste kullanılacak eserlerden seçmiş ve talebelerin ihtiyaçlarını dikkate alarak yazdığını belirtmiştir. Toplumun hemen her kesiminin seviyesine uygun olacak şekilde kaleme aldığı eserlerini, zaman zaman genişletme zaman zaman da ihtisar etme ihtiyacı duymuştur. Bazı çalışmalarını da hem Arapça hem Türkçe olarak yazmıştır. Bu manada Karsî, velud bir Osmanlı müderrisidir.

Karsî, kendi döneminde aktif olarak tartışılan konuları da ele alan eserler kaleme almıştır. Bu bağlamda o, XVIII. yüzyılda Osmanlı coğrafyasında yaygınlaşan İrâde-i Cüziyye eserleri ve Mâtürîdîlik-Eş’arîlik ihtilafına dair literatüre katkı sunmuştur. Yine “dad” harfi’nin telaffuzu ile ilgili yazdığı er-Risâletü’l-Fethiyye fî Beyâni’d-Dâdi’l-Katiyye ve Nur Sûresi’nin 35. ayetinin tefsirine dair yazdığı Risâletü’n-Nûriyye ve’l-Mişkâtü’l-Kudsiyye isimli risâleleri de bu açıdan değerlendirilebilir.

Eserlerinde kullandığı kaynaklar dikkate alındığında İslâm düşüncesinin önemli eserlerine vâkıf olduğunu görülmektedir. Ancak o telif ettiği eserlerde genelde felsefî tartışmalardan uzak durmuş, bu kapsamda daha muhtasar eserler üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu noktada diğer bir Nûniyye şârihi Hayâlî’yi tenkit etmiştir. Benzer eleştirileri mantık alanında Molla Fenâri için yapmıştır.

Karsî’nin düşüncesinin temelini oluşturan nokta, dini meseleler hakkında riyâzet, işrâk veya başka bir yolla ortaya konulan zannî söylemlerden uzak durmak; şeriatın muhkem naslarına sarılmak, tartışmalı hususlarda ulemânın çoğunluğunun üzerinde ittifak ettiği görüşlere tutunmaktır. Karsî dinin doğru anlaşılması noktasında mantık ilmine çok önem vermiştir. Mantık alanında onun üzerinde çalışmasının bulunması bunun açık göstergesidir. Kelâm ilmini ise dini ilimlerin en şereflisi olarak kabul etmektedir.

Kelâmî konularda Mâtürîdî mezhebînin tercihlerini ön planda tutmakla birlikte Ehl-i Sünnet’in kanaatlerine sadık kalmıştır. Diğer mezhepler ve akımlarla ilgili sert eleştirilerde bulunmuştur. Nûniyye şerhinde kelâmullah konusunu anlattığı pasajda, Hanbelîler’i “sapkın fırkalardan biri olarak” ithâm etmiştir. Diğer yandan, başta filozoflar ve Mu’tezile mezhebi olmak üzere tüm ehl-i bid’at fırkaları ağır ifadelerle eleştirmiş, hatta onları bazı noktalarda tekfîr etmiştir. Bunlar içerisinde ise en çok tenkit edip zaman zaman da küfre nisbet ettiği grup, haram ve helal çizgisini aştığını düşündüğü, şeriatı değersizleştirip hulûl ve ittihâd gibi sapkın düşüncelere yönelmekle itham ettiği mutasavvifedir. Bu tâifenin önemli isimlerinden biri olarak kabul ettiği Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’yi (ö. 638/1240) vahdet-i vücûd, hatmü’l-velâye ve putlara tapınma ile ilgili bazı görüş ve ifadelerinden dolayı küfürle itham etmiştir. 

Dâvûd-i Karsî’yi ayrıcalıklı kılan hususların başında işaret edilen bu tasavvuf ehlinin eleştirileri gelmektedir. Bu bağlamda onun bidat ehli olarak nitelediği mutasavvıflara eleştirilerinde hulul, ittihad gibi düşünceler; manevî derecelerin aşılması ile kuldan sorumluluğun düşeceğine dair iddialar; şeriatın kabuk, tarikatın öz olduğunu savunan ve alimleri tahkir edip tarikat şeyhlerini öven yaklaşımlar ile bazı mutasavvıflardan sadır olan şatahat türü sözler önemli bir yer tutmaktadır. O, muhtelif eserlerinde şeriat vurgusunu ön planda tutmuş ve onu müdafaa etmiştir.  Örnek olarak Hadis Usûlü Şerhi’nde kendi zamanında bazı kimselerin şeyhlerinin doğrudan levh-i mahfûzdan haber aldıklarını belirttiklerine dikkat çekmek sûretiyle bu noktadaki hassasiyetini dillendirmiştir.

Burada ona nisbet edilen Nakşibendiyye Risâlesi’nin hatalı olduğunu belirtmeliyiz. Ayrıca bu risâleye dayanılarak Karsî’nin diğer eserlerinde görülen hem Nakşibendiyye’ye hem de diğer tarikatlere yönelttiği eleştirilerden döndüğü ve ömrünün son demlerinde bu tarîkate intisap ettiği ifadesi yanlıştır. 1169/1756 yılında vefat ettiği kabul edilen Karsî’nin nihâî kelâmî görüşleri vefat ettiği yıl tamamladığı Arapça Nûniyye şerhinden hareketle belirlenmelidir. Karsî, Nûniyye şerhinde de benzer eleştirileri tekrarlamış ve açıkça Nakşibendiyye’yi tenkit etmiştir.

Kasîde-i Nûniyye’nin on üçüncü beytinin şerhinde, Hulûliyye, Zuhûriyye, Vücûdiyye ve İttihâdiyye gibi aşırı (gulât) ve ilhad ehli mezheplerin görüşlerinden pek çok tarîkatın etkilendiklerini iddia etmiştir. Bunlar arasında Mevleviyye, Halvetiyye, Celvetiyye, Sa'diyye, Kâdiriyye ve Gülşeniyye’yi zikretmiştir. Karsî’nin bu ifadeleri, eserin “Halil Efendizâde” tarafından yapılan 1318 tarihli ikinci baskısında sansüre uğramış ve metinden çıkarılmıştır. Benzer ifadeleri er-Risâletü’l-Fethiyye fî Beyâni’d-Dâdi’l-Katiyye’de zikretmiş ve burada da Halvetiyye, Celvetiyye, Kaderiyye, Mevleviyye, Sa’diyye, Hamreviyye ve Nâsiriyye gibi tarikat adlarına yer vermiştir.

Öne Çıkan Eserleri

  • el-Mu’cez fî Şerhi Tehzîbi’l-Mantık.

  • Şerhu Usûli’l-Hadîs li’l-Birgivî.

  • Şerhu'd-Dürri'l-Yetîm.

  • Şerhu Tezkira li-Vezâifi’l-Bahhasîn.

  • Şerhu’t-Tezkire fi’l-Âdâb.

  • Tekmile li-Tehzîbi’l-Mantık.

  • Şerhu Tekmile li-Tezhîbi’l-Mantık.

  • Şerhu'r- Risâle fi’l-A'mel bi-Rubi'l-Mersûm bi'l-Mukantarât.

  • Şerhu'r-Risâleti'l-Endelüsiyye fi'l-Arûz.  

  • Risâle fî Beyâni Meseleti'l-İhtiyârâti'l-Cüziyye ve'l-İdrâkâti'l-Kalbiyye.

  • Kasîdetü’n-Nûniyye Şerhi.

  • Şerhu Îsâgûcî.

  • Şerhu'l-Avâmil.

  • Şerhu’l-Emâlî.

  • Şerhu'l-Kâfiye.

  • Şerhu'r-Risâleti'l-Fethiyye fi'l-A'mâli'l-Ceybiyye.

  • Îsâgûcîyü’l-Cedîd.

  • el-Velediyyetü’l-Cedîde.

  • Şerhu’l-Velediyyetü’l-Cedîde.

  • Şerhu Risâle fi’l-Kaziyye ve Eczâ’ihâ li’l-Hâdimî.

  • Mukaddimetü’l-İslâm/Şerh-i Âmentü Billâh.

  • el-Fethiyye fî Beyâni'd-Dâdil-Kat'iyye.

  • Şerhu İzhâri'l-Esrâr.

  • Risaletü’l-İmân ve’l-İslâm.

  • Şerhu Îsâgûcîyü’l-Cedîd.

  • Risâle fî Tahsîli ma Hasale mine’s-Suâl ve’l-Cevâb fi’l-İmtihân.

  • er-Risâletü'n-Nûriyye ve'l-Mişkâtü'l-Kudsiyye.

  • Şerhu’l-Kasîdeti’n-Nûniyye.

  • Hâşiye alâ Tavdîhî'l-Mukaddimâti'l-Erba'a.

  • Muhtasaru Muhtârı’s-Sıhah.

  • Tezkire li-Vezâifi’l-Bahhasîn.

  • Tezkire fi’l-Âdâb.

  • Tahrîrât ve Takrîrât ale'l-Besmele ve'l-Hamdele ve's-Salâti ve's-Selâmi'l-Lafziyye.

  • Şerhu Emsileti'l-Muhtelife fi's-Sarf.

  • Şerhu Emsileti'l-Muhtelife fi's-Sarf.

  • Takrîrât-ı Dâvûd Efendi.

  • Şerh-i Tarîkat-i Muhammediyye.

  • Şerhu'l-Binâ.                    

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu