Hayatı
Abdullah Cevdet Paşa’nın oğlu olan Ali Sedad, Fatma Aliye Hanım ve Emine Semiye Hanım ile kardeştir. Kendisi Said Bey’den fizik ve kimya dersleri almış, evinin kimya laboratuvarına dönüştürülen bir bölümünde kimyasal ve fiziksel deneyler yapmıştır. Bunun yanında klasik ilimlere de ilgi duymuş, babasının yönlendirmesi ile mantık ve matematik tahsil etmiştir. Bilhassa modern mantıkta cebir mantığı, türev ve integral gibi konularla ilgilenmiştir. Bunun yanında babası, klasik mantık eğitimini tamamlaması için kendisine Miyâr-ı Sedad ve Âdâb-ı Sedad isimli kitapları ithaf etmiştir. Ayrıca klasik Eş’arî metinlerine vakıf olduğu görülmektedir. Galatasaray Lisesi, Mahrec-i Aklâm ve Hukuk Mektebi gibi okullarda mantık hocalığı yapan Ali Sedad, oldukça erken bir yaşta (43) İstanbul’da vefat etmiştir. Mezarı Fâtih Haziresi’ndedir.
Öğretisi
Ali Sedad, termodinamiğin Avrupa’da bir disiplin olarak kuruluşundan 30 yıl gibi kısa bir süre sonra ilk Osmanlıca termodinamik eserini yazmıştır. Eserde termodinamik kanunlarının teknik anlatımından sonra modern fiziğin klasik Eş’arî teorilerini doğruladığını savunur. Örneğin modern fizik, atomcu bir evren anlayışına sahiptir ve enerjinin atomların hareketlerinden ibaret olduğunu ispat etmiştir. Bu ise aynıyla Eş’arîliğin savunduğu atomcu teoridir, çünkü Eş’arîler de hareketin (veya enerjinin) bir araz olarak ancak atomlarda bulunabileceğini savunmaktadırlar. Benzer şekilde modern fizik, evrendeki toplam enerji miktarının sabit olduğunu ve asla azalıp çoğalmayacağını savunur. Bu ise Ali Sedad’a göre Mu’tezilî fiil teorisinin reddidir, zira Mu’tezile alimlerine göre insan kendi fiilinin yaratıcısıdır. İnsanın fiillerini yoktan yaratması ise evrendeki enerji miktarının artması demektir ki bu termodinamik yasalara aykırıdır. Buna mukabil olarak Eş’arîler insanın kendi fiilinin yaratıcısı olmadığını, ancak kendi fiilinin sahibi ve kâsibi olduğunu savunmaktadırlar. Dolayısıyla Eş’arî fiil teorisi de modern termodinamik ile uyumludur. Ali Sedad’a göre termodinamiğin kanunları Allah tarafından konmuştur ve Eş’arî vesileciliğe uygun olarak her şeyin tek ve doğrudan sebebi Allah’tır. Bir diğer husus ise Meşşâîler ile Eş’arîler arasında boşluğun (halâ’) varlığına dair tartışmadır. Eş’arîler, Meşşâîlerin aksine atomların hareket edebilmesi için boşluğun varlığını zorunlu görmektedirler. Modern fizik de Eş’arîleri doğrular biçimde vakumun varlığın ispat etmiştir.
Ali Sedad, Darwinci evrim teorisini yeterli delillere sahip olmadığı gerekçesi ile eleştirir ve Eş’arîlerin ortaya koyduğu yoktan yaratma fikrini savunur. Evrim teorisi ona göre yetersizdir çünkü bilim insanları, yeni türlerin varlığına şahit olmadıkları gibi türler arası geçiş formlarına da şahit olmamışlardır. Ayrıca Eş’arîliğe göre değişim yalnızca atomların arazlarında gerçekleşebilir. Atomların kendisi veya mahiyetler birbirlerine dönüşemez. Dolayısıyla türler arası geçiş imkansızdır.
Ali Sedad’a göre sonsuzluk dışta var olan bir şey değildir ve ancak Allah’ın sıfatı olabilir. Dolayısıyla Meşşâîlerin iddia ettiklerinin aksine evren sonsuz olamaz, zira bu, entropi yasasına aykırıdır. Yine evren ve evrenin içindeki atomlar ve cisimler sonsuz olamazlar. Bu cisimler sonsuza kadar bölünemezler. Ali Sedad sonsuzluk fikrini aynı zamanda soyut nefs teorisi ile de ilişkilendirmektedir. Ona göre soyutluk, sonsuzluk anlamına da gelir, zira Meşşâîlere göre nefisler asla yok olmayacaktır. Dolayısıyla soyut nefsin varlığı imkansızdır. Aksine insanın özü, görülen bedenden ve onun parçaları olan atomlardan ibarettir. Soyut nefs anlayışı, psikoloji biliminin tesisine de engel olmaktadır. Zira soyut nefs ile cisimsel beden arasında ilişki kurmak imkansızdır. Ayrıca soyut nefs bedene tabi ise, doğa kanunlarına tabi olan beden ve ruhtan özgür iradeye dayalı fiillerin çıkması da imkansızdır. Nefsin soyut olması, cisme cismin dışından bir etkinin varlığını gerektirir. Bu etki ise yalnızca Allah’a mahsus bir özelliktir. Neticede Eş’arîlerin soyut ruhu reddetme konusunda materyalistlerle aynı safta yer aldığını belirterek Schelling gibi panteist ve Descartes gibi düalist filozofları eleştirmektedir. Bu sebeple cismanî haşri savunur; zira Allah yok olan parçaları yeniden yaratmaya ya da dağılan parçaları toplamaya kâdirdir.
Ali Sedad, modern matematik konusunda Sonnet, mantık konusunda ise Boole ve Jevons’dan etkilenmiştir. Mîzanu’l-Ukûl, Osmanlıca’da cebirsel ve sembolik mantığa yer veren ilk kitap olsa da kendisi bu mantığa karşı çıkmıştır, zira sembolik mantık külfetli ve amaçsızdır. Ona göre matematik salt niceliklerle ilgilidir fakat mantık matematikten fazlasını içerir. Buna rağmen matematik, duyusal olmasa da aklî olarak apaçık bir bilimdir ve bu sebeple kesin bilimler arasında yer almaya layıktır.
Ali Sedad’a göre mütekaddim Eş’arîler esas itibariyle mantığa karşı çıkmamış, hatta eserlerinde tutarlılık bakımından mantığa çok dikkat etmişlerdir. Eş’arîlerin ilk etapta karşı çıktıkları şey, Aristoteles mantığının sahip olduğu metafizik imalardır. Örneğin kelamcılar, Aristoteles’in tespit ettiği varlığın üst kategorilerini reddetmektedirler. Aynı şekilde Eş’arîler zihnî varlığı reddettikleri için Porphyry’nin belirlediği beş tümel gibi konulara da muhalefet etmişlerdir. Bununla beraber müteahhir Eş’arîleri İbn Sînâ’cı mantığı kendi sistemlerine uygun yorumlayarak dahil etmişlerdir. Fakat Ali Sedad’a göre her ne kadar Aristotelyen mantığın formel biçimi Eş’arîlik için uygun olsa da bu ikisi içerik bakımından uyumsuzdur. Bacon gibi düşünürler tümevarımı keşfettiklerini iddia etseler de bu metod, Aristotelyen mantık içerisinde mevcuttur ve tümdengelim gibi metodların reddi gerekmez. Dolayısıyla ne İslam mütefekkirleri ne de Descartes ve Bacon gibi Avrupalı düşünürler, Aristotelyen mantığa herhangi bir şey ekleyebilmiştir. Ali Sedad, yüklemin niceliğini ilk defa inceleyen düşünürümüzdür. Klasik mantıkta önermenin niceliği genellikle konunun niceliğinin incelenmesidir. O ise yüklemlerin de niceliklerinin incelendiğini, fakat bu incelemenin İngiliz mantıkçıların iddialarının aksine yeni olmadığını, İslam düşünürlerinin nicelikli yüklemli önermeleri çarpık (münharif) olarak değerlendirdiklerini ifade etmektedir. Yine o, Port-Royal mantıkçılarının aksine hulfî kıyası savunmaktadır.
Ali Sedad, normalde klasik mantık kitaplarında bulunmayan matematik bilimlerini de mantığa dahil etmiştir. Bu çerçevede sayı, miktar, hareket ve zamanı mantık bilimi altında incelemiştir. Ona göre mantık, diğer bilimlere uygulanması gereken bir metoddur. Fizik ve ahlak bilimleri dışında olduğunu savunduğu edebiyat, hukuk ve siyaset gibi bilimleri tarih ilmi altında inceler. Fizik bilimi nasıl gözlem metoduna dayanıyor ise tarih bilimi de haberlere ve eserlere dayanmaktadır. Tarih bir bilim olarak bize ulaşan bilgilerin doğruluğunu ve yanlışlığını ortaya koymayı hedefler. Akla uygun olmayan bilgiler, dini metinler vasıtasıyla elimize ulaşmış olsa bile tevil edilmelidir. Ali Sedad günümüzde var olan dillerin birleştirilme fikrini de imkansız görmektedir.
Öne Çıkan Eserleri
-
Kavâidu’t-Tahavvülât fî Harekâti’z-Zerrât: İstanbul 1300.
-
Mîzânü’l-Ukûl fi’l-Mantık ve’l-Usûl: nşr. İbrahim Çapak, Harun Kuşlu, Metin Aydın, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul 2015.
-
Hesab-ı Tefâzulî ve Temâmî:
-
Lisânu’l-Mîzân: İstanbul 1306.
-
Redd-i Tahlîl.
-
İkmâl-i Temyîz.
-
Arûz-ı Osmânî: İstanbul 1314
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu