Hayatı
164/780 yılında Bağdat’ta doğdu. Soyu Hz. Peygamber’in dedelerinden Nizâr’la birleşerek Hz. İsmâil’e kadar uzanır. Dedesi, Emevî ve Abbâsî idaresinde görev almış, babası Abbâsî ordusunda hizmet etmiştir. Babası genç yaşta ölünce annesinin himayesinde büyüdü. Temel Kur’ân eğitimi alıp hafızlığını tamamladıktan sonra bir müddet fıkıh ve gramer öğrenimi gördü. On beş yaşlarından itibaren kendisini hadis öğrenmeye adadı. Bu dönemdeki hocaları arasında Hüşeym b. Beşîr, Süfyân b. Uyeyne, Yahyâ b. Saîd el-Kattân, Abdurrahman b. Mehdî, Şâfiî ve Abdürrezzâk b. Hemmâm gibi âlimler yer alır. En çok hadis yazdığı hocası Vekî‘ b. Cerrâh olup Şâfiî’den hadisten ziyade fıkıh ve usûl tahsil etmiştir. Bağdatlı muhaddislerden aldığı eğitimin ardından ilim tahsili için yolculuklara (rihle) başlayan İbn Hanbel, Kûfe, Basra, Mekke, Medine, Dımaşk, Halep, Cezîre’ye birçok kez seyahatte bulundu. Son olarak, Abdürrezzâk b. Hemmâm’dan ders alabilmek için meşakkatli bir yolculuğun ardından Yemen’e gitti. Bazıları yaya olmak üzere beş kez hacca gitti ve bu arada Hicaz’daki muhaddislerden de hadis öğrendi. Kendisinden hadis de öğrendiği Abdullah b. Mübârek’ten ayrıca zühd ilmini tahsil etti.
İbn Hanbel, yaşadığı dönemde kendilerinden hadis öğrenebileceği hemen bütün muhaddislerin halkasına oturmuştur. Kırk yaşına kadar hadis öğrenmeye devam eden İbn Hanbel, ders vermeye başlayınca talebelerden büyük rağbet gördü. Derslerine 5000 kadar talebenin katıldığı ve bunlardan 500’ünün hadis yazdığı bilinmektedir. Hicrî üçüncü asrın hemen bütün büyük hadis âlimleri onun öğrencisidir. Başta Kütüb-i Sitte müellifleri olmak üzere kendisinden yaşta büyük bazı zatlar da onun derslerinden istifade etmiş ve kendisinden hem rivayetleri hem de hadisler hakkındaki açıklama ve yorumlarını öğrenmişlerdir.
Abbâsî halifesi Me’mûn’un hilafetinin son yıllarında başlayan Mihne, İbn Hanbel’in hayatı ve ilmî kariyerinde yeni bir dönemin başlamasına sebep oldu. Bu döneme kadar kendi halinde bir ilim adamı olan ve ağırlıklı olarak hadis rivayetiyle iştigal eden İbn Hanbel, mihne sürecinde ortaya koyduğu tavırla sivrildi ve özellikle Ehl-i hadis kitlelerinin önder ismi haline geldi. Abbâsî hilafetinin Kur’ân’ın niteliğine dair zorla benimsetmek istediği görüşü (Halku’l-Kur’ân) hiçbir şekilde kabul etmeyen ve dönemin birçok âliminden farklı olarak bu konuda hilafete karşı direnen İbn Hanbel, hapse atıldı ve eziyete maruz kaldı. Bir sonraki halife Mu’tasım döneminde de hapiste kaldı ve işkenceye uğradı. İki yıl dört ay süren bu hapis ve işkence hayatından sonra serbest bırakıldı, iyileşince tekrar fetva verip hadis öğretmeye başladı. Mu‘tasım’ın ardından halife olan oğlu Vâsık döneminde halkla görüşmesi ve hatta halifenin bulunduğu yerde ikamet etmesi yasaklandı. Vâsık’ın ölümüne kadar evinde göz hapsinde tutuldu. Mütevekkil devrinde söz konusu politikada değişikliğe gidilince İbn Hanbel de rahatladı ancak halifenin ilgisine karşı kayıtsız kalarak pasif muhalefetini sürdürdü. İbn Hanbel’in bu süreçte gösterdiği kararlı tutum, kendisine gerek yaşadığı dönemde gerekse tarih boyunca büyük bir itibar kazandırdı ve kendisi Ehl-i Sünnet’in simge şahsiyetlerinden birisi haline geldi.
Ahmed b. Hanbel, 12 Rebîülevvel 241 tarihinde Cuma günü (31 Temmuz 855) yetmiş yedi yaşında iken Bağdat’ta vefat etti. Cenazesine yüzbinlerce kişinin katıldığı rivayet edilir.
Öğretisi
Ahmed b. Hanbel’in ilmî şahsiyeti ve düşünce yapısını hadis, fıkıh ve akâid ilimlerine dair yaklaşımları belirlemiştir. Yaşadığı dönemin en önde gelen muhaddisleri arasında ilk sıralarda yer alan İbn Hanbel’in hayatının neredeyse tamamı, hadis öğrenimi ve rivayetiyle geçmiş ve bu uğraşı onun zihniyetinin şekillenmesinde en önemli etken olmuştur. İbn Hanbel, öğrendiği bütün hadislerle amel etmeye gayret eder, gerek şahsî hayatında gerekse ictihad ve fetvalarında hep hadise itimat etmeye gayret ederdi. Tekrarlarıyla birlikte bildiği rivayetlerin sayısı bir milyonu bulan İbn Hanbel, bunlar içinden seçtiği hadislerle el-Müsned adlı kitabını oluşturmuştur. Kütüb-i Sitte dışında en güvenilir hadis kaynaklarından biri konumundaki el-Müsned, yaklaşık 40.000 hadis içerir.
Mihne öncesi dönemde hadisin yanı sıra fıkha da ilgi duyan ve Şâfiî gibi fakihlerden Bağdat’ta ders alan İbn Hanbel’in fıkha bakışı, mihne yılları ile birlikte değişmiş ve beşerî bir çaba ve birikimi de kapsayarak gelişen bu ilme artık daha sınırlandırıcı bir tavırla yaklaşır hale gelmiştir. İbn Hanbel, gittikçe daha da sertleşen Ehl-i hadis tavrı neticesinde dinî alanda beşerî her türlü katkı ve müdahaleye karşıt hale gelmiş ve fıkhın önemli bir kısmını oluşturan ictihadlar karşısında menfi bir tutum sergilemiştir. Bu tutum, müctehidlerin ictihaddan uzak durmalarını değil, ictihadların Kur’ân ve sünnet üzerinde belirleyici hale getirilmemesini ve bunu düşündürebilecek her türlü girişimin önüne geçilmesini hedefliyordu. İbn Hanbel’in rivayetlerin derlenmesi ve öğretilmesi yönündeki uğraşısı kendisini bütün dinî meselelerin bu rivayetler kapsamında ele alınması gerektiği düşüncesine itmiştir. Bu yüzden henüz teşekkül etmekte olan fıkıh mezheblerine karşı menfi bir tavır takınmış ve özellikle de re’y fıkhını temsil eden fakihlerden ve onları takip edenlerden hazzetmemiştir. İbn Hanbel’in fıkıh karşısındaki bu menfi tavrı, kendisinin fakihliğini de tartışmaya açmış ve fıkhı artık büyük ölçüde Ehl-i re’y çizgisinde benimseyip sürdüren çevreler kendisini daha ziyade muhaddis olarak görmüştür. Belli bir tarihten sonra takipçilerinin onun görüşleri etrafında bir fıkhî oluşum meydana getirmeleri ile bu tartışmalar hafiflemiş ve İbn Hanbel kendisine nispet edilecek fıkıh mezhebinin imamı olarak kabul edilmiştir.
Akâid alanında da Ehl-i hadis yaklaşımını sürdüren ve bu tavrı daha ileri bir noktaya taşıyan İbn Hanbel, bir disiplin olarak kelâma karşı çıkmış ve inanç meselelerini akâid/usûlü’d-dîn sınırları içerisinde ele almıştır. O, Cehmiyye ve Mu’tezile ile Müslümanların gündemine giren tartışmalardan oldukça rahatsız olmuş ve İslâm dışından gelen disiplinler ve bunların getirdiği kavramlar eşliğinde Allah ve sıfatları, varlık vb. konular hakkında konuşulmasını doğru bulmamıştır. Bu tavır, halku’l-Kur’ân tartışmaları neticesinde daha da önemli hale gelmiş ve İbn Hanbel gerek fiilî mücadelesi gerekse de telif ve tedris çalışmalarıyla sapkın fırkalar olarak gördüğü bu düşünce akımlarına karşı mücadele etmiştir. O, Allah hakkında naslarda varid olan haberlerin geçmiş nesiller gibi anlaşılması gerektiğini ve bunlar üzerinde spekülatif tartışmalara girmenin yanlış olduğunu savunuyordu. Kelâm metoduna karşı çıkan İbn Hanbel, selef akidesini savunmuş ve bu uğurda birçok eser kaleme almıştır. Talebeleri ve onun anlayışını benimseyenler de bu mücadeleyi sürdürmüşler ve söz konusu fırkalar aleyhinde ciddi bir reddiye edebiyatı ortaya konmuştur.
Öne Çıkan Eserleri
- el-Müsned: nşr. Şuayb el-Arnaût, Beyrut 1416-1421/1995-2001.
- Kitâbü’s-Sünne: Mekke 1349; nşr. Ebû Hâcir Muhammed Saîd Besyûnî, Beyrut 1405/1985.
- Kitâbü’z-Zühd: Mekke 1357; Beyrut 1983.
- Kitâbü’l-Vera: Kahire 1340; nşr. Zeyneb İbrâhim el-Karût, Beyrut 1403/1983.
- Kitâbü’l-İlel ve Marifeti’r-Ricâl: Ankara 1963; nşr. Talât Koçyiğit - İsmail Cerrahoğlu, İstanbul 1987.
- Kitâbü Fezâili’s-Sahâbe: nşr. Vasiyyullah b. Muhammed Abbas, Cidde 1403/1983.
- Kitâbü’s-Salât: Bombay 1311, Kahire 1964.
- er-Red ale’z-Zenâdıka ve’l-Cehmiyye: nşr. Muhammed Hâmid el-Fakkı, Kahire 1375.
- el-Akîde: nşr. Abdülazîz İzzeddin es-Seyrevân, Dımaşk 1408/1988.
- Kitâbü Fezâili Alî: Kahire 1386/1967.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu