Hayatı
1674’te İstanbul'da doğmuştur. Çocukluğunda devrinin önde gelen âlimlerinden dersler almıştır. Bir süre Şeyhülislâm Mirzazâde Efendi'nin hizmetinde bulunmuş, 1695’te Sultan II. Mustafa'nın cülûsu esnasında mülâzemete nail olmuştur. Başarılı bir eğitim hayatının ardından sırasıyla İbrahim Ağa Medresesi Dârülhadisi, Halil Paşa, Abdullah Ağa, Hafız Paşa ve Koca Mustafa Paşa, Haydar Paşa, Kılıç Ali Paşa, Kalenderhâne ve Şehzâde Medresesi'nde müderrislik yapmıştır. 1715’te Evkâf-ı Harameyn müfettişliğine getirilmiş ve Süleymaniye Dârülhadisi'nde reîsü'l-müderrisîn ünvanını almıştır. Bir süre Mahmud Paşa Mahkemesi'nde naiblik görevini yürüttükten sonra 1722-1723’te Selanik kadısı olmuş, daha sonra Yenişehir Fenar kazası kadılığına nakledilmiştir. I. Mahmud döneminde 1727-1728'de ikinci sultan imamlığına ve şehzâde hocalığına getirilmiştir. Ayrıca Bursa pâyesi almış ve Bursa kadılığına tayin edilmiştir. Ardından aynı yıl içinde Mekke pâyesi almış, birinci sultan imamlığına getirilmiştir. Ayrıca İstanbul kadılığı da kendisine verilerek Anadolu pâyesi almış ve 1733'te fiilen Anadolu kazaskerliğine getirilmiştir. 1736-1737'de Rumeli pâyesi alan Mehmed Sâhib Efendi, 1737'de de Rumeli kazaskeri olmuştur. 1745 tarihinde şeyhülislâmlığa tayin edilmiş ve kısa bir süre şeyhülislâmlık yaptıktan sonra hastalığı nedeniyle 1746'da bu görevden ayrılmıştır. 1749’da Üsküdar'da vefat etmiş ve Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Pîrîzâde Mehmed Sâhib Efendi’nin asıl şöhreti şeyhülislâmlığının yanı sıra İbn Haldûn’un Mukaddime adlı eserinin tercümesini gerçekleştirmesinden kaynaklanmaktadır. Mukaddime’nin 1750 tarihinde Pîrîzâde tarafından tercümesinin yapılması artık Osmanlı Devleti için bir şeylerin ciddi bir şekilde değişmeye başladığını kanıtlamaktadır. Malum olduğu üzere XVII. yüzyılda Gelibolulu Mustafa Âli, Hasan Kâfi Akhisarî, Nâima ve Katip Çelebi gibi tarihçiler devlet-i aliyyede yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu ifade ederek kadime nispetle muhasebe yapılmasını teklif etmişlerdi. Ancak XVIII. yüzyıla gelindiğinde bir önceki asırdaki tarihçilerin de dahil olduğu muhasebe yeni bir yol arayışını beraberinde getirmiştir. Bu arayış ve muhasebe XVIII. yüzyılda cedid’e nispetle gerçekleşmeye başlamıştır. Tamda bu süreçte İbn Haldûn’un Mukaddime’sinin tercümesinin yapılması dikkate şayandır. Bir cihetten Osmanlı uleması Osmanlı Devleti’nin zayıflamasının, yenilgilerinin ve yükselişinin durmasının sebeplerini arayarak halinin resmini bu eser üzerinden çıkarma ihtiyacı duymaktadır. Ancak Pîrîzâde tercümeyi tamamlayamayacak daha sonra Ahmet Cevdet Paşa tamamlayacaktır. Kendisine II. Gazzâlî diyebileceğimiz, aynı zamanda İbn Haldûn gibi bir devlet adamı olan Ahmet Cevdet Paşa’nın tercümeyi tamamlaması bu anlamda çok semboliktir. Önceki satırlarda vurguladığımız üzere bu tercüme en üst düzeydeki bir isim üzerinden devletin içinde bulunduğu durumdan dolayı yeniden ele alınma ihtiyacının hissedildiğini göstermektedir. Açıkça görünen o ki, Pîrîzâde, İbn Haldûn’un perspektifini benimseyen bir tarihçidir. Bu vesileyle Osmanlı uleması arasında İbn Haldûn’un medrese ve ilimlerin tasnifi sistemindeki etkisinin yanı sıra tarihçiliğinin de etkisi daha fazla görülecektir.
Öne Çıkan Eserleri
-
Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldûn: Bulak 1274.
-
Müretteb Divan: TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 1469; İstanbul Üniversitesi Ktp., TY, nr. 738, 1710/6, vr. 128-149; Millet Ktp., Ali Emirî Efendi, Manzum, nr. 243; Süleymaniye Ktp., İzmir, nr. 532.
-
Risâle alâ Bahs min Ebhâsi'l-Lum'a fî Milki'l-Mut'a: Saffet Köse, “Şeyhulislâm Pîrîzâde Mehmed Sâhib Efendi’nin (1085-1162/1674-1749) Hâmid el-İmâdî’nin (1103-1171/1692-1758) “el-Lum’a fî Ahvâli’l-Mut’a” Adlı Risâlesine Yazdığı Tekmile”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 5 (2005), s. 421-432.
-
Kitâbü's-Siyâse: İstanbul Üniversitesi Ktp., TY, nr. 2698.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu